Türk Eğitim Sen Ahmetli Temsilcisi
Ahmet Bayram Yusuflu “MEB Yasa Tasarısı" diye bilinen, Milli Eğitim Temel
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı PİMİ ÇEKİLMİŞ BOMBA’dır dedi.
Hükümetin TBMM’ye
sevk ettiği ve kamuoyunda “MEB Yasa Tasarısı" diye bilinen, Milli Eğitim
Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı PİMİ ÇEKİLMİŞ BOMBA’dır. Emniyet ve yargıdan
sonra milli eğitime de el atan iktidar, çatlak ses çıkmaması için her türlü
gayreti göstermektedir. Paydaşlarla hiçbir istişare yapılmadan, ‘ben yaptım,
oldu’ anlayışıyla hazırlanan, siyasallaşmanın önünü açan, kadrolaşmayı eğitimin
her hücresine yerleştirenve tam bir ucube olan bu yasa tasarısı önümüzdeki
günlerde eğitim hayatımızı yangın yerine çevirecektir.
Hükümet-cemaat kavgasına eğitimi de alet eden zihniyet, söz konusu yasa
tasarısında; hem eğitimimizi temellerinden sarsacak hem de öğretmenlerimizi,
okul yöneticilerimizi mağdur edecek düzenlemeler yapmaktadır.
Bu yasa
tasarısında en tehlikeli hususlardan birisi 4 yıl ve üzeri sürelerle okul
müdürü, müdür başyardımcısı ve müdür yardımcısı olanların, bu görevlerinin sona
erecek olmasıdır. Bundan sonra okul yöneticileri İl Milli Eğitim Müdürü ve Vali
oluru ile okul müdürü, müdür başyardımcısı ve müdür yardımcısı olacaktır.
Kanunun yayınlanmasıyla birlikte mevcut okul yöneticilerinden 4 yılını
dolduranların görevleri sona erdirilecek; bu kişiler öğretmenliğe dönecek ya da
tekrar görevlendirilirlerse görevlerine devam edeceklerdir. Okul
yöneticilerinin bir 4 yıl daha bu görevlerine devam etmelerine ise İl Milli
Eğitim Müdürü ve Vali karar verecektir. Özellikle son yıllarda İl Milli Eğitim
Müdürlerinin ve Valilerin hükümetten bağımsız hareket edemedikleri dikkate
alındığında, kimlerin okul yöneticiliğine devam edeceğine karar verecek olan
aslında hükümetin kendisidir. Anlaşılan kendi kadrolarını oluşturmak için okul
müdürlerine sözlü sınav getirmek yeterli olmadı ki, Hükümet bu kez de hiçbir
kıstas getirmeden istediği kişileri doğrudan okul müdürü, müdür başyardımcısı
ve müdür yardımcısı olarak atamayı arzulamaktadır. Zira MEB’in yakın zamanda
yaptığı fişlemeler düşünüldüğünde; kimlerin yandaş, sırdaş olduğu iktidar için
üç bilinmeyenli denklem değildir.
Hükümet, eski kadroları tasfiye etmenin yolunu 4 yılı sona erenleri
görevlerinden almakla bulmuştur. Kısacası AKP İKTİDARI KENDİ DEVLETİNİ KURACAK,
yandaşlarını, torpilli olanları, emir kullarını okul yöneticisi yapacak;
diğerlerini ise ekarte edecektir. AKP tıpkı emniyet ve yargıda olduğu gibi,
eğitimde de kendi adamlarını kilit noktalara getirme hevesindedir. Eğitimde
liyakatli, becerikli, ehil okul yöneticileri, yerini iktidarın her emrini
yerine getiren beceriksiz, bilgisiz, ehliyetsiz kişilere bırakabilmektedir.
Üstelik bu durum 110 bin civarındaki okul yöneticisini etkileyecektir.
Şimdi buradan soruyoruz:
Siz kimsiniz ki,
110 bin okul yöneticisinin sosyal statüsünü ve dişiyle, tırnağı ile hak ettiği
bu makamları bir kalemde elinden alıyorsunuz?
Siz kimsiniz ki,
milli eğitimde YANDAŞ İMPARATORLUĞU kurmaya yelteniyorsunuz?
Bu iktidar,
yanlışlarını yüzüne vuran, her dediğini kabul etmeyen, sorgulayan, biat etmeyen
kişilere tahammül edememektedir. Öte yandan bu tasarıda dikkat çeken bir başka
husus, MEB merkez teşkilatının hallaç pamuğu gibi dağıtılmasıdır. MEB merkez
teşkilatında, Müsteşar dışındaki tüm üst düzey yöneticilerin görevleri sona
erecek ve bu kişilerin büyük bir kısmı havuza alınacaktır. Bilindiği gibi
bundan iki yıl önce eski Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, MEB Teşkilatı
Kanunu’nu değiştirmiş, 600 civarında yöneticiyi havuza atmış,görevden
alınanların yerine kendi adamlarını getirmişti. Bu yaşananlardan iki yıl sonra
MEB Merkez Teşkilatında üst düzey yöneticilerin görevlerinin sona erecek olması son derece
manidardır. Zira iktidar aynı iktidardır; sadece Bakan değişmiştir. Durum böyle
olunca “İki yılda değişen ne oldu?” sorusu akıllara gelmektedir. MEB Merkez Teşkilatının bir
kez daha alt üst edilmesi çok mantıksızdır, dolayısıyla bunun gerekçeleri
kamuoyuna açıklanmalıdır. Keyfi bir şekilde görevden alınacak üst düzey
yöneticilerin kazanılmış haklarının ne olacağı da soru işaretidir. Bunun yanı
sıra kanunun yürürlüğe girmesiyle birlikte tüm il milli eğitim müdürlerinin de
görevleri sona erecektir.
Şunu da
belirtmeliyiz ki; MEB bu kadar zengin midir ki, iki yılda bir üst düzey
yöneticileri görevlerinden alarak, onlara adeta boş oturmaları için para
vermektedir. Şayet iktidarın kasası böylesine dolu ise, bu paralar öğretmen
atamaları, okulların fiziki alt yapı ya da personel ihtiyaçları için
kullanılabilir. Ayrıca üst düzey isimler görevden alınarak MEB’in hafızası
silinmekte, bunca tecrübe, birikim çöpe atılmakta; devlette süreklilik ilkesi
zedelenmektedir. Okul yöneticilerinin ve MEB Merkez Teşkilatının adeta
darmaduman edilmesi MEB’e sayısız dava açılmasına da yol açacaktır. MEB bu
kadar dava ile nasıl uğraşacaktır?
Bu tasarıda kabul
edemeyeceğimiz hususlardan birisi de, aday öğretmenlerin stajyerliklerinin
kaldırılması süreci ile ilgilidir. Tasarıya göre öğretmen olanlar, en az bir
yıl çalışmalarının ardından adaylık döneminde herhangi bir disiplin cezası almamış
ve performans değerlendirmesine göre başarılı olmuşlarsa, yazılı ya da sözlü
sınava girmeye hak kazanacaktır. Performans değerlendirmesinin kriterleri ise
belli değildir. Öğretmenlerin performansım kim, neye göre değerlendirecektir?
Sınavda başarılı
olanların stajyerlikleri kaldırılacak; başarılı olamayanların ise
stajyerlikleri kaldırılmayarak, bu öğretmenler bir yıl süreyle daha başka bir
il ya da ilçeye atanacaklardır. Sınavda başarı sağlayamadığı için başka bir il
ya da ilçeye atanan öğretmenler, ikinci yılda da yine performans
değerlendirmesinetabi tutulacaklar, performans değerlendirmesinde başarılı
olursa ve disiplin cezası almaz ise yeniden yazılı ya da sözlü sınava tabi
tutulacaktır. Stajyer öğretmen, iki yıl sonunda sınavda tekrar başarısız olursa
bu kez meslekle ilişiği kesilecektir. Bu nasıl bir şeydir? Eğitim fakültelerini
bitiren, KPSS puanı ile öğretmen olmaya hak kazanan bu gençlerimize nasıl bir
eziyet yaşatılmak istenmektedir? Sözlü sınav neyin nesidir? Bu ülkede sözlü
sınavın adam kayırma ve torpil olduğunu bilmeyen var mıdır?Kısacası bu tasarı
ile iktidar, kendisi gibi düşünmeyenleri öğretmen olarak dahi istihdam etmemeye
ant içmiştir.
Çok açıktır ki
AKP;İDEOLOJİSİNE, SİYASİ GÖRÜŞÜNEUYGUN OLAN, YAPTIKLARI HER ŞEYİ ALKIŞLAYAN ÖĞRETMENLERİ
MEB’E YERLEŞTİRECEK VE İKTİDARA BİAT EDEN ÖĞRETMEN ORDUSU EĞİTİM CAMİASINDA
VÜCUT BULACAKTIR. AKP İKTİDARI ÖĞRETMEN ATAMALARINDA MASA BAŞI İLİŞKİLERİ,
İDEOLOJİK GÖRÜŞÜ, SİYASİ YANDAŞLIĞI MEB’İN TÜM KADEMELERİNE YERLEŞTİRMEKTE
KARARLIDIR. İKTİDAR, ÖĞRETMENLERİN İŞ GÜVENCESİNİ BU ŞEKİLDE ELLERİNDEN ALMAK
İSTEMEKTEDİR.
Tasarıda yine
sendikamız tarafından asla kabul görmeyecek hususlardan bir diğeri, 6 yılını
dolduran dershane öğretmenlerinin KPSS’ye girmeden, sözlü sınavla Milli Eğitim
Bakanlığı kadrosuna alınmasıdır. Bu durum, ataması yapılmayan 350 bin
öğretmenimize büyük bir haksızlıktır.
Öğretmenler yıllarca emek vererek, alın teri
dökerek KPSS’ye hazırlanmaktadır. Ataması yapılmayan öğretmenlerimiz ellerinde diplomalarıyla işsiz
gezmekte, kahvehane köşelerinde gençliklerini çürütmekte ya da ataması
yapılmadığı için bunalıma girerek, canına kıymaktadır. Tüm bu yaşananlar
Türkiye’nin acı bir gerçeği iken, dershane öğretmenlerinin KPSS’ye girmeden
sadece sözlü sınavla MEB kadrosuna alınması asla kabul edilemez. BUNUN ADI ‘HAK
YEMEK’TİR. Adında adalet olan bir iktidarın böylesine adaletsiz uygulamalara imza atması eşi
benzeri görülmemiş bir durumdur.
Üstelik sözlü
sınavda kimlerin başarılı olacağı şimdiden bellidir. İktidar ‘beğendiğini’ MEB
kadrosuna alacak, beğenmediğinin yüzüne kapıyı kapatacaktır. Yani MEB'e kadrolu
öğretmen olarak alınmanın kuralı ‘yandaşlık’ olacaktır.
Öte yandan yasa
tasarısında Talim Terbiye Kurulu’nun yetkileri sınırlandırılmakta, TTK sadece
bir danışma kurulu haline dönüştürülmektedir. Bundan sonra TTK’da TEK ADAM dönemi başlayacaktır. Yetkili kişi ya Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı
ya da MEB Müsteşarı Yusuf Tekin olacaktır. Ne yazık ki MEB, kendi getirdiği
insanların yetki kullanmasından rahatsızdır. Yanlış
kararlara itiraz edebilen, özerk sayılabilecek yapıdaki TTK, bu tasarının
yasalaşması ile birlikte tamamen Bakana ya da Müsteşara bağlı ve siyasallaşmış
bir kurum haline gelecektir. TTK’da artık tüm yetkiler tek bir kişide
toplanacak; başka hiç kimse söz sahibi olamayacaktır.
Tasarıda Bakanlık müfettişleri
ilköğretim müfettişleri ile birleştirilmektedir. Yani Bakanlık müfettişleri İl
Milli Eğitim Müdürlüklerinin emrine verilecektir. Bu da Bakanlık
müfettişlerinin özlük hakları itibariyle farklı statülerde görevlerini
sürdürmeleri ve haklarının budandığı anlamına gelmektedir. Şunu da sormak
gerekmektedir: Bakanlık müfettişleri İl Milli Eğitim Müdürlüklerinde
görevlendirilecekse, MEB’i kim denetleyecektir? Bu da ayrı bir muammadır. Bu
düzenleme hem Bakanlık müfettişlerini hem de ilköğretim müfettişlerini rahatsız
etmektedir. İlköğretim müfettişlerinin talepleri tamamen göz ardı edilirken,
Bakanlık müfettişlerinin kazanılmış hakları da ellerinden alınmak
istenmektedir.
Dershanelerin
kapatılması ile ilgili de net olarak şunu söyleyebiliriz ki; eğitimimiz ve
öğrencilerimiz ne yazık ki Hükümetin inadına kurban edilmektedir. Dershanelerin
kağıt üzerinde kapatılması demek, fiili olarak kapatılacağı anlamına
gelmemektedir. Sınav ve yarış olduğu müddetçe dershaneler bu kez illegal olarak
faaliyetlerine devam edecektir. Ayrıca dershanelerin özel okullara
dönüştürülmesi ile ilgili ciddi sıkıntılar da olacaktır. Şu anda bile özel
okulların doluluk oranı yüzde 40’dır. Hükümet, özel okullara öğrenci akışı
sağlanması için teşvik verecektir. Ancak bugün özel okul ücretlerinin en az 10
bin TL olduğu düşünüldüğünde, hükümetin yapacağı destek kime, ne fayda
sağlayacaktır? Asgari ücretli, memur, esnaf, çiftçi yine çocuğunu özel okula
gönderemeyecek, dolayısıyla Hükümetin desteği sadece maddi durumu iyi olan
ailelerin çocuklarına fayda sağlayacaktır. Üstelik devletin bu kadar çok parası
var ise; neden kendi okullarının ihtiyaçlarını karşılamak için bunu
kullanmamaktadır? Kömürle hatta tezekle ısınan okullarımız vardır. Camı,
masası, sandalyesi kırık, boyası, badanası yapılmayan okullarımız vardır. Spor
salonu, laboratuvarı, bilgisayarı olmayan okullarımız vardır. Hizmetli
personeli olmayan okullarımız vardır. Devlet neden kendi okullarına üvey evlat
muamelesi yapmaktadır?
Bu minvalde Türk Eğitim-Sen
olarak bu tasarının yasalaşmaması için her türlü gayreti sarf edeceğiz. İl/İlçe
Milli Eğitim Müdürlüklerinde yaptığımız eylemlerle, siyasi partileri
ziyaretlerimizle kamuoyu oluşturacağız ve tüm benliğimizle tasarıya karşı
duracağız. Şayet bu tasarı geri çekilmezse teşkilatlarımızla, üyelerimizle ve
tasandan canı yanan herkesle birlikte Ankara’da on binlerce kişinin katılacağı
büyük bir miting yapacağız.
Dolayısıyla buradan iktidarı ve MEB’i bir kez daha uyarıyoruz: YANDAŞLIK KOKAN, MEB’İ SİYASALLAŞTIRAN,
TEK ADAM DÖNEMİ BAŞLATAN, KENDİNDEN OLMAYANA HAYAT HAKKI TANIMAYAN,
YANLIŞLIKLARA ‘DUR’ DİYENLERİN KAFASINA TOKMAKLA VURAN, İKTİDARIN HER
SÖYLEDİĞİNİ EMİR TELAKKİ EDENLERİ MAKAMLARA GETİREBİLECEK BU YASA TASLAĞI
DERHAL GERİ ÇEKİLMELİDİR.
EĞİTİMİ KAOSA
SÜRÜKLEYECEK VE BÜYÜK DEPREMLERE YOL AÇACAK OLAN BU TASARI ASLA KABUL EDİLEMEZ.
BU TASARI GERİ ÇEKİLMEDİĞİ MÜDDETÇE MİLLİ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI İLE MEB MÜSTEŞARI YUSUF TEKİN’İ SICAK MAKAM
KOLTUKLARINDA RAHAT OTURTMAYACAĞIZ.