SİYASET / 2013-04-09 14:44:47
MHP Genel Başkanı
Devlet Bahçeli partisinin grup toplantısında konuştu.Başbakan Erdoğan'ın batık
bankaları hatırlatarak yargıya çağrıda bulunmasını değerlendiren i Bahçeli,
"Hodri meydan. Sayın Başbakan unutma ki, yargının ne iş yaptığını günü
geldiğinde inşallah bizzat sen göreceksin'' dedi.
Bahçeli, ''Başbakan
Erdoğan bu aralar aklına estikçe bizim hükümet olduğumuz dönemdeki ekonomik
tablodan bahsetmekte ve bu yolla itibarımızı sarsacağını hesap etmektedir.
Ve son olarak da
batan bankaların Türkiye'ye maliyetini hatırlatarak "Yargı ne iş
yapar" diyerek sormuş ve aklınca suç duyurusunda bulunmuştur. Ayrıca bize
yönelik olarak, "Batsın sizin vatanseverliğiniz" deme izansızlığını
gösterebilmiştir. Hodri meydan, Yüce Divan'da dahil olmak üzere her yola
başvurmaktan çekinmemelidir'' diye konuştu.
'''Çok şükür alnımız
ak, sicilimiz temiz ve geçmişimiz ip gibi düzgündür'' diyen Bahçeli,
Ancak Sayın Başbakan
unutma ki, yargının ne iş yaptığını günü geldiğinde inşallah bizzat sen
göreceksin. Bölücülüğünün, belediye başkanıyken çevirdiğin dolapların, iktidar
yıllarındaki kanunsuzluklarının hepsinin bir bir hesabını yargı önünde
vereceksin'' açıklaması yaptı.
Bahçeli, Dün banka
batıranlar bugün senin yanındadır. Dün faiz kırbacını şaklatanlar bugün seninle
yoldaştır. Dün küresel ekonomik operasyonların azmettiricileri bugün senin
kader ortağındır.
Dün milletimizi işsiz
bırakanlar, yoksullaştıranlar ve borçlandıranlar bugün senin dizinin
dibindedir.
Sayın Başbakan boşuna
yorulma, senin eşbaşkanlığını yaptıkların ekonomik yıkımın ve krizin
mimarlarıdır. Çünkü Türkiye'nin kurban edilmesi, Türk milletinin zayıflaması,
BOP'un ilerlemesi için bizim gitmemiz, senin ve zihniyetinin gelmesi
öngörülmüştür'' dedi.
Başbakan Erdoğan'ın
atadığı 'Akiller'e de tepki gösteren Bahçeli, ''Bize göre Türk milletine çelme
takmaya, bölücülük propagandası yapmaya ve bölünmeyi benimsetmeye kalkışan kim
varsa, açıkça ifade ederim ki; bunların sermayeleri kızarmaz yüz, şahsiyetleri
yaşarmaz göz ve kimlikleri de sızlamaz vicdandır. Bu 63'lükler Anadolu'da
bozguna uğrayacak, sorulan hiçbir soruya cevap veremeyecek ve iki ay sonunda da
pusarak, mızmızlanarak, sinerek Başbakan'a sığınacaklardır.
Bunlara Türk
milletinin gönlü de, kapısı da, zihni de sonuna kadar kapalıdır'' dedi.
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında çok önemli
açıklamalar yaptı.
Bahçeli, ''Başbakan Erdoğan
bu aralar aklına estikçe bizim hükümet olduğumuz dönemdeki ekonomik tablodan
bahsetmekte ve bu yolla itibarımızı sarsacağını hesap etmektedir. Ve son olarak
da batan bankaların Türkiye'ye maliyetini hatırlatarak "Yargı ne iş
yapar" diyerek sormuş ve aklınca suç duyurusunda bulunmuştur.Ayrıca bize
yönelik olarak, "Batsın sizin vatanseverliğiniz" deme izansızlığını
gösterebilmiştir.Bizim hiçbir şeyden korkumuz yoktur. Başbakan Erdoğan 57.
hükümet döneminde, MHP'nin sorumlu olduğu bakanlıkları inceletmeli ve gerekirse
Meclis'te araştırma Komisyonu kurdurmalıdır. Hodri meydan, Yüce Divan'da dahil
olmak üzere her yola başvurmaktan çekinmemelidir.Çok şükür alnımız ak,
sicilimiz temiz ve geçmişimiz ip gibi düzgündür.Ancak Sayın Başbakan unutma ki,
yargının ne iş yaptığını günü geldiğinde inşallah bizzat sen göreceksin'' dedi.
KUTLU DOĞUM HAFTASI
Konuşmasına ''Bildiğiniz
gibi, 14-20 Nisan tarihleri arasında, efendimiz Hz. Muhammed'in dünyaya teşrif
edişinin 1442'nci yıldönümü "Kutlu Doğum Haftası" etkinlikleri
ile kutlanacak ve yüce hatırası yâd edilecektir.Bu çerçevede idrak edeceğimiz
2013 yılı Kutlu Doğum Haftası'nın ana teması "Hz. Peygamber ve İnsan
onuru" olarak belirlenmiştir. Kutlu Doğum Haftası'nda efendimizin hayatı,
mesajları, alemlere nur ve hidayet vaaz eden tebliği üzerinde bir kez daha ve
samimi şekilde düşünülmelidir'' diyerek başlayan Bahçeli, ''Buna ilave olarak
insan olmanın anlamı, insanlık onuru ve insanın sahibi olduğu eşsiz değerleri
de enine boyuna yorumlanmalı, ele alınmalı ve değerlendirmelerden kalıcı
sonuçlar çıkarılmalıdır. Şurası kesindir ki, Resulullah'ın ümmeti olmak, bizler
için büyük bir şeref payesi, yeri hiçbir şeyle mukayese edilemeyecek manevi haz
ve lezzet kaynağıdır. Sevgililer sevgilisi efendimizin yolundan gitmek,
şefaatiyle müşerref olmak elbette nefis bir duygu, muazzam bir ayrıcalıktır. O,
kalbimizi ışıtan, huzurun ve bağışlamanın müjdesini veren, Cenab-ı Allah'ın
emir ve yasaklarını öğreten, doğruluğun, güzelliğin ve iyiliğin zirvesine
çıkmış insanlık onurudur.
Peygamberimizin örnek ahlakı,
güzel sözleri ve kutlu mirası bizler için yegâne ümit kapısı, yegâne mutluluk
ve kardeşlik vahasıdır.
İnanıyorum ki, Kutlu Doğum
Haftası'nın derin anlam ve zenginliği, milyonlarca Müslüman tarafından
benimsenecek, insanlık ve inananlar efendimizi bir kez daha tüm yönleriyle
tanıyacak ve anlayacaklardır.
Daha iyiye, daha doğruya ve
daha güzele ulaşmanın başkaca bir yolu yoktur.
O'nun yüce dinimiz İslam'ı
tebliğ için gösterdiği eşsiz sabıra, zorluklara, engellere ve iftiralara karşı
sergilediği muhteşem mücadele ve kararlılığa her zamankinden fazla ihtiyacımız
olduğu tartışmasızdır.
Bu vesile ile herkesin,
bilhassa manevi değer istismarına sapmayı marifet olarak görenlerin,
Peygamberimizin eşsiz ahlakını ve kutlu tebliğini tam olarak özümsemesini
diliyorum.
Efendimizin insanlığa tebliğ
ettiği muazzam iman ve inanç kaidelerinin samimi bir şekilde sahiplenilmesini
temenni ediyor, hasretle aranılan hoşgörü, istikrar ve gönül rahatlığının bu
şekilde ortaya çıkacağına inanıyorum.
Yüce Rabbim hepimizin yar ve
yardımcısı olsun.
Peygamberimizin yolu
yolumuzdur, sözü sözümüzdür ve emanetleri sonsuza kadar da bizimledir'' dedi.
OSMANİYE BELEDİYESİ'NE ÖVGÜ
Bahçeli, ''Geçtiğimiz hafta
sonunda Osmaniye'de bulunarak muhterem vatandaşlarımızla değişik ortam ve
platformlarda bir araya geldik.
Osmaniye Belediyemizin
düzenlediği temel atma ve açılış törenlerine katılarak hayırlı ve başarılı
çalışmalarını iftiharla Osmaniyeli kardeşlerimizle buluşturduk.
Osmaniye'yi her gidişimizde
biraz daha gelişmiş ve sorunlarından kurtulmuş şekilde görmek bizleri oldukça
mutlu ve memnun etmiştir.
Bu aziz vatan köşesi sürekli,
sürdürülebilir ve istikrarlı şekilde büyümekte, yatırımlarla, hizmetlerle
meselelerinin üstesinden gelmektedir.
Osmaniye Belediyemiz
çalışkan, dürüst ve herkesi kucaklayan bir anlayışla başarıdan başarıya
koşmaktadır.
Buradan Osmaniye Belediye Başkanımız
Sayın Kadir Kara Bey'i ve belediye meclis üyelerini bir kez daha kutluyor,
teşekkürlerimi sunuyorum.
Ziyaretimizin her ayağında,
Osmaniye'nin her tarafında, vatandaşlarımızın yoğun ilgi, coşku ve
yakınlığından oldukça bahtiyarlık duyduğumu da özellikle belirtmek istiyorum.
Osmaniye'nin milli ve manevi
değerlere bağlılığı hepimiz için bir gurur vesilesidir.
Osmaniye'nin bölünmeye ve
bölücü teröre kesif bir itirazı söz konusudur.
Osmaniye'nin teröristle
müzakereye, terörle anlaşmaya ve canilerle uzlaşmaya öfkesi keskin ve katidir.
Allah'a şükürler olsun ki,
Osmaniye'nin; zalimlere, eşbaşkanlara, bölücülük baronlarına, Türklük,
milliyetçilik ve millet hasımlarına tahammülü çoktan bitmiştir.
Vatandaşlarım oynanan
oyunların farkına varmışlardır.
Kurulan tuzakları görmüşler,
işbirlikçi yüzleri tanımışlar ve kötü niyetlileri anlamışlardır.
Türkiye'nin nasıl bir
karanlığın, Türk milletinin nasıl bir yıkımın içine çekildiğini açıklıkla idrak
etmişlerdir.
* Cumhuriyet'in temeli olan milli devlet ve üniter yapının
bozulmasına,
* Türk milletinin çözüm, barış ve süreç sloganlarıyla
bölünmesine,
* Milli kimliğimizin sakatlanmasına ve Türkiyelilik zırvasıyla
değiştirilmesine,
* Alt kimliklerin sivriltilerek, özendirilerek ve teşvik
edilerek millete rakip olmasına,
* Bayrağın inmesine, milliyetçiliğin ayaklar altına alınma
saygısızlığına,
* Bölücü terörün devlete muhatap haline getirilmesine,
* Bin yıllık kardeşliğin kanlı kalemle üzerinin çizilmesine ve
imhasına Osmaniyeliler şiddetle karşıdır ve en ufak müsamaha göstermemektedir.
Huzurlarınızda tüm
Osmaniyelilere şükranlarımı sunuyor, varlık ve birlik yolunda onları mahcup
etmeyeceğimizi bildiriyor, hepsine Cenab-ı Allah'tan sağlık, esenlik ve
mutlulukla geçecek bir ömür diliyorum'' diye konuştu.
''TARİHİN HER DÖNEMİ TÜRK MİLLETİNE
YÖNELMİŞ BAZEN AÇIK, BAZEN DE KAPALI SALDIRI VE OPERASYONLARA SAHNE OLMUŞTUR''
Bahçeli, şunları söyledi:
''Türk milletinin karşı karşıya olduğu tehditleri zaman, zemin ve zihin
ölçeğinde iyi analiz etme ve yorumlama zorunluluğumuz bulunmaktadır.
Türkiye'nin iç burkan ve
kaygıları kabından taşıran hadiseler yumağının hem arka, hem de ön yüzünü çift
taraflı olarak iyi kavramak ve derinlemesine analiz etmek lazımdır.
Kaldı ki, içinden geçtiğimiz
süreçte muhatap olduğumuz hiçbir mesele rastgele zuhur etmiş veya anlık
gelişmelerin neticesinde meydana gelmiş değildir.
Failleri, fenalıkları ve
fikriyatı tarihsel olarak inişli çıkışlı olsa da, müsait ve müzahir dönemlerde
alanını genişleten, işbirliği sahalarını güçlendiren asırlık plan ve projeler
hiç bitmemiş ve hiç de eksilmemiştir.
Bu nedenle aleyhimize
gelişen, tökezlememizi ve tükenmemizi amaçlayan küresel bayağılıklar ana fikir
olarak herhangi bir değişiklik göstermemiştir.
Millet ve devlet bekasını
nişan alan emperyalizmin kanlı ve şirret provokasyonları ne yazık ki hiç
azalmamış, hiç kesilmemiştir.
Tarihin her dönemi Türk
milletine yönelmiş bazen açık, bazen de kapalı saldırı ve operasyonlara sahne
olmuştur.
Ne zaman gerilemişsek, ne
zaman buhranların pençesine düşmüşsek ve ne zaman darlıklarla boğuşmuşsak
mutlaka içten ve dıştan namert bir kumpasın ve kirli bir kampanyanın varlığı
hemen başını kaldırmıştır.
Maalesef Türk milleti ardı
arkası kesilmeyen zalim senaryoların, bitmek tükenmek bilmeyen ayak oyunlarının
her devirde hedefinde yer almıştır.
Yeri gelmiş topraklarımız
gasp edilmiş, yeri gelmiş insanımıza göz dikilmiştir.
Yeri gelmiş bağımsızlığımıza
ilişilmiş, yeri gelmiş milli varlığımız boğulmak ve yeri gelmiş geleceğimiz
karartılmak istenmiştir.
Kimi zaman savaşlarla, kimi
zaman pazarlıklarla, kimi zaman ıslahat girişimleriyle, kimi zaman da gizliden
gizliye yapılan anlaşmalarla hayat ve varlık haklarımız budanmak ve
buharlaştırılmak tehlikesine maruz kalmıştır.
Gaye, Türk milletini önce
zaafa düşürmek, ardından çözülmesini sağlamak ve sonra da dağılmasını temin
ederek tarihten silmektir.
Türklüğün mevcudiyeti,
kıtalara yön ve nizam veren millet kudreti yerli ve yabancı mihrakları tarih
boyunca rahatsız etmiş ve durmadan arayışa yöneltmiştir.
İşbirlikçiler, hainler,
kalleşler içimizden; sömürgeciler, Haçlı hevesleri dışımızdan ne yaptılarsa
mukadderatımızı yıkamamışlar, ne ettilerse kutsallarımızı devirememişler ve
bizi birbirimize düşürememişlerdir.
ncak bu sürecin henüz tam bir
sonuca ulaştığını, kalıcı bir noktaya geldiğini söylemekten çok uzak olduğumuz
da bir hakikattir.
Dikkatlerinizi çekmek isterim
ki, geçmişte aramızı bozmaya, birliğimizi sakatlamaya alçakça mesai ve emek
sarfeden kirli, kibirli ve kinli maksatlar yaklaşık 10 yıldır yoğun biçimde
devreye girmiştir.
Bir asır evvel vatan
coğrafyası, millet varlığı ve milli bekayla ilgili duyulan endişe ve tehlike
dalgası, bugünle örtüşmeye ve üst üste çakışmaya başlamıştır.
Bin yıllık kardeşliğimizin
infilak etmesi için fırsat kollayan, milli değerlerimizin etnik şarapnel
parçalarıyla dağılması için ayin yapan bedbahtlar AKP ile birlikte heyecan ve
cesaret kazanmışlardır.
Hükümet, milletimize tarihi
nefret duyan yerli ve küresel odakların rahat hareket etmesi, kolaylıkla fitne
saçması için sosyal, kültürel, ekonomik, psikolojik ve siyasi tüm güvenlik
duvarlarını bir bir sabote etmiş, bunlara suikast düzenlemiştir.
İkazla ifade ediyorum ki,
Türk milletinin tertemiz milli ve manevi kaynakları, pırıl pırıl parlayan
talihi AKP'nin çamur ve pislik dolu politikaları sayesinde kirlenmek ve
kapanmak üzeredir.
Küresel ölüm projelerine
teşrifatçılık yapan Başbakan Erdoğan aziz milletimize kötülüğün daniskasını
yapmak üzere adeta görevlendirilmiş gibidir.
Bu zihniyetin Türklüğe,
millet bütünlüğüne ve her dokunulmaz hakkımıza hınç besleyen tüm odak, oluşum
ve ortaklıklara davetiye çıkardığı görülmektedir.
''AMAÇ DEVLETİMİZİN İLKE VE ESASLARINI
BÜKMEK VE KIRMAKTIR''
Başbakan'ın, Türk milletinin
kanına doymayan, acı çekmesinden gocunmayan, hezimete uğramasından şikâyet
etmeyen, bilakis bu olumsuzlukları şevkle bekleyen hasis ve lekeli vicdanlarla
ağız birliği ve dirsek teması halinde olduğu artık net ve bellidir.
Emperyalizmin vahşiliği ve
tek dişi kalmış ağzı Başbakan tarafından canlandırılmış ve açılmış durumdadır.
90 yıl önce, büyük
milletimizin kahramanca mağlup ettiği sömürgeci güçler; aramızdan, içimizden ve
hemen yanıbaşımızdan yeni bir Damat Ferit simasını araya araya bulmuşlar ve
emellerine memur etmişlerdir.
Bu en başta Başbakan, sonra
da ona inanan ve itibar edenler için hiç kuşkunuz olmasın ki utanç vesikası
olarak görülmelidir.
Türk milletinden alacaklı
olduğunu düşünen her sefil zihniyet, her hayâsız ittifak, her rüsva anlayış bu
kafa yapısı tarafından sıcak ilgi ve yakın alakayla taltif edilmiştir.
Hükümet tarafından geride
kalan yıllar boyunca gözdağlarıyla kurulmaya çalışılan gerilim, çatışma,
kutuplaşma ve kaos atmosferi küresel planlara imkan ve destek sağlamıştır.
Avrupa sevdalıları,
Vashington esirleri, Erivan hayranları, Erbil yanaşmaları, Kandil elçileri,
İmralı müdafaacıları, sözde aydın güruhu, yandaş medya sahipleri, teslimiyet
lobisinin temsilcileri, yabancılardan menfaat uman insaf yoksunları çözüm
ve
barış ezberi etrafında kenetlenmişler, böylece Türk milletine karşı saldırı düzeneği
almışlardır.
Kurgulanan ve harekete
geçirilen bu ihanet ittifakının merkezi dış kaynaklıdır; hükümet aziz millet
varlığının çözülmesi ve çökmesi için tüm imkan ve gücünü son raddesine kadar
seferber etmiştir.
* Amaç milletimizin maddi ve manevi direniş noktalarını
esnetmek ve yırtmaktır.
* Amaç devletimizin ilke ve esaslarını bükmek ve kırmaktır.
* Amaç Türkiye'nin hukuki, emniyet ve sosyolojik kodlarını
ortadan kaldırmaktır.
Bunlar vehim değildir.
Bunlar bir korkunun,
korkutmanın ve korku pompalananın ucuzluğu ve basitliğiyle eşdeğer
sayılmamalıdır.
Bu söylediklerim afakî,
abartı ve aşırı bir yorum olarak da değerlendirilmemelidir.
Söyler misiniz bana, PKK'nın
yıllarca silahlı şekilde dağlarda aradığı ve kanla elde etmeye çalıştığı ihanet
ve melanet hedeflerin iktidar tarafından sahiplenilmesinin daha nasıl izahı
olacaktır?
İslamcılık kisvesi altına
sığınarak bölücülük ve terör hamiliğine soyunan bugünkü iktidar mensuplarının
maskelerini indirmek için daha ne söylenebilecek ve neler ileri
sürülebilecektir?
Teröristlerin el üstünde
tutulduğu süreç ihaneti izdüşümünde, milli değerlere sahip çıkmanın, milli
birliğimizi ve milli kimliğimizi savunmanın ayıplanacak bir davranış, ilkel ve
ırkçı bir bakış olarak lanse edilmesi daha başka nasıl ifade edilecektir?
Bugünkü zaman aralığında,
deminden beri ifade ettiğim gibi, ülkemiz küresel bir tezgâhın dibine; ileri
demokrasi, çözüm, barış ve süreç beyanları eşliğinde çökmüş kalmıştır.
Bu tezgâhın adı da hepinizin
takdir edeceği üzere, Büyük Ortadoğu Projesi veya Genişletilmiş Büyük Ortadoğu
ve Kuzey Afrika Projesi'nden başkası değildir.
BOP'UN AMACI
Söz konusu kanlı proje
ülkemizin de aralarında bulunduğu; Ortadoğu ve Kuzey Afrika başta olmak üzere,
geniş bir coğrafi alandaki ülke ve toplumları hizaya sokmak maksadıyla
tasarlanmış ve tanzim edilmiştir.
Arap Baharı isimli isyan ve
kaos sürecinin BOP'un ara bir istasyonu olduğu bugün daha iyi anlaşılmıştır.
Çizilen küresel kanlı
güzergâhın, hercümerce dayalı eylem planının ilerleyebilmesi için rejimler
devrilmiş, otoriter isimler koltuklarından edilmiş, komşu coğrafyalar
baştanbaşa deprem geçirmiştir.
Büyük Ortadoğu Projesi'nin
kapsam ve hedefindeki ülkeler birer birer kağıttan kaleler gibi devrilmiş,
yönetimler el değiştirmiş, bir zamanlar övülen diktatörler teker teker tasfiye
edilmiştir.
Kalabalıkların birikmiş
itirazı, katlanan kızgınlıkları BOP'un teşvik ve yönlendirmesi altında
zıvanadan çıkmış ve kontrolsüz şekilde yayılmıştır.
Tunus'tan Suriye'ye kadarki
sömürgeciliğin seyir defterini, repliği ölüm diliyle hazırlanan sözde demokrasi
ve özgürleşme macerasını başka türlü ifade etmek bugünkü verilerle mümkün
olmayacaktır.
BOP, Türkiye'nin içinde bulunduğu
uçsuz bucaksız coğrafyaların haritalarını yeniden belirlemek, 1916 şartlarında
gizli anlaşmalarla tayin edilen sınırları yeni baştan şekillendirme gayesi
güden emperyalist şarlatanlığın yeni bir oyunudur.
Sözüm ona otoriter rejimler
ıslah edilecek, özgürlük talepleri cevap bulacak, barış ve istikrar tohumları
her yere ekilecektir.
Tabii olarak, BOP'un Ortadoğu
ve Kuzey Afrika'daki totaliter yönetimlerden işe başlaması, hızla sınırlarımıza
kadar dayanması şaşırtıcı görülmemelidir.
Nihayetinde hedef Türkiye ve
Türk milletidir.
BOP'un ana argümanı, ana savı
ve başlıca iddiası arasında da çözüm, barış, özgürleşme ve demokratikleşme
ziyadesiyle yer tutmuştur.
İşte bu kanlı ve insanlık
dışı yeni sömürgeciliğin senaristi ABD, Eşbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, paralı
lejyonerleri de AKP, PKK, BDP ve teröristbaşından ibaret olmuştur.
AKP hükümeti başından
beridir; suflörü Batı, Kılavuzu BOP olan kanlı bir oyunun dişlileri arasında
gönüllü şekilde kalmış ve olaylara yabancı başkentlerin gözüyle ve bakış
açısıyla yaklaşmıştır.
Suriye'deki rejimin direnç
göstermesi, arzulanan dönüşümün şimdilik engellerle karşılaşması BOP'un
hedeflerinde herhangi bir değişiklik veya düzeltme yapmamıştır.
BOP'un en önemli amaçlarından
biri bağımsız Kürdistan'ı kurmak, bu kapsamda haritaların yeniden çizilmesini
sağlamaktır.
Az önce de vurguladığım gibi,
bu kanlı projenin esas hedefi Türkiye ve Türk milletidir.
Ve görüldüğü kadarıyla, komşu
coğrafyaları Arap Baharı ateşiyle yakan bu plan, ülkemize de PKK baharı olarak
sirayet etmiş durumdadır.
Küresel projeler
doğrultusunda; Türkiye önce demokratik özerklik, arkasından iki dilli ortak
kurucu halkın olduğu bir devlet, ardından federal devlet ve daha sonra da
birleşik Kürdistan fikrinin somutlaşacağı bir batağa doğru hızla gitmektedir.
İmralı canisi ve Başbakan
küresel rol paylaşımı içerisinde birbirlerine yaklaştırılmış ve tümüyle
müşterek bir lisan ve hain bir niyetin etrafında bir araya getirilmişlerdir.
Başbakan masada olabilmek,
kanlı pastanın kıyısından köşesinden kapabilmek için zilleti ve rezaleti huşu
içinde kendisine yakıştırmıştır.
Başbakan Erdoğan ve
canibaşının fikir ve emellerindeki benzerlik, hatta aynılık esasen BOP'un son
raunduna doğru hızla yaklaşıldığını göstermektedir.
Açıkça söylemek lazımdır ki,
küresel kanlı proje Türkiye'ye çözüm süreci ve barış propagandası adı altında
sıçramıştır.
Şam yönetiminin düşmesi için
küresel gücün adımlarını hızlandırması, bu ülkenin kuzeyinde PYD ile rejim
güçlerinin cebelleşmesi malum ve makus son hakkında hepimize bir fikir
vermektedir.
Bu ülkede 70 binden fazla
kişi hayatını kaybetmiş, yüzbinlercesi de mülteci durumuna düşerek yerini ve
yurdunu terk etmek zorunda kalmıştır.
Suriye'nin kuzeyinde PKK-PYD
ittifakı mevzilerini ve ele geçirdikleri şehirleri korumak için her türlü
karanlık vasıtayı kullanmaktadır.
Anlaşıldığı kadarıyla,
Irak'tan sonra Suriye'de de yeni bir peşmerge idaresinin kurulması an
meselesidir ve AKP buna çanak tutmakta, zımnen destek vermektedir.
Bu yolla Kürdistan'ın ana
iskeleti belirginleşecek, Suriye'nin parçalanmasıyla bu emperyalist resim
netleşecek ve Türkiye'nin tutunduğu zemin kaydırılacaktır.
''ABD BAŞKANI OBAMA İLE BAŞBAKAN ERDOĞAN'IN
16 MAYIS'TA YAPACAKLARI GÖRÜŞME TRAFİĞİ HER ŞEYİ BİLLURLAŞTIRMIŞTIR''
Başbakan Erdoğan'ın feryat
figan, kavga dövüş, vura kıra ilerlettiği çözüm süreci, şayet istenildiği gibi
giderse, uyarmak isterim ki, bağımsız Kürdistan'ın kuzey ayağı
olgunlaşacaktır.
İmralı canisinin, devletsiz
ve dört parçalı "Kürt Demokratik Konfedaralizm" önerisiyle,
Başbakan'ın eyalet yönetimi teklifi buna yönelik tehlikeli ve kokuşmuş bir
hamledir.
Dışişleri Bakanı'nın, tarihi
parantezi kapatmaktan bahsetmesi, bundan sonra tarihin bizim irademizle
akacağını iddia etmesi, fetret devrinin biteceğine vurgu yapması ve "Ya
birlikte yürüyeceğiz ya da bizi lime lime edecekler" beyanları aslında
parçalanmanın ve bölünmenin gizli şifrelerini taşıması bakımından son derece
düşündürücüdür.
Görülüyor ki, Başbakan
Erdoğan İmralı canisinin kanlı düşüncelerine, PKK'nın çürümüş niyetlerine ve
küresel kanlı projenin peşine sadakatle takılmış, milli ve jeopolitik
gerçeklerden tam olarak uzaklaşmıştır.
Ayrıca son bir ay içinde ABD
Dışişleri Bakanı'nın iki defa gerçekleştirdiği Türkiye ziyaretinin, doğal
olarak iç ve dış gelişmelerle yakından bağ ve bağlantısı olduğu şüphesizdir.
Bunun yanında ABD Başkanı
Obama ile Başbakan Erdoğan'ın 16 Mayıs'ta yapacakları görüşme trafiği her şeyi
billurlaştırmıştır.
ABD'li bakanın üstüne
vazifeymiş gibi, "Türk hükümetinin şiddeti barışçı yollarla sona
erdirme çalışmasını alkışlıyoruz ve hayranlık duyuyoruz" ifadesi bizim
açımızdan her anlamda sorunlu ve tartışmaya açık bulunmuştur.
Şu çelişkiye bakınız ki,
Müslüman coğrafyasını şiddet, vahşet ve harabeye çeviren bir ülkenin bakanı
barışı alkışlamaktadır.
Şu cürete bakınız ki,
Irak'ta, Afganistan'da milyonlarca masumu katleden, tecavüz eden, yetim bırakan
bir ülkenin bakanı bize sözde insanlık dersi verir bir hale gelmiştir.
Üstelik bu bakan, Anıtkabir
Özel Defteri'ne "Türkiye vatandaşları" tabirini yazarak, Türk
milletini yok farz etmiş, AKP'nin kimin izinden ve yolundan gittiğini de
yeniden açık etmiştir.
Bize göre, ABD'li Dışişleri
Bakanı, önce yıktıkları, yaktıkları, öldürdükleri, yok ettikleri, kıydıkları
milyonların hesabını vermeli, kaderiyle oynadıkları ülkeler için özürler
dilemeli ve arkasından da binlerce kilometreden ordularıyla niçin geldiklerini
izah etmelidir.
Yabancı siyasetçilerin tenkit
veya övgülerinin milletimizin umurunda bile olmadığını ve hiçbir değerinin de
bulunmayacağını en başta AKP ve sonrasında da arkasına saklandığı yabancı
güçler kesinlikle anlamalıdır.
Tüm bu gelişmeler AKP'nin
çözüm ve barış sözlerinin küresel ve bölgesel projelerin bir parçası olduğunu
kanıtlamıştır.
Ve PKK baharı AKP'yle
birlikte yaşanmaya başlamış, Türkiye çok tehlikeli bir sürecin içine
kıstırılmıştır.
Bu vahim sürecin sonuç alması
halinde; ortada ne üniter devlet, ne milli devlet, ne Türk milleti kavramı ve
birliği kalacak, Türkiye Cumhuriyeti bütünüyle çökecektir.
AKP'nin, PKK'nın, BDP'nin,
küresel zorbalığın ve İmralı canisinin tam da isteği budur.
Ancak buna ne güçleri
yetecek, ne alçaklıkları elverecek, ne de pervasızlıkları yardımcıları
olacaktır.
Milliyetçi Hareket olduğu
sürece, hain gözünü açamayacak, eşbaşkanlar soluk alamayacak, kanlı emeller
Türk milletine zarar veremeyecektir.
Bizde millete sahip çıkacak
cesaret vardır.
Bizde Türkiye'yi yükseltecek
inanç vardır.
Bizde ihaneti durduracak
kuvvet ve kararlılık vardır ve aynısıyla da burada, bu salondadır.
''BAŞBAKAN ERDOĞAN İMRALI CANİSİYLE KOL
KOLA GİRMİŞ, OMUZ OMUZA VERMİŞ VE GÜÇ BİRLİĞİ YAPMIŞTIR''
Türkiye, AKP tarafından,
hazin ve hüsran verici acı bir dönemin tüm sancı ve baskılarını yaşamak
mecburiyetinde bırakılmıştır.
Türk milletinin milli ve
manevi havası bölücülük sisiyle örtülmüş, AKP hükümetinin çözüm ve barış süreci
kâbus gibi milletimizin üzerine çökmüştür.
Başbakan Erdoğan İmralı
canisiyle kol kola girmiş, omuz omuza vermiş ve güç birliği yapmıştır.
Türk milleti ana hatlarıyla
bölücü kuşatmaya alınmış; AKP, PKK vesayetine girmiş, süreç diye diye İmralı
canisinin uydusu olmuş, sonuçta takke düşmüş kel görünmüştür.
Başbakan Erdoğan, PKK
değirmenine su taşımak için elinden gelen çabayı, var olan bütün kozlarını
hevesle sürece dâhil etmiştir.
PKK'nın silah bırakması
konusundaki temenniler karşılık bulmamış, İmralı canisi-AKP ittifakı henüz dağ
kadrosunu ikna edememiştir.
Bu arada 4'ncü BDP heyeti de
canibaşıyla buluşmuş ve yeni bir mektubu alarak Kandil'in yolunu tutmuştur.
Bu ne bitmez bir mektuplaşma
serüvenidir ki, bir türlü mutabakat sağlanamamıştır.
Acaba Başbakan Erdoğan'ın
kendisi de bu mektup döngüsüne katılmış mıdır? İmralı canisine, acele cevap
beklerim diyerek kenarları çiçeklerle süslü mektuplar göndermiş midir?
Gelişmelerden anlaşılan, PKK,
sürecin tam istediği kıvamda olmadığını ileri sürerek zorluk çıkarmakta, oyun
bozanlık yapmakta ve AKP'nin tavizlerini yetersiz bularak ısrarla konumunu
muhafaza etmeyi tercih etmektedir.
Başbakan'ın çözüm ve barış
sözleri henüz PKK'ya yansımamış, yürütülen pazarlıklar silahın bırakılmasına
yaramamıştır.
Zaten PKK'nın silahla yolunu
ayırmaya, silahlara veda etmeye niyetinin de olmadığı bariz şekilde görülmüş ve
anlaşılmıştır.
Öte yandan Başbakan Erdoğan
terörle mücadele adı altında, bölücü örgüte teslim sürecini hız ve aceleyle
ilerlettiğini inatla gizlemeyi tercih etmektedir.
Bunun için analar ağlamasın
sözü, kan dursun yalanları; huzur, refah, barış ve istikrar vaatleri PKK'yla
görüşmelerin makyajı olarak yayılmakta ve yaygınlaştırılmaktadır.
Başbakan Erdoğan milletimizi
PKK ve İmralı canisinin tezlerine ikna etmek için bütün mekanizmaları, bütün
aracıları ve bütün yolları nankörce kullanmaya başlamıştır.
TBMM'nde sözde çözüm süreci
ile ilgili komisyon kurulması da gündeme alınmıştır.
AKP, Gazi Meclis'i PKK'ya
muhatap kılmak için adeta çırpınmakta ve her şeyi çarpıtmaktadır.
Türk milleti AKP'nin
psikolojik harekâtıyla ve algıları yönetecek kurnazlıklarıyla karşı karşıya
kalmıştır.
Bunun için de İmralı
canisinin ve PKK'nın öteden beri dayattığı ve hayata geçmesi için zorladığı
sözde "Akil İnsanlar Heyeti" 63 kişiyle teşekkül ettirilmiş ve
harekete geçirilmiştir.
7 bölgede 9'arlı gruplar
halinde PKK elçiliğine soyunacak olan bu aklı kararmışlar hem AKP'nin
propagandasını yapacaklar hem de çerçevesi AKP-PKK müşterekliğiyle belirlenen
alandan ayrılmayacakladır.
PKK'nın kuyruğuna takılacak
olan bu 7 çarpı 9'luklar, Türkiye genelinde sözüm ona barışı, kanın durmasını
ve çözümün önemini anlatacaklardır.
Başbakan Erdoğan madem sözde
çözüm sürecine yüzde 60'ı bulan bir desteğin olduğunu ileri sürmektedir, o
halde neden ve niçin değişik meslek gurubundan 63 kişiyi toplama ve
görevlendirme gereği hissetmiştir?
Başbakan Erdoğan bu 63 kişiyi
maşa olarak mı kullanacaktır?
Hepsinden daha da önemlisi
Türk milletini bölünmeye, bölücü terörün hain taleplerine ikna etmeye ne hakla
kalkışmış, ne yetkiyle PKK'yı Anadolu'nun her köşesine taşımaya karar
vermiştir?
Samsun ve Sinop'ta püskürtülen
BDP'li milletvekillerinin yarım kalan turlarını bu 63 AKP ve PKK sempatizanına
mı tamamlatacaktır?
Başbakan umutluysa, her şey
iyi gidiyorsa, İmralı canisi ve terör örgütüyle ballı börekli görüşmeler
sürüyorsa, ne diye AKP'li milletvekilleri kafileler halinde gezmekte, hangi
akla hizmet 63'lükler milletin ödediği vergilerle, PKK sözcülüğüne memur
edilmektedir?
Başbakan kendisini akıllı,
Türk milletini enayi yerine mi koymaktadır?
Tümüyle ortadadır ki, AKP'nin
çözümü çatırdamaya ve çürümeye başlamıştır.
Aziz milletimiz PKK'nın
meşrulaşmasına direnç göstermiş, Başbakan ve partisinin gerçek niyetini
anlamıştır.
Bunu aşmak ve tepkileri
hafifletmek arayışıyla, her tarafta ikna odaları kurulacak, PKK iknacıları
menfaat ve mevkii karşılığında Anadolu'ya çıkarılacaktır.
Üstelik bunlar bir konsept
dahilinde değil, kendileri açısından makul görülen, akıllarında ne bulunuyorsa
milletimize anlatmaya kalkışacaklardır.
''BAŞBAKAN ERDOĞAN BU 63 KARANLIK YÜZ
ARACILIĞIYLA AKLIMIZLA ALAY MI ETMEKTEDİR?''
Bildiğiniz gibi, İmralı
canisinin doğum günü olan 4 Nisan'da, Başbakan Erdoğan ve 63 kişilik sözde akil
insanlar Dolmabahçe'de bir araya gelerek canibaşına bölünme pastası hediye
etmişlerdir.
Bundan sonra bu 63'lüklerin,
plakası 63 olan Şanlıurfa ilimize giderek İmralı canisinin köyüne yüz
sürmeleri, burada duygulu saatler geçirmeleri ve oradan da yurt sathına düşe
kalka ve birbirlerine çözüm morfini enjekte ederek dağılmaları kendileri adına
tutarlı bir tavır olacaktır.
Peki, bu 63 kişi neyi
çözecekler, neyin sürecini kabullendirmeye çalışacaklar, neleri
anlatacaklardır?
Bunlara göre PKK terör örgütü
müdür?
Ya da Türkiye'de bir
bölücülük sorunu var mıdır?
Bu 63 sözde akil insan, çözüm
olarak neyi önerecek, barış olarak neyi sunacaktır?
PKK'lıları kardeş olarak gösteren
Tatar Ramazan, herkesi Apdurrahman Çavuş mu zannetmektedir?
Ölen PKK'lılara şehit diyecek
kadar çukura girmiş Mükremin Çıtır, herkesi Feriştah, Mücver abla, zavallı
Numan ve Tirbüşon mu görmektedir?
"Kaderin böylesine
yazıklar olsun" diyen ve sadece şarkılarıyla bilinen Sayın Gencebay neden
bahsedecek, sadece dil yarasıyla mı durumu kurtaracaktır?
Hülya Koçyiğit Hanımefendi
çözümü mü, yoksa filmlerindeki sahneleri mi anlatacaktır?
Türklerin ayrıcalığını
paylaşmak istemediğini hezeyan içinde duyuran ve enteresan filmlerle anılan
Lale Mansur Hanımefendi mi çözüm ve barış konferansı verecektir?
Türk bayrağı yerine devlet
bayrağı denilmesini öneren hastalıklı zihniyet mi Türk milletini PKK'nın
emellerine ikna edecektir?
Başbakan Erdoğan bu 63
karanlık yüz aracılığıyla aklımızla alay mı etmektedir?
Türk milletini hafife mi
almaktadır?
Bu çerçevede, bizim
dikkatimizi bir husus daha çekmiştir.
12 kötü adamın en kıdemlileri
nedense 63 kişi arasında yer almamıştır.
Mesela Cengiz Çandar, mesela
Hasan Cemal niye yoktur?
Bunlar terfi mi almış, artık
bölücülüğün teknik kadrosuna mı yükselmiş, yoksa o kadar uğraşmalarına rağmen
aforoz mu edilmişlerdir?
Bize göre Türk milletine
çelme takmaya, bölücülük propagandası yapmaya ve bölünmeyi benimsetmeye
kalkışan kim varsa, açıkça ifade ederim ki; bunların sermayeleri kızarmaz yüz,
şahsiyetleri yaşarmaz göz ve kimlikleri de sızlamaz vicdandır.
Bu 63'lükler Anadolu'da
bozguna uğrayacak, sorulan hiçbir soruya cevap veremeyecek ve iki ay sonunda da
pusarak, mızmızlanarak, sinerek Başbakan'a sığınacaklardır.
Bunlara Türk milletinin gönlü
de, kapısı da, zihni de sonuna kadar kapalıdır.
Çünkü Türk milletinin AKP'ye,
BDP'ya, PKK'ya ve İmralı canisine sırtı dönüktür.
Bizim sözde "Akil
İnsanlar Heyeti"yle ilgili sözlerimiz Başbakan Erdoğan'ı epey kıvrandırmış
ve kızdırmıştır.
Ve hayret verici şekilde bizi
edebe davet etmiş, üstelik hakaret ve iftirada da sınır tanımamıştır.
Sayın Başbakan bilmelisin ki,
sen edep konusunda bize söz söyleyecek en son kişi bile değilsin.
Bizim, edepsizlikten kapkara
kesilmiş ve edep dilene dilene İmralı kıyılarına müzakere takasıyla yanaşmış
birisinden edep öğrenecek halimiz yoktur.
Bizim hamd olsun, hamurumuz
sağlamdır, sütümüz helaldir, yönümüz doğrudur, dilimiz hayra yöneliktir ve
hedefimiz milletimizin yararınadır.
Sorarım sizlere, şeytana
yakasını kaptıran birisi bize edep dersi vermeye nasıl cesaret edebilmektedir?
Müslüman katilleriyle içli
dışlı olan birisi edebi nasıl ağzına alabilmektedir?
Türkiye Cumhuriyeti ifadesini
tabelalardan, Ne Mutlu Türküm Diyene seslenişini gönüllerden silmeye çalışan
bir Başbakan edebi nasıl diline dolamaktadır?
Önüne geleni azarlayan, hakir
ve hor gören bir siyaset meddahı edepten nasıl bahsetmektedir?
Şehitlerimizin kanlılarıyla,
gözlü yaşlı annelerin hasımlarıyla, milletimizin canını alan bölücü vampirlerle
hesaplaşma değil helalleşme tavsiyesinde bulunan birisi bize edep dersini hangi
seviye ve birikimle verebilmektedir?
Sayın Başbakan, bilmelisin
ki, şereften nasibini alamamışların edebi çoktan elden çıkmış ve çoktan
bitmiştir.
Türklüğü korumak edeptir.
Milleti yüceltmek edeptir.
Türkiye'yi güçlü kılmak
edeptir.
Milli ve manevi değerleri
benimsemek edeptir.
Ecdadımıza ve mukadderatımıza
sahip çıkmak edeptendir.
Biz Türk milliyetçileri
olarak, Allah'a hamd ederim ki edepliyiz, edep yolundayız.
Sayın Başbakan, bütün bunlara
rağmen hala kendini edepli olarak görüyorsan diyeceğimiz tek şey Allah seni de,
senin gibileri de ıslah etsin, akıl fikir ihsan eyleyerek hidayete erdirsin.
Unutma ki, edep müzakere
değildir veya İmralı'da beleşe satılan bir meta da asla olmayacaktır.
''BAŞBAKAN ERDOĞAN YA OKUMA VE ANLAMA
ÖZÜRLÜSÜDÜR YA DA İŞİTME ZORLUKLARI VARDIR''
Başbakan Erdoğan süreç
ihanetinde basireti bağlandıkça sataşacak yer aramaktadır.
Ve bize de arkası arkasına
saldırmakta, yalan dolu sözleri sıralamaktadır.
Hafta sonundaki bir
konuşmasında şaşırmış ve şaşkına dönmüş, bizim ağzımızdan tek millet, tek
bayrak, tek vatan ve tek devlet ifadesini ilk defa duyduğunu söylemiştir.
Fakat yine eksik duymuş ve
bizi yine tam olarak dinlememiştir.
Zira tek dil kararlılığımızı
nedense hasıraltı yapmış ve görmezden gelmiştir.
Başbakan Erdoğan ya okuma ve
anlama özürlüsüdür ya da işitme zorlukları vardır.
Eğer Başbakan Erdoğan
yıllardan beridir heyecanla söylediğimiz ve hemen hemen her ortamda da
tekrarladığımız tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet ve tek dil
ülküsünü öğrenmek istiyorsa, kendisine konuşmalarımızı ciltler halinde
göndermekten büyük memnuniyet duyacağımızı iyi bilmelidir.
Bunları, Başbakan ağzına bile
alamazken, biz meydanlarda, grup toplantılarında üstüne basa basa ve inançla
haykırdık.
Milleti önce 36'ya bölüp,
sonra da tek çatı altında toplamaya çalışan bir hastalıklı zihnin bizim
fikirlerimizi anlaması elbette eşyanın tabiatına aykırıdır.
Her yönüyle meydandadır ki,
Başbakan Erdoğan tam olarak yalan ve çarpıtmayı alışkanlık haline getirmiştir.
''İLLE DE TERÖRİST GÖRMEK İSTİYORSA,
SÜREKLİ EL ELE GEZDİKLERİNE ZAHMET EDİP BAKMAYI DENEMELİDİR''
Diğer taraftan geçen haftaki
Meclis grup konuşmasında üniversitelerdeki artan olaylardan dolayı
milliyetçi-ülkücü gençleri suçlamış ve utanmadan terörist olarak lanse
etmiştir.
Başbakan Erdoğan, PKK'lıların
sınırlarımızdan silahlı mı silahsız mı çıkacağına dair papatya falı açarken
militanlar değil sınırdan çıkmak, yığınlar halinde içeri girerek şehirlere ve
üniversitelere kamp kurmuştur.
Başbakan'ın karşıt görüşlü
genç dedikleri dağ eğitimini tamamlamış, canilik stajını icra etmiş alçaklardan
başkası değildir.
Bu zihniyetin teröristlerle
düşe kalka aklı durmuş, zekası körelmiş ve feraseti tükenmiştir.
İlle de terörist görmek
istiyorsa, sürekli el ele gezdiklerine zahmet edip bakmayı denemelidir.
Sormak isterim ki, Başbakan
PKK'lıları milliyetçi-ülkücü gençlerin üzerine kışkırtmak için İmralı canisiyle
birlikte özel bir talimat mı vermiştir?
Polis nerededir? Güvenlik
tedbirleri neden alınmamıştır?
Bayrak sallayanlara göz
açtırmayanlar, PKK'ya neden yumuşak ve anlayışlıdır?
Başbakan Erdoğan PKK'yı silah
gibi kullanmayı bırakmalı, üniversiteleri karıştırarak sözde çözümün alt
yapısını kurmaktan vazgeçmeli, milliyetçi-ülkücü gençleri terörist olarak
gösterme küstahlığından uzaklaşmalıdır.
Yoksa bunun vebali ağır
olacaktır.
''BİZİM HİÇBİR ŞEYDEN KORKUMUZ YOKTUR''
Konuşmama son vermeden önce bir hususa
daha temas etmek istiyorum:
Başbakan Erdoğan bu aralar
aklına estikçe bizim hükümet olduğumuz dönemdeki ekonomik tablodan bahsetmekte
ve bu yolla itibarımızı sarsacağını hesap etmektedir.
Ve son olarak da batan bankaların
Türkiye'ye maliyetini hatırlatarak "Yargı ne iş yapar" diyerek
sormuş ve aklınca suç duyurusunda bulunmuştur.
Ayrıca bize yönelik olarak, "Batsın
sizin vatanseverliğiniz" deme izansızlığını gösterebilmiştir.
Bizim hiçbir şeyden korkumuz
yoktur.
Başbakan Erdoğan 57'nci
hükümet döneminde, MHP'nin sorumlu olduğu bakanlıkları inceletmeli ve gerekirse
Meclis'te araştırma Komisyonu kurdurmalıdır.
Hodri meydan, Yüce Divan'da
dahil olmak üzere her yola başvurmaktan çekinmemelidir.
Çok şükür alnımız ak, sicilimiz
temiz ve geçmişimiz ip gibi düzgündür.
Ancak Sayın Başbakan unutma
ki, yargının ne iş yaptığını günü geldiğinde inşallah bizzat sen göreceksin.
Bölücülüğünün, belediye
başkanıyken çevirdiğin dolapların, iktidar yıllarındaki kanunsuzluklarının
hepsinin bir bir hesabını yargı önünde vereceksin.
Başbakan Erdoğan ekonomiden
zerre kadar anlamamaktadır.
Eline tutuşturulan metinlerde
ne yazılı ise kurulmuş plak gibi tekrarlamaktadır.
Bizim de ortağı olduğumuz
57'nci hükümet döneminde, bir tek dahi yeni banka kurulmasına müsaade
verilmemiştir.
''DÜN BANKA BATIRANLAR BUGÜN SENİN
YANINDADIR''
Hükümet olduğumuzda,
genellikle bankaların sermaye yapılarının son derece bozuk olduğu biraz ekonomi
bilgisi olanlar tarafından itiraf edilecektir.
Biz hükümet olarak, Bankalar
Kanunu'nda değişiklik yaparak, banka kurulmasını yeni ve katı kurallara
bağladık.
Kamu bankalarının önceki
yıllardan kalan birikmiş görev zararlarını tasfiye ettik, sermaye desteği
sağladık.
Bugün sağlam bir bankacılık
yapısı varsa bunun nedeni AKP hükümeti değil, koalisyon hükümetinin aldığı
etkili tedbirlerdir.
Sayın Başbakan yalan
rakamlarla 10 yılın gerisinden gelmeyi bırak ve şunu bil ki;
Dün banka batıranlar bugün
senin yanındadır.
Dün faiz kırbacını
şaklatanlar bugün seninle yoldaştır.
Dün küresel ekonomik
operasyonların azmettiricileri bugün senin kader ortağındır.
Dün milletimizi işsiz
bırakanlar, yoksullaştıranlar ve borçlandıranlar bugün senin dizinin
dibindedir.
Sayın Başbakan boşuna
yorulma, senin eşbaşkanlığını yaptıkların ekonomik yıkımın ve krizin
mimarlarıdır.
Çünkü Türkiye'nin kurban
edilmesi, Türk milletinin zayıflaması, BOP'un ilerlemesi için bizim gitmemiz,
senin ve zihniyetinin gelmesi öngörülmüştür.
Eğer sen böylesi bir
manzaraya gelişme, güçlenme, itibar ve istikrar diyorsan, söylemek isterim ki,
asıl senin zihniyetin batsın, asıl senin işbirlikçilerin yerin dibine geçsin.''