SİYASET /
2013-06-18 16:24:18
MHP Lideri Devlet Bahçeli ,''Sayın
Başbakan, Milliyetçi Hareket henüz son sözünü
söylemedi derken şaka yapmadık. Henüz her şey bitmedi derken de laf olsun diye konuşmadık .Akıllı
ol, yoksa Türk milleti ve Türk milliyetçileri senin
aklını başından almasını çok iyi bilecektir'' diye konuştu .
Partisinin
grup toplantısında konuşan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, çok önemli
açıklamalar yaptı ve Başbakan Erdoğan'ı bir kez daha uyardı.
Sözlerine
''Milletçe hazin ve hüsran verici bir dönemi yaşıyoruz'' diyerek başlayan
Bahçeli, ''Aziz milletimizin birbirine muarız cephelerde konuşlanması için
olağanüstü ve düşmanlıkla bile izahı yapılamayacak bir efor ve enerji harcanmaktadır.Zaman
aleyhimize olacak ne varsa gün yüzüne çıkarmaktadır.AKP hükümeti ülkemize
sonuçları çok ağır olacak tuzaklar kurmakta, engeller çıkarmakta ve bunalımlar
icat etmektedir. Bu siyasi anlayış tarafından toplumsal huzurun kökü
kurutulmaktadır. Toplumsal güvenin varlığı linç edilmektedir. Zihinler iki ayrı
kampa ayrılmakta, vicdanlar iki ayrı koordinata taşınmakta, hedefler iki ayrı
kümeye sevk edilmektedir. Birliğimizin ve birlikte yaşama ülkümüzün tutkalı
olan aidiyet duygusu gevşetilmekte ve esnetilmektedir.Gerçek şudur ki, Türk
milleti ciddiye ve dikkate alınması gereken vahim bir durumla muhataptır''
açıklaması yaptı.
''
BAŞBAKAN ERDOĞAN ZAMAN KAYBIDIR, İSRAFTIR VE HEBA OLMUŞ YILLARIN ADIDIR''
Bahçeli,
''Başbakan Erdoğan aklını, mantığını, merhametini ve basiretini yitiren bir
siyasetçi olarak bugünkü halimizin, bugünkü yaralayıcı tablonun mimarbaşı
pozisyonundadır.
Sinir
küpüne dönen, öfke seline kapılan, nefret kuyusuna düşen ve makulden uzaklaşan
Başbakan; savaş boyaları sürerek milletimizi birbirine düşürmek için vaziyet
almıştır.
Demokrasi
karşıtı eğilimler, milli iradeye duyulan alerjiler, kişisel hak ve hürriyetlere
gösterilen tahammülsüzlükler Başbakan ve hükümetiyle üstü üste örtüşmüştür.
İleri
demokrasi iddialarının kuyruklu yalan olduğu bugünlerde iyice netleşmiştir.
Örnek
alınan, gıptayla bakılan, hayranlık uyandıran bir ülke haline geldiğimiz
söylemlerinin palavradan ibaret olduğu gün ışığına çıkmıştır.
AKP'nin
tüm politikaları, tüm vaatleri ve tüm sözleri birer birer buharlaşmıştır.
Demokrasiyi
içselleştiremeyen, samimi şekilde benimseyemeyen ve siyasetine dahil edemeyen
bir partinin artık yapacağı, vereceği ve sağlayacağı bir şey de kalmamış
demektir.
AKP'nin
iktidar yıllarında; itibar ve imajı sarsılan siyaset, değer ve çözüm üretemeyen
parlamento, hoşgörü, mutabakat ve dayanışmayı geride tutan siyasi kültür bariz
olarak belirmiştir.
Bir ara
bu ülkenin zencileri olduğunu söyleyen Başbakan, böylesi ucube
değerlendirmeleri bir kenara koymalı ve gerçeklere dönerek, mesela zalimliğin
tahtına BOP tacıyla nasıl oturduğundan, İmralı'daki caniyle nasıl kan kardeşi
olduğundan bahsetmelidir.
Başbakan
Erdoğan zaman kaybıdır, israftır ve heba olmuş yılların adıdır.
Türkiye
kötü yönetimde son eşiktedir.
Türkiye
istikrarsızlığın son demindedir.
Türkiye
art niyetli kadroların, nursuz yüzlerin elindedir, avucundadır.
Şu
günlerde yaşadığımız sorunların merkezinde de bunlar vardır'' dedi.
''DEDİKODU,
GIYBET, İFTİRA, BOZGUNCULUK, BÖLÜCÜLÜK AKP'NİN ANA FİKRİ VE MAYASIDIR''
Bahçeli,
şunları söyledi: ''Siyasetin gayesi ayırmak değil, birleştirmektir.
Siyasetin
gayesi bölmek, ufalamak, dağıtmak değil; derlemek, toplamak ve
bütünleştirmektir.
Ve
siyasetin gayesi hizmettir, geliştirmektir, daha iyisini, daha güzelini ve daha
fazlasını sunma arayışıdır.
Bizim
için böylesi bir siyaset tercihi anlamlı ve saygıya layık olacaktır.
Siyaseti
kişisel çıkar ve ikbal vasıtası görenlerin, mevki ve statü açgözlülüğünü
doyurmada araç olarak değerlendirenlerin demokrasiye ve ülke yönetimine
mütevazı de olsa katkı sağlamaları nafile bir çırpınıştır.
Hepsinden
önemlisi siyasetin doğasında yer alan rekabet, yarışma ve pozitif mücadele
ideal olanı bulma ve ulaşma üzerine şekillenmiş bir yönetim sürecinin
parçalarıdır.
Öyle ki
siyaset ahlaki, vicdani ve milli ölçülerden uzaklaşırsa hem kendi kendini yiyen
organizmaya dönüşecek, hem de büyük bir hayal kırıklığı yaratarak toplumsal
uyum ve işbirliğini lağvedecektir.
Bu
nedenle siyasetin ve siyasetçilerin sorumluluk bilincinden, sağduyunun
rehberliğinden, olgunluğun kulvarından ayrılmaması zorunluluktur.
Bugünü
kurtarayım derken yarınları kundaklamak, şimdiyi garantiye alayım derken bir
adım dahi sonrasını umursamamak olsa olsa büyük bir gaflet ve hatta hıyanet
olacaktır.
Çok
partili siyaset hayatımızda bu ve benzeri siyaset uygulamaları ve siyasi
figürler istenilmeyecek kadar çoktur.
Gözünü
hırs bürümüş, aklını ve havsalasını yabancıların menfaatine ipotek ettirmiş
siyaset temsilcileri için demokrasi bir tramvaydır ve bir zaman sonra da
belirlenen durakta inilecektir.
Bunlar
tarafından egemenliğin asıl sahibi büyük milletimiz seçimden seçime hatırlanan,
ihtiyaç ve talepleri sandık görününce gündeme gelen bir yığından ibarettir.
Demokrasiye
esasta tavırlı, mesafeli ve uzak duranların milletimizin hak ve beklentilerini
gözetmesi, milli ve manevi değerlerini samimiyetle idrak etmeleri sadece ve
sadece bir hayaldir.
Milli
iradeyi işine geldiği gibi tercüme edenler, işine geldiği gibi yorumlayanlar;
çatıştırarak, vuruşturarak, kutuplaştırarak ve gerginleştirerek ayakta kalmanın
çarelerine bakan sefalet odaklarıdır.
Bunlar
ki, konuşunca mangalda kül bırakmayanlardır.
Bunlar
ki, hamasetle, yalnızca lafta ve usulde kalan tutarsız ve talihsiz sözlerle
vakit geçirenlerdir.
Tenakuza
düşmek önemsizdir, karanlıktan aydınlığı taşlamak bunlar için sıradan ve sıkça
başvurulan bir hinliktir.
Dün
söyleneni bugün yalanlamak, bugünkü ifadeleri gelecekte inkar etmek bunların
tipik alışkanlıklarıdır.
Adalet
ve Kalkınma Partisi'ne bakan herkes, izlediği omurgası olmayan politikaları
takip eden her vatandaşım bu söylediklerimi tamı tamına fark edecektir.
Dedikodu,
gıybet, iftira, bozgunculuk, bölücülük AKP'nin ana fikri ve mayasıdır.
Siyaseti
asıl anlamından soyutlayarak vatan ve millet aleyhine işleyen bir tehdide
çevirmek AKP'nin ezberi ve öğretisidir.
''BAŞBAKAN
VE HÜKÜMETİ GEZİ PARKI BUHRANINI KIŞKIRTMAK İÇİN ELİNDEN GELENİ YAPMIŞTIR''
Taksim
Gezi Parkı'nda üç haftayı bulan olayların ortaya çıkış ve ilerleyiş yönüne
baktığımızda biliniz ki bu söylediklerimin haricinde bir sonuca ulaşmamız
mümkün olmayacaktır.
Öncelikle
şu hususun altını kalın olarak çizmeliyim ki; Başbakan ve hükümeti Gezi
Parkı buhranını kışkırtmak için elinden geleni yapmıştır.
Birbiriyle
mütenasip olmayan beyanlar, bir ileri bir geri atılan adımlar, kimi zaman
uzlaşmaya yatkın mesajlar, çoğu zaman da rest çeken, meydan okuyan, aşağılayan,
küçümseyen tutumlar Türkiye'nin rotasını kaosa döndürmüştür.
Başbakan
Erdoğan en tabii hak ve beklentilerin seslendirilmesini kendisine ve hükümetine
kurulan bir tuzak ve komplo olarak kabul etmiştir.
Sanki
Türkiye'de hükümete haksız ve yersiz bir karşı duruş sahnelenmiştir.
Sanki
milli iradeye hazımsızlık çeken kim varsa evden dışarı çıkmış, Başbakan ve
hükümetine kafa tutmuş, hizaya sokmaya çalışmıştır.
Başbakan
Erdoğan'a göre sokaklardaki kalabalıklar çapulcudur.
Başbakan
Erdoğan'a göre Taksim pisliğe bulanmıştır.
Başbakan
Erdoğan'a göre sokaklarda tencere tava çalmaktan başka bir işi olmayanlar
kendini bilmezdir.
Başbakan
Erdoğan'a göre camilerde bira içilmiş, başörtülü kızlarımıza saldırılmış,
ortalık terörize edilmiştir.
Ve yine
bu kafaya göre her şey iyi giderken birden bire gösteri ve protestoların
yaygınlaşması iç ve dış merkezlerde tezgâhlanan büyük bir oyundan başka bir şey
değildir.
Birileri
Başbakan ve hükümetine kafayı takmış ve toplumsal kargaşa için düğmeye
basmıştır.
Faiz
lobisi, bazı medya organları, sermaye çevreleri, sanatçılar, yazarlar, gizli
kapaklı işler çevirenler hükümete karşı mevzilenmiştir.
AKP'yi
çekemeyenler, kıskananlar hemen devreye girmişlerdir.
Anlayacağınız
suçlu ve suçlanan hep başka yerde, başka taraflarda aranmaktadır.
Başbakan
Erdoğan ve hükümeti tıpkı sütten çıkmış ak kaşıktır.
Aynı
zamanda günahsızdır, kusursuzdur, masumdur, mağdurdur.
Yıllardır
demokratik hakları ihlal edilenler, kişisel özgürlük alanları gaspa uğrayanlar
haksızdır, kötü niyetlidir, demokrasiyi hazım sorunu yaşayanlardır.
Yıllardır
ötekileştirenlerin, hor görülenlerin maksadı arızalı ve anormaldir.
Yıllardır
ezilen, eziyete maruz kalan, özel hayatı tarumar edilen kim varsa
provokatördür.
Başbakan
Erdoğan'ın başarısını kabullenemeyenler, hükümetin yaptıklarını görmezden
gelenler harekete geçmiştir.
Yerli ve
yabancı mihraklar hükümeti zor durumda bırakmak için kolları sıvamış ve
sokakların duygusallıklarını kaşımışlardır.
Sandıkta
galibiyete ulaşamayanlar sokakta işi bitirmeye çalışmaktadır.
Estirilen
propaganda rüzgârı, taraf ve failleri açık olan siyasi iddialar bu şekildedir.
Bununla
birlikte Başbakan ve hükümetinin iddiaları özet olarak böyledir.
Taksim
Gezi Parkı merkezli hadiseleri ve tepkileri bir türlü anlamayan veya anlamak
istemeyen Başbakan Erdoğan, sorarım sizlere, Türkiye'yi bundan sonra nasıl
yönetecektir?
Ülkemizi
fırsattan istifade ederek anında cepheleştiren Başbakan'ın, herkesi kucaklaması
nasıl ve hangi yollarla sağlanacaktır?
Demokrasi
çağrılarına kulak tıkayan, baskı ve zulümde yepyeni rekorlar kıran Başbakan
bundan sonra gönülleri nasıl tamir edecek, herkesin sevgisini değilse bile
saygısını hangi fedakarlıklarla kazanacaktır?
Gezi
Parkı hadiseleri zaten hasarlı olan demokrasimiz için yeni bir kırılmadır.
Yıllardan
beri süren haksızlıklara, hukuksuzluklara, zorbalıklara reaksiyon gösteren
masum vatandaşlarımızın ve genç kardeşlerimizin tomalarla, biber gazlarıyla ve
örneklerine üçüncü dünya ülkelerinde rastlanan envai çeşit şiddet araçlarıyla
karşı koyulması ülkemiz adına utanç vesikasıdır.
Her
defasında tekrar tekrar ifade ettiğim gibi, marjinal unsurlar, illegal örgüt
militanları hakkında elbette gereken neyse yapılmalı, bunlara kesinlikle ortam
açılmamalıdır.
Dağdan
şehre inmiş, Gezi Parkı'ndaki belirsizliği lehine çevirme hedefine sarılmış
PKK'lılarla, süreç ihanetinden nemalanan teröristlerle sonuna kadar mücadele
edilmelidir.
Ancak
masum vatandaşlarımızı ve gencecik evlatlarımızı yasa dışı terör örgütleriyle
aynı kategoriye alıp saldırmak Saddam rejiminin, Kaddafi yönetiminin ve Esad
anlayışının bir kopyasından başka bir şey olmayacaktır.
Başbakan
Erdoğan, bir zamanlar Ortadoğu'ya model olma derdine düşerken, aslında
kendisine otoriter simaları ve iktidarları örnek aldığının herhalde farkına
bile varamamıştır.
Taksim
Gezi Parkı'nda ve ülkemizin pek çok yerinde karmaşıklık hakimdir.
Başbakan
Erdoğan ise acımasızca demokratik refleksleri ve karşı çıkışları
bastırmaktadır.
Bu
nedenle kendisine yönelmiş kızgınlıkları daha katlamış, daha da kabartmıştır.
Yılların
hak kayıplarını, sosyal ve ekonomik zorluklarını, özel hayatla ilgili
şikayetlerini dışa vuranlara, açığa çıkaranlara insafsızca müdahale edilmesi
Başbakan'ın demokrasiden ve çoğulculuktan sıfırı tükettiğini ispatlamıştır.
''TOPLUMSAL
BARIŞ VE AHENK CİDDİ BİR YARA ALMIŞTIR''
Şüphesiz
konu sadece üç beş ağacın kesilmesinin çok ötesindedir.
Şüphesiz
konunun, Taksim Gezi Parkı'na yapılacak yeni düzenlemeleri ve inşası planlanan
Topçu Kışlasını aşan çok boyutu vardır.
Başbakan'ın
otoriter dili, bildik despotları aratmayacak davranışları tepkilerin
hedefindedir.
Bu
itibarla yurdumuzun her tarafı karışmış ve sokaklar dalgalanmıştır.
Ölüm ve
yaralanma vakalarına her gün yenileri ilave olurken, gözaltına alınanların
sayısı da gün geçtikçe artış göstermektedir.
Özellikle
15 ve 16 Haziran günlerinde Taksim'de şiddet tırmanmış, dehşet verici
manzaralar yaşanmıştır.
Demokratik
hak ve taleplerini barışçıl gösterilerle ispatlayan masum insanlarımız tek
kelimeyle perişan edilmiş ve dağlanmıştır.
Gezi
Parkı'na müdahale sonucunda, yaşına ve cinsiyetine bakılmadan herkesin
tartaklanması, otel salonlarına kadar süren kovalamalar, boğuşmalar, revirlerin
dağıtılması, mesnetsiz gözaltılar milletimizi derinden üzmüştür.
İstanbul'un
ufku kararmıştır.
Toplumsal
barış ve ahenk ciddi bir yara almıştır.
Bu
olanlar karşısında hınç ve öfkeler bir derece daha yükselmiştir.
Sağduyu
ve anlaşmayla çözülecek bir mesele kördüğüm halini almış ve duygusal tepkileri
ileri bir safhaya taşımıştır.
Ne
acıdır ki, Türkiye'nin bir bölümü ah vah ederken, diğer bölümü hükümetin
tahrikleriyle sevinç çığlıkları atmaktadır.
Düne
kadar şikayet ettikleri askeri bile devreye sokacaklarını ifade eden bazı
hükümet üyeleri ateşle oynadıklarını göremeyecek kadar şuurlarını
kaybetmişlerdir.
Darbe
davalarıyla, Türkiye'nin bağırsaklarını temizlediğini iddia eden malum başbakan
yardımcısı; "burası dingonun ahırı değil, hukuk devletidir"
diyerek herkese gözdağı vermiştir.
Askerimizi,
bölücü katillerin önünden çekip de Taksim'e indirme planları ve masum
vatandaşlarımızla karşı karşıya getirme niyetleri en vahşi dingoluk değil
midir?
3
Haziran'da yurt dışına çıkan Başbakan Erdoğan'ın yerine vekâlet eden bu şahıs,
o günlerde kimlerden ve niçin özürler dilemiştir?
İşte AKP
yönetimi bu kadar ikiyüzlü, bu kadar yanardöner, bu kadar çifte standartlıdır.
Dün öyle
bugün böyledir.
Başbakan
Erdoğan ve yol arkadaşları Taksim Gezi Parkı'ndan yükselen sesleri duymak
yerine, toplumsal tepkileri iyice germekle ve dönülmez noktalara taşımakla
uğraşmaktadır.
Çünkü
işlerine gelen budur.
Başbakan
Erdoğan'ın isimleri kamuoyunca iyi bilinen sanatçılarla geceli gündüzlü görüşme
trafiği, sözüm ona çözüm arama ve bulma arayışı oyalama taktiği olduğundan bir
sonuç doğurmamıştır.
İlgili
ilgisiz birçok isimle görüşse de meseleyi sürüncemede bırakmaktan, zamana
yaymaktan geri durmamıştır.
Renkli
isimleri içinde barındıran sanatçı kafilesi Başbakan'ı hangi hususlarda
feyizlendirmiş, hangi yaraya merhem olmuştur?
Başbakan
Erdoğan Türk milletiyle dalga mı geçmekte, demokratik isteklerine cevap
arayanlarla kafa mı bulmaktadır?
Toplumsal
infiali magazinleştirerek giderileceği aklını Başbakan'a kim vermiş, meşhur
isimlerle görüşerek her şeyin üstesinden geleceğini kulağına kimler üfürmüştür?
Başbakan
Erdoğan'ın asıl muhataplarla görüşmek yerine, kendi imalatlarıyla temas ve diyalog
kurması, sorun çözme peşinde koşan birisiymiş gibi kendisini sunma
kurnazlığının adeta resmiyet kazanmış halidir.
Tribünde
oturanlar, dizi film setinden çıkıp oraya buraya koşanlar, İstanbul gecelerinde
boy gösterenler, şu işe bakınız ki, Başbakanla toplumsal bir mesele hakkında
görüş alış verişinde bulunmak üzere masaya oturmuşlardır.
Bu
olanlar oynanan oyunun bir parçasıdır.
Herkes
önceden yazılmış rolü kapsamında hareket etmektedir.
Ve Gezi
Parkı ateşini belirli bir seviyede tutmak için yapılan AKP kontrollü ve
güdümlü, derin ellerin de devrede olduğu bir operasyondur.
Bu
gelişmeler ışığında kanaatimiz odur ki, Başbakan Erdoğan'ın toplumsal tansiyonu
ve kanamayı belirli bir sınırda tutarak sürmesini istediği anlaşılmaktadır.
Bu
ihtimali kesinlikle yabana atmamak lazımdır.
Zira
kendi partisinin zayıflamasını bu şekilde durduracağını düşünmüş olması hesaba
katılması gereken bir durumdur.
Hükümet
çıkmaza girdiğinden can simidine ihtiyaç duymuştur.
İç ve
dış politikada Başbakan ve partisi başarısızlığa mahkum olmuştur.
Suriye
politikası çökmüştür.
İmralı
canisi ve PKK'yla yürütülen süreç ihaneti Türk milleti tarafından kabul
görmemiş, 63'lükler milli iradeye çarparak etkisiz kalmıştır.
Kısacası
Başbakan Erdoğan, partisindeki çözülmeleri durdurabilmek için yeni bir
kutuplaşma malzemesine bel bağlamış ve bunun arayışına koyulmuştur.
Taksim
Gezi Parkı bu yüzden altın fırsat değerinde bulunmuştur.
Başbakan
Erdoğan, sert ve dayanılmaz yöntem ve açıklamalarıyla bugün içine düştüğümüz
toplumsal krizin hazırlayıcılarından birisi olduğunu gizleyemeyecektir.
Birden
bire 'Milli İradeye Saygı' temalı açık hava toplantılarını düzenlemesi tesadüf
görülmemelidir.
Başbakan
Erdoğan kendi cephesine arkası arkasına yığınak yapma derdindedir.
AKP'nin
erimesini frenleyebilmek amacıyla iç dinamikleri yapay dış korkuluklarla
örtmeye ve ötelemeye çabalamaktadır.
Uluslararası
medyaya çatması bundandır.
Türkiye'deki
medya organları da iktidar korkusundan tam bir oyuncağa çevrilmiş, hemen hemen
birçoğu susturulmuştur.
''AB,
PKK'LILARI KORUYUP KOLLARKEN, HATTA AKTİVİST OLARAK İLAN EDERKEN BAŞBAKAN
NEREDE GEZMEKTEYDİ?''
AKP'nin
sözde benimsediği demokrasi anlayışı işte bu kadar hoşgörüsüz ve ilkeldir.
Daha
düne kadar, milli değer ve ilkelerimize karşı müştereken kumpaslar hazırladığı
Avrupa Parlamentosuyla bugünlerde ters düşmesi boşuna değildir.
Avrupalı
komiserler içişlerimize karışırken, Türkiye'nin dokunulmaz haklarına ve
tarihsel varlığına kast ederken acaba Başbakan Erdoğan'ın aklı neredeydi?
AB,
PKK'lıları koruyup kollarken, hatta aktivist olarak ilan ederken Başbakan
nerede gezmekteydi?
Başbakan
Erdoğan ve partisi için Türkiye'nin bugünkü puslu ortamı siyasi ikmal ve
canlanma için istasyondur.
Her
konuşmasında geçmişi bugüne taşıyarak karşıtlıkları diriltmesi, kötü anılar
üzerinden siyasi avcılık yapması, dünde kalan ihtilafları yeni baştan
hatırlatması rastlantı olarak değerlendirilmemelidir.
Şimdi de
geçmişteki tüm anlaşmazlıkları Gezi Parkı'na mal etmektedir.
Bizim
açımızdan son günlerde yapılan en büyük kötülük birbirine yabancılaşan bir
Türkiye fotoğrafının çıkarılmak istenmesidir.
Bu
neresinden bakarsanız bakınız fitnedir, rüzgar ekip fırtına biçme
kalleşliğidir.
Gelişmeler
eğer bu şablonuyla devam ederse, Allah muhafaza ama, birbirine kuşkuyla bakan,
birbirine güvensizlik içinde yaklaşan, ruhen ve kalben bölünmüş bir millet
yapısına ulaşılması an meselesi halini alacaktır.
Bizi biz
yapan hasletlerin, değerlerin ve güvenlik duvarlarının yıkılması kaçınılmaz
olabilecektir.
Taksim
Gezi Parkı'nın yerilip, AKP mitinglerine katılanların yüceltilmesi, demokratik
taleplerini öne sürenlerin azarlanarak AKP'li yandaşların el üstünde tutulması,
Türkiye'nin iki yüzde 50 bloğa sevk edilmek istenmesi, etnik ve mezhep
anlaşmazlıklarıyla eklemlenirse bir felakete, bir patlamaya ve bir iflasa
dönüşecektir.
Başbakan
Erdoğan bunların bilincinde midir?
Türkiye'yi
nereye götürdüğünün farkında mıdır?
AKP'ye
oy veren kardeşlerim asıl oyunun, asıl senaristin ve asıl kışkırtma mucidinin
Başbakan olduğunu görmelidir.
Unutulmasın
ki, Taksim başta olmak üzere, ülkemizin değişik yerlerinde kendilerini ifade
derdinde olanları terörist olarak takdim edip de, AKP safında duranları
kahraman göstermek adaletsizlikleri daha kökleştirecektir.
Taksim'dekilerin
ayıklanması ve haddinin bildirilmesi gereken kalabalıklar olarak sunup da,
mesela Ankara Sincan'daki veya İstanbul Kazlıçeşme'deki mitinglere taşımayla,
tehditle, kamu imkanlarıyla ve menfaatle toplananları göklere çıkarmak duygusal
mesafeleri iyice açacaktır.
AKP'lilerin
bilhassa Kazlıçeşme mitingini abartarak sunmaları, uçuk rakamları servis
etmeleri çaresizliklerini göstermektedir.
Nüfusu
15 milyona ulaşan İstanbul'da varsayalım 1 milyonu zorla, devlet gücüyle
toplamak ne işe yarayacak, kaç yazacaktır?
''TOMACI
AKP'YE TAHAMMÜL KALMAMIŞTIR''
Başbakan
ve partisinin mitinglerine katılım hesabı yapanlar dayanma güçleri varsa,
Milliyetçi Hareket'in muhteşem ve mahşeri açık hava toplantılarını izlemeli ve
milli iradenin gerçek coşkusuyla tanışmalıdır.
Kabul
edilmelidir ki, Başbakan Erdoğan Türk milletini ayırmakta, küstürmekte ve
dargınlığa düşmesini planlamaktadır.
Bu
itibarla İmralı canisinin bile 29 yılda yapamadığı kötülüğü hayata geçirmek
için mücadele vermektedir.
Toplumsal
basınç artmaktadır.
Buna bir
çare ve yol bulmak hepimiz için milli bir sorumluluktur.
Demokrasilerde
yılgınlık ve seçeneksizlik yoktur.
Demokrasiyle
gelen Başbakan ve hükümeti, yine demokrasinin imkânlarıyla götürülmeli ve
siyaseten bitirilmelidir.
Türkiye'nin
AKP'yle yollarını ayırma vakti gelmiş ve geçmektedir.
Başbakan
Erdoğan Türk milletini birbirine kırdırmadan, birbirine hasım hale getirmeden
mutlaka gitmelidir.
Tomacı
AKP'ye tahammül kalmamıştır.
Başgaz
Erdoğan'ın inandırıcılığı tükenmiştir.
İnsanlarımızın
milli ve manevi değerlerini öğüten iktidar demokrasiyle görevden alınmalıdır.
Türkiye
daha fazla dara düşer, işler daha da içinden çıkılmaz hal alırsa mutlaka
demokratik mekanizmalar harekete geçirilmeli, bu iktidara son vuruş sandıkta
yapılmalıdır.
''ÜÇ
HİLALİN VE BOZKURT SİMGESİNİN AKP MİTİNGİNDE KULLANILMASI ÇOK NET SİYASİ BİR
ENTRİKADIR''
Geçtiğimiz
hafta sonunda AKP'nin Ankara ve İstanbul'da olmak üzere iki açık hava
toplantısı yapılmıştır.
Başbakan
Erdoğan'ın yaptığı konuşmalar her haliyle ibretlik ve esef vericidir.
Ancak
Başbakan'ın zırvalarından daha da önemlisi, Üç Hilal ve bozkurt amblemlerinin
bazı alçaklar tarafından miting meydanlarında açılarak sallanması olmuştur.
Bu durum
karşısında Başbakan hemen pür dikkat kesilmiş ve arkasından da "MHP'li
kardeşlerime teşekkür ediyorum" sözlerini sarfetmiştir.
Şunu
herkes bilmelidir ki, Başbakan'ın teşekkürünü kabul edecek hiçbir dava
arkadaşım yoktur.
AKP'nin
mitinginde Üç Hilalimizi ve bozkurt simgemizi çalarak kullananlar da MHP'li
olmadığına göre, Başbakan dolandırıcılara, sokak serserilerine teşekkür etmiş
sayılacaktır.
Üç
Hilalin ve bozkurt simgesinin AKP mitinginde kullanılması çok net siyasi bir
entrikadır.
Bunun
tarafımızdan hoş görülmesi de düşünülemeyecektir.
Bu
ahlaksızlığın içinde kimlerin olduğu, kimlerin parmağının bulunduğu az çok
bellidir.
Başbakan
Erdoğan; yavuz hırsız ev sahibini bastırır mealinden yaptığı konuşmaları bir
yana bırakmalı, siyasi ahlaksızlığın ve milli irade saygısızlığının hesabını
vermelidir.
Ve bu
tezgahın içindeyse hemen özür dilemeli, paralı askerlerini yargıya teslim
etmelidir.
Nitekim
bugün biz, konuyla ilgili gerekli hukuki müracaatı da yaparak, partimize dönük
terbiyesizliğin hesabını yargı nezdinde ucu nereye dayanırsa dayansın
soracağız.
Başbakan
Erdoğan şayet bu tezgahtan haberi yoksa, o halde çok kritik bir tehlikeyle
karşı karşıya olduğunu mutlaka görmelidir.
AKP'nin
açık hava toplantısında, Başbakan'ın konuşma yaptığı platforma çok yakın bir
noktada kolaylıkla kimliği meçhul isimler büyük boyutlu değişik flama ve
afişleri açılabiliyorsa durum ciddi demektir.
Bu
kapsamda Başbakan Erdoğan'ın tuzağa düşürülme ihtimali de çok fazladır.
Yani
kimliği müphem afişçiler, kiralık pankartçılar Başbakan'ın dibine kadar
güvenlik çemberlerini aşarak gelmişse, gözü kara suikastçılar da rahatlıkla
bunu yapabileceklerdir.
Başbakan
Erdoğan'a yanında duran, çevresinde öbeklenen, hemen kol mesafesinde bulunan
birilerinin kötü niyetle fırsat gözlediğini kimse ihmal etmemelidir.
Menderes'in
asılmasını, Özal'ın zehirlenmesini siyaset malzemesi yapanlar, acaba Erdoğan'ın
da vurulması için adım adım düzenek mi hazırlamaktadır?
Başbakan'ın
bugünlerde kefenden musalla taşına kadar ölümü hatırlatıcı birçok beyanı
düşünüldüğünde, yeni bir oyun mu kurgulanmaktadır?
Bu
yüzden Başbakan Erdoğan dönüp etrafını yoklamalı ve yanına kadar sokulmuşları
iyi araştırmalıdır.
Milliyetçi
Hareket'in şeref ve varlık timsallerini siyasi şov ve akıl karıştırmak
maksadıyla Başbakan'a pazarlamaya çalışanlar, bu yolla bizim de tartışmalara
gireceğimizi akıllarınca teorilendirenler tehlikenin asıl elebaşlarıdır.
Üç
Hilalimizi ve bozkurdumuzu BOP çadırında kirletmeye yeltenenler, siyasi ayak
oyunlarına alet etmeye cüret edenler bunun hesabını vereceklerdir.
Başbakan'ın
geçmişte tabela diyerek küçümsediği Üç Hilal, bizlere muhteşem Türk tarihinin
kutlu bir hatırasıdır.
Her biri
aziz ceddimizin bin yıllık hükümranlığını temsil eden üç kıtayı ve üç kıtadaki
beşeriyet kucaklaşmasını simgelemektedir.
Bu
semboller milliyetçi düşüncenin jeopolitiğinin bin yıllık eseri ve gelecek bin
yıllardaki ülküsüdür.
Muhterem
hatıralarında Adriyatik'ten Çin Seddi'ne kadar yaşanmış destanların derin
izleri vardır.
Üç
Hilal; dün Ulubatlı Hasan'ın elinde bir fetih ruhuydu, bugün milliyetçilerin
gönderinde yükselen bir hilaldir.
Üç
Hilal; dün bir mehteranın elinde sallanan bir tuğ idi, bugün ise ihanete ve
AKP'ye dur diyecek son kutlu sancaktır.
Ancak
hak edenin elinde anlam kazanacak, ancak gönül verenin ruhunda dalgalanacak ve
ancak layık olan milli vicdanların elinde sallanacaktır..
Bunlardan
Başbakan Erdoğan'ın anlam çıkarmasını beklemek nafile bir çaba olacaktır.
Her
fırsatta milliyetçileri, milliyetçiliği ve sembollerini hedef alan Başbakan'a
bazı gerçekleri buradan yeniden ifade etmek istiyorum:
Milliyetçi
Hareket, Türkiye'nin milli birliğinin ve kardeşliğinin temel harcı ve ebedi
sigortasıdır.
Türkiye'nin
kanlı bir kardeş kavgasına sürüklenmesini önlemek bu vatanı ve milleti gönülden
seven herkes için birinci öncelikli ve en önemli görevdir.
Türk
milliyetçilerini etnik ve mezhep temelinde bir çatışma ortamına çekmek için
yapılan çok yönlü hesaplar, tezgâhlar ve tahrikler bizce malumdur.
Herkes
çok iyi bilsin ki, Başbakan Erdoğan'ın siyasi kışkırtmaları ve etnik
bölücülerin tüm tahriklerine rağmen bu oyun mutlaka boşa çıkarılacaktır.
Milliyetçi
Hareket ve Ülkücü gençlik Türkiye için bir felaket olacak böyle bir kavganın
tarafı olmayacak, bunu önlemek için demokratik ve meşru zeminlerde sonuna kadar
mücadele edecektir.
Üç
hilalin tarihi anlamı ve misyonu, Türkiye'nin milli birliğine ve bin yıllık
kardeşlik hukukuna sonuna kadar sahip çıkmaktır.
Şerefle
taşıdığımız sembollerimizi ve Üç Hilalli sancağımızı; siyasi hırsızlarından,
siyaset yağmacılarından, kiralık ve satılık simaların emellerinden her daim
koruyup kollayacağımızdan aziz dava arkadaşlarım ve büyük milletim emin
olmalıdır.
''SAYIN
CUMHURBAŞKANI NEDEN SESSİZDİR?''
Türkiye
Gezi Parkı'na sabitlenmişken, bölücüler meydanı boş bulmuşlar, tehdit dolu söz
ve açıklamalarını artırarak sürdürmüşlerdir.
Geçtiğimiz
hafta sonunda Diyarbakır'da sözde "Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm
Konferansıyla" yeni bir kepazelik daha sergilenmiştir.
Başbakan
Erdoğan açık hava toplantılarında Gezi Parkı'na en ağır cümlelerle saldırırken,
nedense Türkiye'nin bölücülük ağına düşmesinden hiç yakınmamıştır, bu konuya
hiç değinmemiştir.
PKK ve
siyasi bölücüler kafalarında Türkiye'yi çoktan bölmüş, Kürdistan'ın doğusunu,
batısını, kuzeyini ve güneyini haince şekillendirmişlerdir.
Ne var
ki hükümetten hâlâ hareket yoktur.
Başbakan
Erdoğan masum vatandaşlarımıza terörist yaftası vuracağına, eğer aksi yönde bir
sözü ve senedi yoksa PKK'ya, İmralı canisine ve Diyarbakır'da toplananlara
bakmalıdır.
Aziz
milletim Taksim'de meşgul edilirken, altımızdaki vatan coğrafyasının kaydığını
görmelidir.
Türkiye
Cumhuriyeti'nin bir bölgesi Kuzey Kürdistan olarak ilan edilmekte ve
dayatılmaktadır.
AKP
hükümeti böylesi bir ihanetin neresindedir?
Böylesi
bir rezilliğe nasıl onay vermekte ve nasıl rıza göstermektedir?
Sınırları
şehit kanlarıyla çizilmiş son vatanımız üzerinde örtülü ya da açık bölücü
operasyonlara tevessül ve teşebbüs etmek sonu pişmanlıkla malul bir
edepsizliktir.
İmralı
canisinin talimatlarıyla Diyarbakır'da yapılan konferans millet ve devlet
hukukuna hakaret olup milli güvenliğimizin hiçe sayılmasıdır.
Acaba
Başbakan ve şer takımı; Gezi Parkı'nı bölücülerin rahat hareket etmesi için mi
tezgâhlamıştır?
Acaba
Başbakan Erdoğan ve hükümeti, Gezi Parkı hadiselerini, PKK'yla birlikte,
dikkatleri başka yönlere kaydırmak için mi projelendirmiştir?
Acaba
Başbakan Erdoğan Kuzey Kürdistan'a tamam demiş midir?
İmralı
canisine ve örgütüne söz vermiş midir?
Sayın
Cumhurbaşkanı neden sessizdir?
''BAŞBAKAN
VE HÜKÜMETİ TAKSİM GEZİ PARKI PARANTEZİNİ GENİŞLETTİKÇE, TERÖRİSTLER, BÖLÜCÜLER
VE İMRALI'DAKİ CANİBAŞI RAHATA ERMİŞTİR''
Değerli
arkadaşlarım, birileri 81 vilayetimizden birisinde toplantı yapmakta ve daha
sonra da sonuç bildirgesi yayımlayarak adeta her türlü milli ve manevi
değerimize kafa tutmaktadır.
Diyarbakır'daki
bu konferans'ta özet olarak;
* Kürt
sorununun nihai çözüme kavuşabilmesi için Kürdistan'ın bir statüsü olması,
*Kürdistan
halklarının kendi kimliği ile örgütlenme özgürlüğü, ana dilde eğitim ve
Kürtçe'nin resmi dil olarak kabulü ve anayasal güvence altına alınması,
* Birleşmiş
Milletler'in ve Avrupa Birliği'nin Kürdistan halklarının adalet, özgürlük,
eşitlik için verdiği mücadelesine karşı sorumlu olmaya davet edilmesi,
* PKK'nın
terör örgütü listesinden çıkarılması,
* İmralı
canisinin serbest bırakılması talep edilmiştir.
Suriye'nin
doğusunda ortaya çıkan terör odaklı fiili durum alkışlanmış ve teşvik
edilmiştir.
Başbakan
Erdoğan, bölücülerin özerlik, federasyon ve bağımsızlık gibi seçenekleri masaya
koymalarına ne diyecektir?
Kendi
geleceklerini kendilerinin belirleme hedefine nasıl cevap verecektir?
İmralı
canisi de Konferans'a gönderdiği kanlı mektubunda;
* Amansız
mücadeleleriyle bu noktaya geldiklerini,
* Anavatanları
Kürdistan'ın kaderinin yeniden belirleneceğini,
* Misyonu
gereğince müzakere yolunu açtığını,
* Kürdistan
halklarının bundan sonra hangi hukuk içerisinde bir arada yaşayacağına
Konferans'ın ön açıcı olacağını,
* Bugüne
değin yürüttükleri varlık-yokluk mücadelesinde dönemsel zaferi
tamamladıklarını,
* Artık
hiç bir gücün kimliklerini, dillerini, kültürlerini inkar etme kudretini
kendinde göremeyeceğini ifade etmiştir.
Başbakan
ve hükümeti Taksim Gezi Parkı parantezini genişlettikçe, teröristler, bölücüler
ve İmralı'daki canibaşı rahata ermiştir.
Türkiye
muazzam bir tehdit dalgasının altındadır.
Başbakan
Erdoğan açık hava toplantısına katılanlara bayrak asın diye çağrıda
bulunacağına, bayrağı çiğneyen, bayrağı kirleten aşağılık yüzleri ve bizzat
kendisini gözden geçirmelidir.
Parti
olarak gerçekten büyük bir kumpasın içinde olduğumuzu düşünüyoruz.
Türkiye'ye
kast etmek isteyen ne kadar soysuz varsa kıpırdamış, belini doğrultmuş ve
ayaklanmıştır.
Başbakan
Erdoğan eğer PKK'ya ve İmralı canisine sözde Kuzey Kürdistan konusunda açık çek
vermişse, eğer Türk milletini meşgul ederek PKK'ya ve siyasi bölücülere alan
açmışsa, eğer Türkiye'nin ve Türk milletinin mahvına neden olacak vaatleri peş
peşe sunmuşsa, değil bu dünyada, mahşerde bile olsa yakasından tutmazsam
namerdim.
Sayın
Başbakan, Milliyetçi Hareket henüz son sözünü söylemedi derken şaka yapmadık.
Henüz
her şey bitmedi derken de laf olsun diye konuşmadık.
Akıllı
ol, yoksa Türk milleti ve Türk milliyetçileri senin aklını başından almasını
çok iyi bilecektir.''