Ahmetli Gündem/22.04.2013
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed
(SAV)'in dünyaya gelişinin 1442. yıl dönümü münasebetiyle Ahmetli İlçe
Müftülüğü ve çeşitli kuruluşlar tarafından
düzenlenen; Ahmetli’de hafta boyunca
coşkuyla kutlanan “KUTLU DOĞUM HAFTASI” ile ilgili proğramlar hakkında İlçe
Müftüsü Emre Önal bilgi verdi, açıklamalarda bulundu.
Kutlu Doğum Haftası Proğramlarıyla ilgili bilgi veren
İlçe Müftüsü:
“14-20 NİSAN 2013 TARİHLERİ ARASINDA İLÇEMİZ GENELİNDE
KUTLANAN KUTLU DOĞUM PROGRAMLARI
1-
Eğitim Gönüllüleri
Derneğinin 13 Nisan 2013 tarihinde Cumartesi günü saat 14:00 ‘te bayanlara
yönelik belediye düğün salonunda program yapmıştır.
2-
Turgutlu İmam-Hatip
Lisesi 17/04/2013 Çarşamba günü belediye düğün salonunda program yapmıştır
3-
Şehit Hakkı Erdoğan Ç.P.Lisenin
Kutlu Doğum Programı 18/04/2013 tarihinde kendi konferans salonunda
yapılmıştır.
4-
Alahıdır Köyü ile
Gökkaya Beldesinde 18/04/2013 tarihinde bayanlara yönelik Kutlu Doğum programı
yapılmıştır.
5-
Müftülük Kur’an Kursu Öğrencilerinin
19/04/2013 tarihinde Cuma günü saat 14:00 ‘te belediye düğün salonunda
bayanlara yönelik program yapmıştır.
6-
Ahmetli Ülkü
Ocaklarının 19/04/2013 tarihinde Cuma günü belediye düğün salonunda program
yapmıştır.
7-
İlçe Müftülüğümüz Ali
Rıza Cami Parkında 20/04/2013 tarihinde 19:30 da Ahmetli genel kutlu doğum
programı yapmıştır.”bilgisini verdi.
Ahmetli
Müftüsü Emre Önal Kutlu Doğum Haftası ile ilgili olarak şu değerlendirmeleri
yaptı:
“Yaratıkların en şereflisi olan
insanın ilk ve ana görevi yaradanı tanımak ve sadece O’na kul olmaktır. Kur’ân
ifadesiyle insanların ve cinlerin yaradılış gayesi de budur. Allah’dan sonra en
değerli varlık insandır. Çünkü hür iradesiyle Yaradana kulluk yapan yegâne
varlık odur. Kur’ân tabiriyle “ahsen-i takvim” üzere yaratılmıştır. Halifedir,
mükerremdir. Mertebesi bu derece yüce olan bir varlığın, kendi dengi
veya daha aşağı bir varlığa kul olması sahip olduğu makama ve şahsiyetine
hakarettir. İnsan kendisini değersiz kılmaya hakkı yoktur. Şurası
iyi bilinmelidir ki onurlu olarak yaratılan insanı onurlu veya onursuz kılan
temel ölçüt de davranış ve amelleridir. Davranışları, amelleri kendisini
onurlandırmayan kimseyi haricî hiçbir aidiyet onurlandıramaz. İnsan, ırk, renk,
zenginlik, soy-sop gibi maddî, izafî ve geçici ölçülere göre değerlendirilmemelidir.
Bununla birlikte, son iki yüzyılda, ayrımcılık,
ötekileştirme, ırkçılık, şiddet, işkence, terör, savaş, gelir adaletsizliği,
zulüm, sömürgecilik, eğitim eşitsizliği, emeğe saygısızlık, istismar, faiz,
kürtaj, açlık ve kıtlık gibi onur kırıcı küresel sorunların kıskacındaki
insanlık, tarihte görülmemiş bir sınavdan geçiyor. 21.
asır modern bir cahiliyye asrıdır. Allah
(Rabb), insan (kul) ve eşya (dünya) dengesinin bozulduğu, hazzın ve insanın
kendisinin tanrılaştırıldığı, her şeyin sınır tanımadan tüketildiği, insanın Rabbine ve kendine yabancılaştığı bir
asırdır.
İşte bu sebeple Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle
“Hz. Peygamber ve İnsan Onuru” temasının
hem ülkemiz insanının hem de bütün insanlığın gündemine taşınması son derece
önem arz etmektedir.
Neden insan onuru? Özeleştiri yaparak,
suçu başkalarına atmadan, belki bütün İslam âlemi olarak şunu sorgulamamız
lazım: Neden bizim dindarlığımız bizi onurlandırmıyor, neden Müslümanlar
arasında cehalet bu kadar yaygın? Bugünümüze gelirken bizi biz eden
değerlerden, neleri bıraktığımızı ve kaybettiklerimizi neden düşünmüyoruz?
neden hala İslam dünyasında insanların iradeleri üzerinde hegemonya kuran
yönetimler var, neden zulme rıza gösteriyoruz? Neden birbirimize sahip çıkmak
yerine birbirimize sırt çeviriyoruz? Neden izzet ve onuru Allah’ın yanında
aramak varken, başka yerlerde arıyoruz? İslam dünyasının da olması gereken
yerde olmadığı, bunun da ayrı bir handikap olduğunu unutamayız. Müslümanların izzet ve itibara yeniden
kavuşması ve insanlığın kurtuluşuna vesile olabilmesi için Hz. Muhammed'in
(sav) sünnetini yeniden hayatına hayat kılmaya mecbur ve mahkum olduğu
âşikardır. Zahiri dindarlaşma ile batınî
dünyevileşmenin at başı seyrettiği bir ortamda asıl hırpalanmanın Müslüman ruhunda,
kimliğinde ve bilincinde cereyan ettiğine, en çok da İslam’ın izzetinde büyük
sarsıntılar yaşandığına şahit olmaktayız.
Yüce Rabbımızın Münâfikûn suresindeki müjdesini
unutmamalıyız: “İzzet (şeref)
Allah’ındır, Rasûlünündür ve mü’minlerindir.” (Münâfikûn, 63/8).
Burada yüce Allah Peygamberini ve mü'minleri kendisi ile birlikte anıyor ve
kendisine özgü olan şereften onlara da bahşediyor. Hiç kuşkusuz bu, olağanüstü
dereceye sahip bir bağıştır ve ancak ulu Allah bu bağışta bulunabilir. Yüce
Allah'ın peygamberini ve mü'minleri yanına alıp "işte biz! ve işte
şereflilerin bayrağı. En üstün saf budur" demesinden daha büyük, daha
onurlandırıcı bir bağış var mıdır? Allah üstünlüğü, şerefi imanın ikizi olarak
mü'minin kalbine yerleştirmiştir. Bu üstünlük, bu şeref Allah'ın üstünlüğünden,
şerefinden kaynaklanır. Müslüman olarak Allah'ın takdiri ile o Nebi'ye (sav)
ümmet olduğumuzu hatırlayıp, "İliklerimize kadar bunun hazzını, mutluluğu
yaşamalıyız. Böyle bir peygambere ümmet olarak Allah bizi seçmiş, lütfetmiştir.
Bununla beraber, insanoğlunun bu onurlu mevkiini ve izzetini koruyabilmesi,
belirli sorumlulukları yerine getirmesi şartına bağlanmıştır ki bu husus
unutulmamalıdır. Çiğnenen insan onurunu yeniden sağlamanın yolu da,
izzeti, Allah ve Rasulünün getirdiklerinde aramaktan geçer.
Peygamber Efendimizin
(sav) “Kevserin başında sizi bekliyorum” diyerek bize adres gösterdiği
Kevser havzının başında Peygamber Efendimizle beraber olmayı Yüce Rabbimden niyaz ediyorum.
Bir hafta boyunca
Ahmetlimizde yapılan coşkulu Kutlu Doğum programları için herkese teşekkür
eder, hayırlara vesile olmasını Yüce rabbimden niyaz derim.” Dedi.