1 Nisan 2013 Pazartesi

Güzel Giydirme/ Cengiz ÇELİK / 2013-04-01 12:15:55


Eylemlerimiz belli bir anlam içermekle birlikte daha çok dışa dönüktür.
Yani görseldir. Basitinden bir ifadeyle, gözle algılanan…
Dehşetli yangınlar değilse şahit olduklarımız; hepsi unutulur gider. Şeklinden şemalinden eser kalmaz.
Her şahit olduğumuz olay eğer hatırlamaya değer olsaydı; yaşam, ilerlemesi ve ilerletilmesi mümkün olmayan bir arana olurdu.
O yüzden hatırlamaya değer bulmayız.
Ki, insanın yer yüzündeki en büyük kıyameti olarak bildiğimiz ölüme bile teselli buluyoruz ve zihnimizden kovuyoruz.
Hangimiz sevdiklerini kaybetmedi; yitirmedi?
Dikkat ederseniz "hangimizin sevdikleri ölmedi?" demiyorum.
"Kaybetmedi", "yitirmedi" diyorum.
Benim gibi sıradan bir insan için ölüm feci bir hadisedir. O bakımdan "ölüm"ün üzerini örtmem, kapatmam, daha güzel isimlendirmem gerekiyor ki, psikolojik olarak rahatlayabileyim.
Malum, "kılıç yarası iyileşirde dil yarası iyileşmez"miş.
Millet olarak hassas davrandığımız bir konu sözlü iletişim.
Fiziki olayların çok ötesinde.
Mesela:"Cin" kelimesi için, harf devriminden sonra dilimize yerleşen, "üç harfli" tabiri vardır. Cin demekten korkarız da üç harflileri sallamayız. "Kanser" için "incitme beni" deriz. Sanki sesimize "eyvallah" diyecekmiş gibi… Özellikle askerliğini yapmış olanlar bilir, hiç bir şey "çalınmaz", "el değiştirir". Faiz haramdır ama "işlenti, kâr payı, vade farkı" dediğimizde -haşa- helal gibi anlarız, algılarız….
Yani, güzel söylenirse, ruhumuz müsaittir namüsait durumlara…
Ruhumuz müsaitken de Allah'ın verdiği akılın kıymeti yoktur!
***
Nefsimiz, bu kadar kendisine düşkün durumdayken ülkemizdeki iktidar da, böyle namüsait durumları müsait kelimelerle geçiştirmenin derdinde…
Örneğin, mahkeme kararına rağmen "hukukun üstünlüğü", "hukukun uygunluğuna" dönüşebiliyor.
Asla darbe ve darbeci değilim ama milli bilincin ifadesel sembolü olan "Ergenekon" kelimesini milletin gönlünde haksız yere fişlenirken RTÜK hukuk üstünlüğüne âmâ bakıyor. Ve ne yazık ki, servis edilen bizzat milletin geçmişiyle, kimliğiyle, kişiliyle, mayasıyla bağlantılı… afiyet olsun durumları…
Yılmaz Özdil'in 14 Mart 13 tarihli yazısını bu gözle bir kez daha okudum. Sizinde okumanızı öneririm.
Birkaç alıntıyla çözümün nasıl güzelleştiğini, güzelleştirildiğini, dikte edildiğini beraber görelim isterseniz: "Müzakere" yerine "görüşme" denmesiyle sanki flört havasını yakalamış genç aşıkların masum hali işleniyor tezgahta. Kim bilir bir adım sonrası evlilik.
"Hükümet görüşmüyor", "devlet görüşüyor" ifadesi, sanki "yöneticisi" olduğumuz apartmanın "kapıcısı"ymışız imajıyla örtüşüyor. El mahkum gibilerinden… (o vakit talimatları kim veriyor ki? )
"Pazarlık" sünnettir(!) ama olayların ilerleyişi "çözüm süreci"ne bağlanırsa, mühendislik harikaları çıkabilirmiş; icat edilmemiş güzellikler görebilirmişiz havasını yakalatıyor bizlere. "Vay be bunu biz yaptık" demeyi bekliyoruz milletçe(!).
"Apo" en iyi ifadeyle elli kanlı katildir; lakin, "İmralı" Emir Ali diyarıdır. Bir yerde Emir Ali milletin benlik hafızasında kahramandır.
"PKK" taşerondur; ancak "Kandil" bir dağdır ve üzerinde masum(!) canlılar, böcekler yaşar…
***
Velhasıl, kan ve irin dolu bardağı bize şerbet diye içirmeye çalışıyorlar.
Kısacası bu süreçte Türk Milletine güzel güzel giydirilene, "kefen" değil,
                                                                                             "yakasız gömlek" denir…