SİYASET /
2013-04-02 18:18:05
MHP Genel
Başkanı Devlet Bahçeli, "Başbakan Erdoğan, İmralı canisiyle madem bu kadar
yakınlık kurmuştur, o halde bu ikili yandaş bir televizyon kanalında İmralı
adasından yapılacak canlı yayına birlikte katılarak düşüncelerini milletimize
açıklamalıdırlar" dedi.
Partisinin
TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada, çözüm sürecini eleştiren Bahçeli,
"Başbakan Erdoğan'a önerimiz, kendisinin de teröristlerin arasına
karışması ve sınırlarımızdan dönmemek üzere çıkıp gitmesidir" dedi.
Başbakan
Erdoğan'ın fırsatını bulduğu her anda MHP'ye saldırdığını, her türlü iftirayı
attığını ve her türlü karayı çalmanın ucuzluğuyla oyalandığını iddia eden
Bahçeli, "Başbakan bizim üzerimizden prim elde edeceğini, çözüm süreci
isimli ihaneti masum göstereceğini zannetmektedir" diye konuştu.
Milliyetçi
Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında çok
önemli açıklamalar yaptı. Bahçeli, ''AKP hükümeti Türk devletinin her
niteliğini sarsmaya ve yerinden oynatmaya yüzsüzce, edepsizce cüret
etmiştir.Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde, seçimle iktidar olan bir siyasi
partinin bu kadar kontrolden çıkması, bu kadar küstahlaşması ve bu kadar
hasmane tavır takınması ne görülmüş, ne de işitilmiştir.
Artık
mızrak çuvala sığmamaktadır.Türk milleti, toptan imha olacağı kıyamet gününe
adım adım götürülmektedir.Başbakan Erdoğan ile terörist Öcalan, aynı kundakta
pışpışlanan kanlı ve bölücü felaket elçileri haline gelmişlerdir.İmralı
canisiyle Başbakan aynı zamanda Türk milletinin gardiyanı olmaya namzet
olduklarını her türlü açıklama ve ifadeleriyle kanıtlamışlardır.Başbakan
Erdoğan bilmez midir ki, böylesi bir teşebbüs, böylesi bir eğilim ve böylesi
bir tavır ihanettir, hainliğin ötesidir.Başbakan Erdoğan bilmez midir ki,
sözleri, düşünceleri ve saçmalıkları suçtur ve büyük bir rezalettir.Yine
Başbakan Erdoğan bilmez midir ki, Cumhuriyet'i yıkmak, Türkiye'yi etnik coğrafi
bölgelere ayırmak, kurulu düzenimizi çatlatmak küfürdür, düşmanlıktır ve
azgınlıkla eşdeğerdir'' dedi.
''AMACIMIZ
MİLLETİMİZE HİZMET GÖTÜRMEK; VARLIĞINI, BİRLİĞİNİ VE DİRLİĞİNİ EMNİYETE ALMAKTIR''
Konuşmasına,
''Umut kırıcı, can sıkıcı onca gelişmeye rağmen; doğanın uyandığı, toprağın
renklendiği, yeşilin gözleri büyülemeye başladığı bahar aylarının içinden
geçiyoruz. Bir tarafta ruhumuzu bunaltan, içimizi karartan, geleceğimizi
kapatan hadiseler zinciri varken; diğer tarafta baharın cümbüşü, baharın
çekiciliği her yanı sarmaktadır.
Bir
tarafta yüreğimizi burkan, sevincimizi çalan, huzurumuzu gölgeleyen olaylar bir
biri ardına vizyona sokulurken; diğer tarafta milli ilkelerin, manevi iddiaların
ve yüksek değerlerin peşinde olan millet evlatları heyecan vermekte, ümitle
dolmamızı sağlamaktadır'' diyerek Başlayan Bahçeli, ''Geçtiğimiz hafta sonunda
Antalya'da gördüğümüz, muhatap olmaktan kıvanç duyduğumuz coşkunun ve cesaretin
özeti tamı tamına işte budur.
Öncelikle
şu hususun altını çizmek isterim ki; partimizin belediye başkanlarıyla
Antalya'da düzenlediğimiz toplantının çok yararlı sonuçlara vesile olacağı
kanaatindeyim. Bu kapsamda, partimizin sorumluluğu altında bulunan belediye
yönetimlerinin bugüne kadarki çalışmaları gözden geçirilmiş ve bundan sonraki
hedeflerimizle ilgili detaylı bilgilendirme ve fikir alışverişi
yapılmıştır.Parti olarak, 30 Mart 2014 tarihinde yapılacak Mahalli İdareler
Seçimleri'nin çok önemli ve kritik sonuçlara neden olacağını biliyor ve bunun
için tüm tedbirlerimizi şimdiden alıyoruz'' açıklaması yaptı.
Bahçeli,
''Bu nedenle önümüzdeki demokratik yarışa çok ciddi ve çok güçlü şekilde
hazırlanıyoruz ve en iyi neticeyi elde etmek istiyoruz.Mevcut belediye başkanlarımızın
başarılı çalışmaları, iyi niyetli tutumları ve dürüst yönetim anlayışları
şüphesiz hepimizin gururudur.Bunun için huzurlarınızda MHP'li tüm belediye
başkanlarına teşekkür ediyor, gayretlerinin devamını diliyorum.Yerel yönetimler
alanında yaptıklarımız ve icraatlarımız esasen yapacaklarımız hakkında herkese
bir fikir vermektedir. Amacımız milletimize hizmet götürmek; varlığını,
birliğini ve dirliğini emniyete almaktır.
İlave
olarak insanımızı refaha ulaştırmak, sorunlarını bitirmek ve şikayetlerini
dindirmektir.
Elbette
Türkiye'nin mamur hale gelmesi, istikrar bulması şarttır, bunun gecikmesi,
geciktirilmesi doğru olmayacaktır.
Dengeli
şehirleşme, sağlıklı yapılaşma, geniş yaşam alanları, rahat ulaşım imkanları,
insana yaraşır çevresel düzenleme, alt yapı ihtiyacının bütünüyle giderilmesi,
temiz hava, temiz içme suyu, temiz caddeler belediyeciliğin ana meseleleri
arasında yer almalıdır.
Gururla
söyleyebilirim ki, partimizin belediye başkanları, imkansızlıklara, iktidar
engellemelerine ve iktidar kaprislerine rağmen verdiği sözleri tutmuş, yerel
yönetimlerde yüz akımız haline gelmiştir.
İnşallah
partimiz gelecek yılki seçimlerde çok başarılı bir sonuca ulaşacak ve
böylelikle iktidarın müjdesini verecektir.
İddiayla
söylüyorum ki, 3 Kasım 2002'nin rövanşı mutlaka alınacak, AKP zihniyeti
iktidardan paldır küldür düşecektir.
Gelişmeler
bu yöndedir.
Partimize
yönelik her geçen gün büyüyen destek bunu göstermektedir.
''ANTALYA,
TÜRK KİMLİĞİNE YAPILAN BASKI VE TACİZLERİ REDDETMEKTEDİR''
Antalya'da
vatandaşlarımızın muazzam ilgisi, gösterdikleri sıcak yakınlık, her tarafta
izdihama varan karşılama ve sevgi seli hepimizi sevindirmiştir.
Antalyalı
kardeşlerim Türkiye'nin halinden memnuniyetsiz, hükümetin tercihlerinden ve
izlediği politikalardan oldukça rahatsızdır.
Antalya'nın
her köşesi, Antalya'nın her insanı AKP'yle daha fazla gidilemeyeceğini, bu
devranın kapanması gerektiğini haykırmaktadır.
* Antalya,
Türk kimliğine yapılan baskı ve tacizleri reddetmektedir.
* Antalya,
Türklüğü çökertme ve anayasadan çıkarma fütursuzluğuna şiddetle itiraz
etmektedir.
* Antalya,
milliyetçiliği ayaklar altına alacak kadar kontrol ve dengesini kaybeden
eşbaşkanlara haddini bildirmek için sabırsızlanmaktadır.
Manavgat'ın
kararı, Gazipaşa'nın niyeti, Alanya'nın düşüncesi budur.
Serik'in
inanmışlığı, Aksu'nun samimiyeti ve diğer vatan yörelerinin muhabbeti bize
bunları işaret etmektedir.
Antalyalı
vatandaşlarım;
* Türk
milletinin yanında, bölücülerin karşısındadır.
* Türk
bayrağının gölgesinde, hainlerin ensesindedir.
* Türklüğün
safında, etnik fitnenin uzağındadır.
Artık
insanımız AKP'nin aciz, köksüz, yetersiz ve kötü niyetli politikalarından
bıkmış durumdadır.
Hükümetin,
Türkiye'nin kaderini PKK'ya bağlaması Antalyalı kardeşlerimi öfkelendirmiştir.
Hükümetin,
Türk milletinin varlık ve birlik haklarını bölücü canilere devretme utanmazlığı
Antalyalı kardeşlerimi aşırı ölçüde kaygılandırmıştır.
Nitekim
Antalya kararını vermiş, AKP'yi çoktan gönlünden silmiştir.
Anlaşılan,
hükümet için hezimet dolu günler önümüzdedir.
Mağlubiyetin
soğuk duşu, yenilginin acı yüzü AKP'yi dört gözle beklemektedir.
Toroslar'ın
yiğit insanları hainlere izin vermeyecektir.
Toroslar'ın
gözü pek insanları teröristlerle düşüp kalkan AKP'ye tüm yolları kapayacaktır.
Ve
biliyorum ki, Toroslar'dan kalp atışı hissedildiği müddetçe, Yörüklerin sesleri
duyulduğu ve vatanımızın pencerelerinden kardeşlik ışığı canlı şekilde yandığı
sürece bu necip millet bölünmeyecek, bu aziz vatan batmayacak ve Türkiye
Allah'ın izniyle bitmeyecektir.
Çünkü bu
kararlılık, Türk milletine mensubiyet duyan milliyetçi-vatanseverlerin müşterek
duygu ve düşüncesidir.
Buradan
Antalyalı her kardeşime, bu ilimizde hayatını kazanan, geleceğini arayan,
ekmeğinin peşinde olan herkese en içten duygularımla birlikte selamlarımı
gönderiyor, Cenab-ı Allah'tan başarı ve esenlikle geçecek bir ömür temenni
ediyorum'' diye konuştu
''BÖYLELİKLE
BÜYÜME İVMESİ TERS TEPMİŞ VE HEDEFLERİN GERİSİNE DÜŞMÜŞTÜR''
Bahçeli,
şunları söyledi: ''Sözlerimin bu aşamasında ekonomideki gelişmelere kısa da
olsa temas etmek istiyorum.Dün açıklanan 2012 yılı büyüme rakamları Türkiye
ekonomisinin olumsuz tablosunu adeta tescillemiştir.
Buna göre
geçtiğimiz yılın son çeyreğinde yüzde 1,4; yılın bütününde de yüzde 2,2 büyüyen
ekonomi beklentileri boşa çıkarmıştır.
Böylelikle
büyüme ivmesi ters tepmiş ve hedeflerin gerisine düşmüştür.
Aynı
şekilde ekonomik büyüme, hükümetin Orta Vadeli Program'da öngördüğü yüzde
3,2'lik seviyenin de altında gerçekleşmiştir.
AKP'nin
büyüme rakamlarını sürekli revize etmesi bir sonuç doğurmamış ve beklenen
akıbeti öteleyememiştir.
Ayrıca
2012 yılı Gayri Safi Yurt İçi Hasıla da 786,3 milyar dolar düzeyinde gerçekleşmiştir.
İç
talepteki daralmanın büyümeyi frenleyen başlıca faktör olduğu anlaşılmıştır.
Düşen
büyüme daha fazla işsizlik demektir.
Gerileyen
büyüme daha az yatırım, daha az fabrika demektir.
AKP
hükümetinin ekonomideki başarısızlığı, yetersizliği artık tüm çıplaklığıyla
ortadadır.
AB
ekonomilerinin durumunu göstererek, Euro Bölgesi'nin binde 6 daralmasını
mazeret olarak ileri sürerek büyümedeki düşüşe bahane aranması, müflis
siyasetçilerin başvuracağı çaresizlik olarak görülmelidir.
Sıcak
paradan geçinen, düne kadar küresel imkanlardan faydalanan ve üretimi dışlayan
bir ekonomi politikasıyla ilerleme kaydedilmesi pek tabiidir ki imkansızdır.
''AKP
ZİHNİYETİ HER ALANDA TEL TEL DÖKÜLMEKTEDİR''
Ekonomi
her tarafından açık vermekte ve insanımız feryat etmektedir.
Özellikle
borç sorunu kritik bir noktaya gelmiştir.
Bilhassa
2002'de 130 milyar dolar olan dış borçlar, 2012'nin üçüncü çeyreğinde 326,3
milyar doları bulmuştur.
AKP
zihniyeti her alanda tel tel dökülmektedir.
Sosyal,
duygusal, insani ve ekonomik nitelikli bir yara olan işsizlik meselesi de
geçtiğimiz yıllar içinde bir türlü çözülememiş, bilakis yoğunluk, etkinlik
kazanarak kökleşmiştir.
Görünen
odur ki,
* AKP
hükümeti insanımızı işsiz bırakmış, borçlandırmış, hayat pahalılığı altında
ezmiştir.
* AKP
hükümeti, vatandaşlarımızı çaresizliğe, sıkıntıya ve parasızlığa terk etmiştir.
Zamlar,
vergiler dayanılmaz noktalara çıkmıştır.
AKP'nin
yönettiği Türkiye'de;
* İnsanımız
aç, işsiz ve yoksuldur.
* Memur
endişeli ve yarınından umutsuzdur.
* Esnaf
meteliğe neredeyse kurşun atmaktadır.
* Emeklimiz
perişan ve gariptir.
* Çiftçimiz
feryat etmekte, 2/B sorunu can yakmaktadır.
''AKP
HÜKÜMETİ, KİMİN MALINI KİME SATMANIN DERDİNDEDİR?''
Hafta
sonunda Antalya'daki ziyaretimiz sırasında 2/B meselesinin kanayan ve bir an
önce çözülmesi gereken bir mesele olduğunu tekrar gördük ve yerinde şahit
olduk.
Hükümet
2/B arazileri konusunda vicdansız, adaletsiz ve insafsız kararlar almıştır.
Atalarından
kalan yaklaşık yüz elli yıllık topraklarını ekip biçen, nafakalarını çıkaran
kardeşlerim, hükümet zulmüne uğramıştır.
Tapulu
olarak babadan, dededen intikal eden arsalar, araziler; hükümet tarafından
rayiç bedel üzerinden fiyatlandırılmış, satışa çıkarılmıştır.
Üstelik
2/B mağduru vatandaşlarım hükümet tarafından azarlanmış ve işgalci olarak
hayasızca suçlanmıştır.
Vatandaşımız,
kendi toprağını satın almak zorunda bırakılmıştır.
Parasızlıktan
kıvranan vatandaşlarım, belirlenen rayiç bedel üzerinden, aslında anasının ak
sütü gibi helali olan toprağını nasıl alacaktır?
AKP
hükümeti, kimin malını kime satmanın derdindedir?
Yandaşlar,
hükümet destekli rantiyeciler, fırsatçılar, emek ve göz nuru toprakları ucuza
kapatmanın mı hesabındadır?
Bir yıl
içinde iki defa Meclis'te gündeme gelen 2/B meselesinde, maksat sorunları
çözmek değildir.
AKP'nin
amacı, yandaşa rant yaratmak, buraları da rayiç bedel üzerinden peşkeş
çekmektir.
Hükümet
terör örgütüyle Türkiye'yi konuşmaktadır, ama 2/B mağduru kardeşimizi ciddiye
almamaktadır.
Başbakan
Erdoğan İmralı canisine iyilik perisi kesilmiştir, ama Kaş'tan Gazipaşa'ya
kadar her kardeşimi kasıp kavuran 2/B sorununu ağzına dahi almamıştır.
Bu
haksızlıktır, bu insafsızlıktır ve mutlaka düzeltilmelidir.
Biz
parti olarak 2/B sorununu yakından takip edecek ve bu sorunun altında
hırpalanan kardeşlerimizin de her zaman yanında olacağız.
''HER
DURUMDA YABANCILARI ÖVEN, AMA YERLİYİ MAHKUM EDEN BUNLARDIR''
Bugünkü
zaman diliminde karşı karşıya olduğumuz hırçın yüzler, hınç dolu bakışlar,
fırsat gözleyen karanlık emeller, birbirine eklemlenerek ilerleyen şaibeli
ilişkiler silsilesi ülkemizin genel tablosu hakkında hepimize bir vermektedir.
Türk
milletinin buhranlı dönemleri; pusuya yatmış sinsi niyetlerin, kalleş
düşüncelerin, düşman tavırların birden bire belini doğrulttuğunu ve harekete
geçtiğini her defasında ispatlamaktadır.
Tarihimizin
zorluklarla iç içe geçmiş herhangi bir dönemini numune olarak alıp inceleyiniz,
eminim ki fırsatçıları, etnik leş avcılarını, münafıkları, işgüzarları ve
işbirlikçileri anında tanımanız mümkün olacaktır.
Bunlar,
hangi devirde yaşarsa yaşasın birbirine benzeyen, fikir ve düşünce konusunda
aralarında herhangi bir aykırılık bulunmayan vicdanı silik, irfanı delik, milli
ahlakı bitik bir zümrenin temsilcileridir.
Bu
zevatın milletimizin tökezlediği her devirde ön plana çıkma ve seslerini çok
çıkarma gibi alışkanlıkları, özellikleri vardır ve bu her zaman da olmuştur.
Temelsiz
demokrasiden en çok bahseden, sahte özgürlüklerin üzerinde en çok duran,
barışı, mütarekeyi avazı çıkracasına dillendiren bunlardır.
Milliyetçi
olmak gerilik, milli ve manevi değerleri en üst perdeden seslendirmek ve
sahiplenmek bu anlayışa göre çağ dışılıktır.
Bunların
vatanı ruy-i zemin, milleti nev-i beşerdir.
Her
durumda yabancıları öven, ama yerliyi mahkum eden bunlardır.
Mazimize
saldırıp, milli kültürümüze vuran; ama sıra başkalarının tarihi ve sosyal
yapılarına gelince birden bire hayranlık içinde gönüllü misyonerliğe girişen
bunlardır.
Kompleksleriyle,
şahsiyet noksanlıklarıyla her değerimizi sorgulayan, yargılayan ve aşağılamaya
meyyal olan bunlardır.
Hayatlarının
hiçbir döneminde Türk milletine aidiyet şerefinden nasiplenemeyen, gerçekte
yersiz, yurtsuz ve yarınsız olduklarını fark edemeyecek kadar da körelmiş olan
zavallılar bunlardır.
Çanakkale
önleri şehadet denizine, Çanakkale sırtları mahşer ortamına dönmüşken;
yabancılara göz kırpan, rahatlarını bozmamak için her ahlaksızlığa dümen
çeviren bahsettiğim bu zümrenin uzantılarıdır.
Sarıkamış'ta
onbinlerce vatan evladı soğuk havada ecelle boğuşup ruhlarını teslim ederken,
Beyoğlu'nda kahkahalarla birbirlerini ısıtan, eğlence mekanlarında
kendilerinden geçen gafiller bu zümrenin elebaşlarıdır.
''BUNLARIN
KALBİNDE KİLİSE, DİLİNDE CAMİ VARDIR''
Milli
mücadele ateşi Türk milletinin bahtını ve alnını aydınlatırken, memleketin her
köşesi esarete başkaldırmışken; işgal komiserleriyle gizli anlaşmalar yapan,
bağımsızlıktan ödleri kopan vatan ve millet cellatları bu zümrenin referanslı
isimleridir.
Mehmetçik
giyecek çarık, yiyecek ekmek, içecek su bulamazken; bireysel çıkarları
doğrultusunda yabancı postalları yalayacak, emperyalizmden kariyer vesikası
umacak kadar alçalmış ve insanlığından olmuş maskeli yüzler, bu zümrenin
hatırlı kişileridir.
Tendürek'te,
Allahuekber'de, Cudi'de, Kato'da, Yüksekova'da, Şırnak'ta, Tunceli kırsalında,
hülasa vatanın her köşesinde Türk milletinin hak ve helalini canı pahasına
savunan askerimiz, polisimiz, korucumuz şehit olurken; şampanyanlar patlatıp,
göbekler atan, sonra da demokrasi ve özgürlük mavalı okuyan bu zümrenin
torunlarıdır.
Dün
demokrasiye küfredip, fakat bugün tam zıt konumda misli görülmemiş bir
heyecanla duruş gösterenler ve bölücü demokratlıkta tez yazacak kadar
ilerleyenler bu zümrenin neslidir.
Barış
diyen, çözüm ve süreç yaygarası koparan, Kandilseverler arasında bulunarak
PKK'ya methiyeler düzen, hayatlarında her şey olup da, bir tek Türk olamayan,
Türk milletinin hakkını teslim edemeyen bu çürümüşlerdir.
Bunlar
ki, yeri gelince Komünist, yeri gelince liberal; bir gün demokrat, diğer gün
otokrat; bazen Marksist, bazen özgürlükçü; işlerine gelince muhafazakar,
işlerine gelmeyince ilerici sıfatlarını anında kullanabilmektedir.
Bunlar
ki, işgal yıllarında İngilizci, Fransızcı, Wilsoncu, sömürge soytarısıdır;
bugünkü zaman diliminde Kürtçü, PKK'lı, bölücü, BOP'çu, çözümcü olarak
görülmektedir.
Bunların
kalbinde kilise, dilinde cami vardır.
Yine
bunlara göre bölücü olmak, bölen sıfatını taşımak zamanın ruhunu yakalamak,
modernliğin gereğini yerine getirmektir.
Takdir
edeceğiniz üzere, bunların sayısı öyle çoğalmış, öylesine artmıştır ki, hayrete
düşmemek, kaygıya kapılmamak mümkün değildir.
AKP
hükümeti bastırılmış tüm uç, uçuk ve uçarı fikirleri canlandırmış, milli
varlığın üzerine sevk etmiştir.
''TEHLİKE
BÜYÜKTÜR''
Geçmişte
Türkiye'nin üniter ve milli devlet yapısını gizli veya açık, ağır veya yumuşak
tonlarla tenkit edenler şimdi tam bir fikir, eylem ve ağız birliği içine
girerek sözde çözüm ve barış mevzisinde buluşmuşlardır.
Hatta bu
çevrelerin kanlı terör örgütüne duydukları derin sempati ve İmralı canisine
içten içe besledikleri bağlılık tüm yönleriyle yüzeye çıkmıştır.
Bu
gelişmeler tesadüf olarak görülmemelidir.
Büyük ve
hain bir plan adım adım yürütülmekte, Türk milletini çözmek, kötürüm bırakmak
ve bölmek için her oyun oynanmakta, her kurnazlık sahnelenmektedir.
Her
ortam ve fırsatta ısrarla söylediğim gibi, tehlike büyüktür.
Türkiye'yi
tasfiye etmek, Türk milletini parçalara ayırmak konusunda fazla iştahlı olan
bölünme aktörleri, AKP öncülüğünde tüm milli ve manevi emanetlere düşmanca
davranmaktadır.
Eğer
önlem alınmazsa, Türk milleti olan bitenleri fark etmezse, Başbakan Erdoğan'ın
ustalık dönemi yıkımın, yıkılışın ve yok oluşun karanlık bir devri olacaktır.
AKP'nin
küresel hedefler doğrultusunda planladığı, ardından İmralı canisiyle kurduğu
ihanet masasında son rötuşlarla olgunlaştırdığı ve nihayetinde de ilan ettiği 'Yeni
Türkiye' vaadi bu felaketin sadece bir bölümüdür.
AKP ve
yanında hizalanan çok sesli ihanet ittifakı, 10 yılı aşkın bir süredir,
ellerine geçen her fırsatı kullanmışlar ve adım adım şu günkü noktaya
gelmişlerdir.
Bu kirli
ittifakın içinde az önce bahsettiğim zümre bir hayli belirleyici ve etkileyici
olmuştur.
Bunlar
ihanetin normal görülmesi ve AKP'nin istenilen kıvama gelmesi için de epey efor
ve emek sarfetmişlerdir.
Üzülerek
söylüyorum ki, ülkemiz, AKP tarafından sürüklendiği uçurumun kenarında,
üzerinde derin ve karanlık senaryoların test edildiği kobay bir ülke durumuna
düşürülmüştür.
Türkiye
kapsamı çok geniş ve çok boyutlu işleyen, aynı zamanda da her türden
propagandisti bulunan bölücülük ve terör operasyonu altına alınmıştır.
Bu
kapsamda hem iç, hem de dış faktörler bileşik kapların çalışmasına benzer
şekilde çoktan devreye girmiştir.
''TÜRKİYE
HAİN TUZAKLARLA KUŞATILMIŞ, GERİLİM VE HEZEYAN DİLİNE TAM TESLİM EDİLMİŞTİR''
AKP'nin
PKK'yla birlikte gerçekleştirdiği sözde çözüm ve barış çağrılarının
kabullendirilmesi, savunulması ve toplum ölçeğinde yayılması amacına matuf olan
süreç mekanizmasının içinde;
* Değişik
tarihlerde PKK'ya sözde ateşkes ve barış davetleri yapan, şiddeti lafta
eleştirip esasta benimseyen, imzalanan bildirilerle bölücülüğü aklamaya çalışan
sivil toplum kuruluşları vardır.
* Girişim,
dayanışma, platform, oluşum gibi adlarla bir araya gelerek ihanete çanak tutan
terör ve bölücülükten nemalanan mihraklar, akil olarak övülen akılsız ve
vicdansızlar sıra sıra dizilmişlerdir.
* Milletimizin
tam karşı cephesinde yer alan fikirleri, bilimsel temele oturtmak için üniversite
zeminlerini alet eden laçkalaşmış demokrasi taraftarları yan yana gelmişlerdir.
* Küresel
telkinlere ve yönlendirmelere maruz kaldıklarından haberli ya da habersiz,
tasarlanan çöküş ve çözülme güzergahının tetikçisi haline gelmiş sözde strateji
kuruluşları yer almaktadır.
* Ekranlarda
çokbilmişlik taslayan, yorumlarıyla milletimizi yanıltmayı meslek edinmiş,
kafaları karıştırmak ve algıları şekillendirmek için talimat üzere hareket eden
ne idüğü belirsiz uzmanlar, çanak soru soran ucube moderatörler bulunmaktadır.
* Milletimizi
yanlışa düşürmek, kanaatini etkilemek amacıyla, çoğunlukla siyasetin ve gücün
kontrolüne girmiş, sipariş anketlerle topluma istikamet çizmeye çalışan kamuoyu
araştırma şirketleri kurulan bu mekanizmanın önemli halkaları arasındadır.
* Sahip
oldukları gazete ve televizyon imkanlarını tamamen iktidar emrine vermiş,
yandaşlığın, tarafgirliğin üst bir formuna geçmiş bazı medya sahipleriyle,
kalemlerini kiralamış, aydın geçinen, aslında karanlığın ta kendisi olan
yazar-çizer takımı süreç mekanizmasının gözü kapalı savunucuları olarak dikkat
çekmektedir.
Türkiye
hain tuzaklarla kuşatılmış, gerilim ve hezeyan diline tam teslim edilmiştir.
Siyasi
ihtiraslarına gem vuramayan, siyasi dalgalanmaya alan açan, rejim ve sistem
sorunlarına ortam hazırlayan bir yönetim yapısı geleceğimizi belirsizliklere,
birlikteliğimizi risklere mahkum etmiştir.
Ülkemiz
kısır bir döngünün içine hapsedilmiş durumdadır.
Bugünkü
şartlarda, özellikle medya vasıtasıyla, demokratik özerlik, bölgesel yönetim,
eyaletleşme, federalizm, yerel sembol ve bayrak, farklı dillerde eğitim gibi
kabul edilemeyecek teklifler, iktidar ve bölücü ortakları tarafından tartışmaya
açılmış haldedir.
Deyim
yerindeyse Türkiye ve Türk milleti sürüklendiği var oluş, yok oluş sınırında,
tüm milli değer ve güvenlik ilkelerinden yalıtılmak üzeredir.
Başbakan
Erdoğan kendi egolarını, bölünmeye dönük adımlarını ve bireysel hedeflerini
gerçekleştirmek için her değerimizle uğraşmaya, her mirasımızla boğuşmaya, her
dokunulmaz hakkımızla didişmeye başlamıştır.
Bu
zihniyet nefisinin ve yabancı projelerin kuklası olduğunu, PKK'nın kuyruğuna
takılarak yapmayacağı tahribatın olmayacağını artık net olarak göstermiştir.
''BU
ŞAHSİYET AKLINI PEYNİR EKMEKLE YEMİŞ VE BİTİRMİŞTİR''
Başbakan
Erdoğan'ın eyalet sistemiyle ilgili sözlerini bu çerçevede ele almak lazımdır.
Kendisi,
eyalet sisteminin güçlü devletlerde sorun ve endişe yaratmayacağını, 2023'de
Başbakan olursa bunu önereceğini soğukkanlılıkla söylemiştir.
Anlaşılan
bu şahsiyet aklını peynir ekmekle yemiş ve bitirmiştir.
Başbakan
Erdoğan Türkiye'nin milli ve üniter yapısından aşırı ölçüde huzursuzdur.
Burada
aklımıza Başbakan'ın eyalet yönetimiyle ilgili İmralı canisine ve PKK terör
örgütüne bir söz verip vermediği sorusu gelmektedir.
Başbakan
Erdoğan açıklamalıdır.
Başbakan
Erdoğan konuşmalı ve milletimize cevap vermelidir.
İmralı
canisiyle yürütülen müzakerelerde, müsait bir zamanda eyalet yönetimine geçilmesi
konusunda bir umut verilmiş midir?
Başbakan
Erdoğan Türkiye'nin eyaletlere bölünerek parçalanmasına yeşil ışık yakmış
mıdır?
Türkiye'nin
idari bütünlüğünü bozmak ve sabote etmek maksadıyla ne tür bir çalışma ve
hazırlık içine girilmiştir?
Milleti
36'ya ayıran, etnik kimlikleri coşturan bu zihniyet, teröristlere daha neleri
vaat etmiş, çözüm diyerek Türkiye'nin nelerinden ödün vermeyi göze almıştır?
''AKP'NİN
BARIŞI TÜRKİYE'NİN BÖLÜNMESİ MİDİR?''
Başbakan
Erdoğan İmralı canisine, önce özerklik, ardından eyaletleşme ve nihai aşamada
da Kürdistan'ın kurulması için söz vermiş midir?
AKP'nin
çözümü bu mudur?
AKP'nin
barışı Türkiye'nin bölünmesi midir?
Başbakan
Erdoğan; hukukunu, siyasi niteliğini, ilkelerini ve kurallarını korumakla
mükellef olduğu Türkiye Cumhuriyeti'ni, hangi hakla, hangi yetkiyle eyalete
dönüştürmekten bahsetmektedir?
Türk
milleti daha hangi ihanetleri görecek, daha neleri duyacaktır?
Bilinsin
ki, eyalet sistemi tam anlamıyla federal bir yönetimdir.
Kalkınma
ajanslarıyla bunun tohumları saçılmış, Yeni Büyükşehir Belediyesi Kanunuyla da
federal yönetim yapısının yeşermesi sağlanmıştır.
''ARTIK
MIZRAK ÇUVALA SIĞMAMAKTADIR''
AKP
hükümeti Türk devletinin her niteliğini sarsmaya ve yerinden oynatmaya
yüzsüzce, edepsizce cüret etmiştir.
Dünyanın
hiçbir demokratik ülkesinde, seçimle iktidar olan bir siyasi partinin bu kadar
kontrolden çıkması, bu kadar küstahlaşması ve bu kadar hasmane tavır takınması
ne görülmüş, ne de işitilmiştir.
Artık
mızrak çuvala sığmamaktadır.
Türk
milleti, toptan imha olacağı kıyamet gününe adım adım götürülmektedir.
Başbakan
Erdoğan ile terörist Öcalan, aynı kundakta pışpışlanan kanlı ve bölücü felaket
elçileri haline gelmişlerdir.
İmralı
canisiyle Başbakan aynı zamanda Türk milletinin gardiyanı olmaya namzet olduklarını
her türlü açıklama ve ifadeleriyle kanıtlamışlardır.
Başbakan
Erdoğan bilmez midir ki, böylesi bir teşebbüs, böylesi bir eğilim ve böylesi
bir tavır ihanettir, hainliğin ötesidir.
Başbakan
Erdoğan bilmez midir ki, sözleri, düşünceleri ve saçmalıkları suçtur ve büyük
bir rezalettir.
Yine
Başbakan Erdoğan bilmez midir ki, Cumhuriyet'i yıkmak, Türkiye'yi etnik coğrafi
bölgelere ayırmak, kurulu düzenimizi çatlatmak küfürdür, düşmanlıktır ve
azgınlıkla eşdeğerdir.
Bu kafa
yapısıyla Türkiye nereye kadar gidecektir?
Türk
milleti federasyoncu, bölücü, terörist meraklısı, terör himayecisi bir
Başbakan'a daha ne kadar tahammül edecektir?
''BAŞBAKAN
TÜRKİYE'Yİ FEDERASYONA DÖNÜŞTÜRMEK İÇİN Mİ OY ALMIŞTIR?''
Milli ve
manevi bağlılıklarından şüphe etmediğim AKP'ye oy vermiş kardeşlerim, gidişata
tepki göstermeli, ses vermeli ve mutlaka gelişmelere söyleyecekleri bir şeyleri
olmalıdır.
AKP'li
vatansever milletvekili arkadaşlarım Başbakan'ın düşüncelerini nasıl
benimseyebilmekte, nasıl onay verebilmektedir?
İmralı
canisinin peşine düşen, bölücü dayatmalara kucak açan Başbakan ve hükümetini
AKP'liyim diyen herhangi bir vatandaşım nasıl masum görebilecektir?
Başbakan
Türkiye'yi federasyona dönüştürmek için mi oy almıştır?
Başbakan
Türk milletini bölmek için mi destek istemiştir?
Başbakan
Türklüğü Haçlı hesapları uğruna eritmek ve budamak için mi millet huzuruna
çıkmıştır?
Bu kişi,
bir tarafta federasyondan ve 36'ya dilimlenmiş milletten bahsederken; diğer
tarafta tek vatanı ve tek milleti hangi yüzle ağzına alabilmektedir?
Ortak
kurucu halk, federal yapılanma, ana dilde eğitim, tarihin hataları ile yüzleşme
ve geçmişin yargılanması adı altındaki parçalanma önerileri Başbakan ve
hükümeti tarafından birer birer yürürlüğe konulmaktadır.
Bunların
tam olarak gerçekleşmesi halinde; ortada ne üniter devlet, ne milli devlet, ne
Türk milleti kavramı ve birliği kalacak, 90 yıl önce şekillenen temel yapılanma
ve kurucu değerler bütünüyle ortadan kalkacaktır.
Bu
durumun Türk milleti ve elbette ki Milliyetçi Hareket Partisi için hiçbir şart
ve zeminde kabul edilmesi mümkün değildir.
Burada
böylesi bir tarihi ihanete hazırlanan, bunu aklından geçiren bütün odaklara
şunları söylemek isterim:
Anadolu,
tesadüfen vatan olmuş bir coğrafyanın adı değildir.
Milyonlarca
aziz millet evladının yüzyıllarca yurt tutması ile oluşmuş muazzam bir doğuşun
ve doğruluşun bizatihi kendisidir.
Türkiye
Cumhuriyeti, lütuf ile kurulmuş bir sömürge artığı değildir.
Dönemin
emperyalist devletlerine karşı verilmiş bir kutlu savaşın, dökülen kanların,
verilen canların mübarek bir eseridir ve böyle de kalmaya devam edecektir.
Türk
milleti, tesadüfen zuhur etmiş, alt kimliklerin ortaklığı ve ittifakı değildir.
Binlerce
yılda kardeşlik ve kucaklaşma ile oluşan, milli kültürün, milli kimliğin ve
milli şuurun tecelli ettiği ve yükseldiği muhteşem bir terkibin tanımıdır,
ifadesidir.
Bu
şekilde devamlılığını sağlamaya da; Başbakan'a, canibaşına, bölücü güruha,
küresel planlara rağmen Allah'ın izniyle devam edecektir.
''TARİH
BİZİM İLHAM KAYNAĞIMIZDIR''
Başbakan
Erdoğan fırsatını bulduğu her anda MHP'ye saldırmaktadır.
Bize her
türlü iftirayı atmakta, her türlü karayı çalmanın ucuzluğuyla oyalanmaktadır.
Başbakan
bizim üzerimizden prim elde edeceğini, çözüm süreci isimli ihaneti masum
göstereceğini zannetmektedir.
Geçtiğimiz
hafta katıldığı bir televizyon programında, eyalet sistemiyle ilgili
düşüncelerini aktarırken bizim tarih bilmediğimizi pişkince gündeme
getirmiştir.
Bu
programda kendisi Osmanlı'da Lazistan ve Kürdistan eyaletlerinin varlığını
söylemiş, bizim de bunu görmezden geldiğimizi iddia etmiştir.
Ve daha
ileriye giderek, bizim etnik mücadele verdiğimizi milletimizin karşısında,
utanmadan sıkılmadan, yalan sözlerle belirtmiştir.
Bize
göre Başbakan ve AKP'li yöneticilerin iki vahim eksikliği ve açığı vardır.
Birincisi
tarih bilmemeleri, ikincisi ise muazzam bir beşeri kudret olan milleti
anlamamalıdır.
Bu iki
noksanlık, bu iki alandaki cehalet AKP'nin musibet haline gelmesine yetmiş ve
artmıştır.
Şurasını
inançla ve gönül rahatlığıyla açıklamak isterim ki, bizim tarihe bakışımızla
Başbakan ve partisinin bakışı arasında büyük bir farklılık ve üzeri
örtülemeyecek bir başkalık vardır.
Çünkü
biz Türk tarihine; etnikçi, bölücü, kimlikçi, yabancı menfaatini kollayan,
işgalcileri kutsayan bir ilkellikle değil, milliyetçi şuurla bakarız ve
milliyetçi perspektifle kavrarız.
Tarih
bizim ilham kaynağımızdır.
Milletimizin
binlerce yıllık birikimi ve binlerce yıllık yazgısıdır.
Türk
tarihini yanlışa kılıf yapmak, kutlu ceddimizi bölünmeye alet etmek, dönemsel
olarak uygulanan, ama daha sonra vazgeçilen bazı yönetim biçimlerini bugüne
taşıyarak gerekçe oluşturmak en hafif deyimle zihinsel özürlülüktür.
Başbakan
Erdoğan Osmanlı'nın bir döneminde uygulanıp, 19'ncu yüzyılın ikinci yarısında
kaldırılan eyalet yönetiminin nelere yol açtığını, hangi isyan ve kalkışmalara
kapı araladığını bilmeyecek kadar tarih bilgisinden ve tarih bilincinden
uzaktır.
4 Kasım
2012 tarihindeki 10'ncu Olağan Büyük Kurultay konuşmam da belirttiğim gibi,
bazı dönemlerde devlet yönetimindeki sorumsuz kişiler ikbal ve mevki
beklentisiyle günlerini geçirirken, bilerek veya bilmeden gaflet ve dalaletle
bölücülüğe ivme vermişlerdir.
Bu
konuda Tanzimat Fermanı bir eşik ve dönüm noktası olmuştur.
Osmanlı
Devleti'ni fikri ve fiziki bakımdan bölmek isteyen batılı güçler, Kürdistan ve
Lazistan gibi sözde eyaletler adı altında yeni bir coğrafi bölge ve suni bir
kimlik oluşturmanın tertibine soyunmuşlardır.
Ancak bu
uzun sürmemiş, söz konusu idari düzenlemenin sakıncaları anlaşılınca hemen
yürürlükten kaldırılmıştır.
Dua ve
hürmetle yad ettiğimiz aziz ecdadımız bölücülüğe ve bölünmeye yeltenenleri
darağaçlarında sallandırmış, devlet nizamını, toprak bütünlüğünü korumak için
can almış, can vermiştir.
Bununla
ilgili sayısız tarihi hakikati söylemek mümkündür.
Türk
devlet geleneğinde, millet ve devlet bekası her türlü mülahazanın üstünde ve
önündedir, bu nedenle de bir çakıl taşının muhafazası için bile ordular
seferber edilmiştir.
Başbakan
bunları bilmez, okusa da hiçbir sonuca ulaşamaz.
Zira
Başbakan, her şeyiyle millet ve tarih şuuruna kapalı olduğunu defalarca
göstermiş ve ortaya koymuştur.
Başbakan
Erdoğan kendisine ille de tarihten bir örnek alacaksa; ona tavsiyemiz, hamam
tellalı Patrona Halil'i öğrenmesi, yenilik düşmanı Kabakçı Mustafa'yı okuması
ve gövdesiyle başı başka başka yerlerde bulunan Tepedelenli Ali Paşa'yı
anlamasıdır.
Daha da
yetmezse, kendisinin ve müzakereci dostlarının izinden gittiği;
* Balkan
Dağları'nda silahlarından Türk kanı damlayan çetelerin,
* Osmanlı'nın
başını ezdiği ve hayatlarını zindan ettiği isyan elebaşlarının,
* Emperyalistlerle
emel birliği yapan, değişik kisve ve hedeflerle başkaldıran suçluların,
* Devlet
ebet müddet, millet ebet müddet anlayışını çiğnemeye kalkışan bedbahtların
ibretlik sonunu incelemeli ve gerekli dersleri çıkarmalıdır.
Başbakan
unutmasın ki, büyük Kürdistan'ı akıllara sokmak için tarihi tahrif etmesi,
yalpalayarak kendisine tutunacağı dal araması beyhude bir uğraştır.
Türk
tarihinin hiçbir sahifesinde ihanete cevaz ve rıza yoktur.
Zira
Türk milletinin ihanete göz kırpması, müsamaha göstermesi ve sırtını
sıvazlaması mümkün değildir.
Aziz
milletimiz sadakatsizlerin, vefasızların ve hıyanete bulaşanların her daim
tepesine binmiş, gırtlağına çökmüş ve kahrıyla da helak etmiştir.
Başbakan'ın
bizimle tarih konusunda aşık atmasına nefesi ve birikimi yetmeyecek, her şey
bir yana, isyankarlara ve hainlere karşı sergilediği özel ilgisi hayatı boyunca
bir gölge gibi varlığını takip edecektir.
"SİLAHI
BIRAKIR MASAYA GELİRSİNİZ" DİYEN KENDİSİDİR
AKP
hükümetinin sözde çözüm süreci PKK'nın iyice şımarmasına ve tavizler listesini
peş peşe hükümetin önüne koymasına neden olmuştur.
Teröristler,
güya sınır dışına çıkmak için TBMM'nin kanun çıkarmasını şart olarak koşmuş ve
güvence talep etmişlerdir.
Görüldüğü
kadarıyla PKK, hukuki bir çerçeve oluşturulması ve yasal bir kılıf teşekkül
ettirilmesi için kurnaz ve küstahtır.
Terörist
örgütün buradaki amacı, TBMM tarafından muhatap görülme ve meşru bir aktörmüş
gibi değerlendirilme beklentisidir.
İmralı
canisinin mesajları, BDP'li bölücülerin dayatmaları ve dağ kadrosunun beyanları
aslında hep buna yöneliktir.
PKK,
öylesine bir hava yakalamış, öylesine bir cesarete kavuşmuştur ki, legal ve
kanuni bir örgüt gibi hareket etmeyi sanki kendisinde hak olarak görür duruma
gelmiştir.
Zannederseniz
ki, 40 bin kişinin katili PKK değildir.
Yine
zannederseniz ki, Türk milletine ölüm kusturan bu terör örgütü değildir.
Hiç
şüphesiz bunun sorumlusu PKK'ya imkan tanıyan, pazarlıklarla yakasını kaptıran
ve hasiyetini iki paralık eden AKP hükümetidir.
Terör
örgütünün, sınır dışına çıktı çıkmadı, çıkıyor çıkmıyor muamması her türlü
aşağılayıcı ve yaralayıcı diyaloglara sahne olmaktadır.
Başbakan
Erdoğan, 29 Mart 2013 tarihinde, CNN Türk ve Kanal D ortak yayınında, silahla
sınır dışına çıkılmasına karşı çıkmış ve teröristlere yönelik olarak; "İster
gömsünler, ister mağaraya bıraksınlar, ama silahsız gitsinler" açıklamasında
bulunmuştur.
Bu
halde, elinde silah olmayan militanlara güvenlik güçlerimizin göz yumacağını,
sessiz kalacağını ve ateş etmeyeceğini belirtme gereği duymuştur.
Yani,
suçlular, şehitlerimizin kanlıları, Türk devletine meydan okuyan isyankarlar
şayet silah bırakırlarsa, türkü söyleyerek, şen şakrak şekilde geldikleri gibi
gideceklerdir.
Buradan
anlaşılacağı üzere PKK'nın yaptığı yanına kar kalacaktır.
Üstüne
üstelik, her zaman girip çıktıkları sınır hatlarımızdan AKP'yi selamlayarak
geçeceklerdir.
Başbakan'ın
mantığı, isteği ve dileği budur.
Başbakan
Erdoğan, "silahın susması demek, silah eldedir, ateşlenebilir anlamına
gelir" demiştir.
Ne var
ki, daha düne kadar, İmralı canisiyle ortak bir ağız halinde, "silahlar
sussun fikirler konuşsun" diyen kendisidir.
"Silahı
bırakır masaya gelirsiniz" diyen kendisidir.
"Silahlarınızı
ayaklarınızın altına alacaksınız ve siyasetinizi parlamentoda
yapacaksınız" diyen kendisidir.
"Silah
değil siyaset konuşsun" diyerek terör örgütüne tüm
pazarlık kanallarını açan da yine kendisidir.
Şimdi
ise teröristlerin silahla sınır dışına çıkmalarının müdahale edilmesi gereken
bir durum olarak izah etmekte ve böyle görmektedir.
Güvenlik
güçlerimizin silahlı militanlara müsaade etmesinin ise yardım ve yataklık
yapmak suçu olacağını seslendirmektedir.
Burada
Başbakan'a göre tek mesele silahtır.
Silahını
mağaraya veya meçhul bir yere bırakan terörist aklanmış olacak, birden bire
temize çıkmış sayılacaktır.
Teröristler
eğer silahsız olurlarsa kafileler halinde, güvenlik güçlerimizin gözü önünde,
ilk fırsatta tekrar geri gelmek kaydıyla sınırlarımızdan çıkıp gideceklerdir.
Sormak
lazımdır ki, böylesi keyfi bir hukuk uygulaması dünyanın neresinde vardır?
Mehmetçiğimiz,
özel harekâtçı polislerimiz kendilerine kurşun sıkanları seyretmeye nasıl
tahammül edecekler, bu zillete nasıl katlanacaklardır?
Teröristlerin
kaçının eyleme girdiği, kaçının vatan evlatlarımızın canına kıydığı nereden
bilinecektir?
Şehit
aileleri, gazilerimiz, 1984 yılından beridir terörle mücadele eden
kahramanlarımız bu müptezelliğe nasıl dayanacaklar, katillerin uğurlanmasını
nasıl kabulleneceklerdir?
Terör
suçluları elini kolunu sallayarak, kurban olarak gördüğü güvenlik güçlerimizin
önünden nasıl ve hangi yüzle yürüyüp sınırlarımızdan çıkacaklardır?
Türk
milletinin varlığını korumak için gözünü daldan, budaktan sakınmayan
kahramanlarımıza ne söylenecek, nasıl gönülleri alınacaktır?
PKK'yla
helalleşip, güvenlik güçlerimize sırt mı dönülecektir?
Teröristlerin
tek suçu silah taşımak mıdır?
Bugüne
kadar işledikleri cinayetler, döktükleri kanlar, şehit ettikleri vatan
evlatlarının hakları ne olacaktır?
Başbakan
Erdoğan PKK'ya genel af vaat ettiğinin farkında mıdır?
Teröristlere
güvence verme yetkisini nereden almakta, "hadi gidin, işiniz rast
gelsin", deme densizliğini kendisine nasıl yakıştırmaktadır?
PKK'lılar
ülke dışına göstere göstere giderken hangi hukuk kuralı uygulanacaktır?
Başbakan
Erdoğan'a önerimiz kendisinin de teröristlerin arasına karışması ve
sınırlarımızdan dönmemek üzere çıkıp gitmesidir.
Bizim
açımızdan tek çıkış PKK'lıları silahlarını güvenlik güçlerine teslim etmesi,
arkasından da Türk mahkemelerinde yaptıklarının hesabını vermelidir.
Bunun
dışında başka bir yol, başka bir çare yoktur; aksine tevessül edenler hıyanetin
çamuruna saplanıp kalacaklardır.
Bilinsin
ki, PKK militanlarının, silahlı veya silahsız bir vaziyette sınır ötesine
geçişlerine izin vermek alenen suçtur, asla da cezasız kalmayacaktır.
Başbakan
Erdoğan, askerimizi, polisimizi teşebbüs ettiği ihanetine ve suçuna ortak
edemeyecektir.
Caniler
nerede görülüyorsa orada etkisiz hale getirilmelidir ve bu Türk milletinin
varlığı ve emniyeti için vazgeçilmez bir önemdedir.
Başbakan
Erdoğan'ın İmralı canisine yaptıklarını övünerek anlatması da tam bir
skandaldır.
Buna
göre canibaşı hayata döndürülmüştür.
Şu işe
bakınız ki, kendisine kanlı takımını izlemesi için televizyon verilmiş, spor
yapması için yeni imkanlar sunulmuştur.
Başbakan
Erdoğan "verip vereceğim bu kadar" diyerek, medya üzerinden
canibaşına mesaj göndermiş, zımnen sanal bir müzakere ortamı yaratmıştır.
Sayın
Başbakan sorarım sana, bundan sonra teröristbaşına daha ne verebilirsin ki?
* Müebbet
terör suçlusunu siyasal aktör haline getiren sensin.
* Canibaşının
mesajlarına ve mektuplarına dağıtım hizmeti veren sensin.
* Militanlarına
talimat vermesi için ortam hazırlayan sensin.
* Anayasa
yazımı konusunda görüş bildirmesine imkan sağlayan sensin.
* Sözde
liderliğini kitlelere bayrağın inmesi pahasına onaylatan sensin.
* Bölücü
fikirlerini kamuoyuna yansıtan sensin.
* İmralı'yı
ayak yoluna çeviren sensin.
* Pazarlıklarla
yakanı kaptıran, siyasi şerefini hiçleştiren ve milli gururunu zelil eden de
sensin.
Artık
İmralı canisi daha ne isteyebilecek, daha ne bekleyebilecektir?
Her şeye
sayende kavuşmuş, fiili özgürlüğünü zorlamalarla elde etmiştir.
Sayın
Başbakan, bize göre yapacağın tek şey kalmıştır: O da, Başbakanlık makamından
kalkman ve yerine canibaşıyı oturtmandır.
Başbakan
Erdoğan, İmralı canisiyle madem bu kadar yakınlık kurmuştur, o halde bu ikili
yandaş bir televizyon kanalında İmralı adasından yapılacak canlı yayına
birlikte katılarak düşüncelerini milletimize açıklamalıdırlar.
İmralı
canisi demokratik konfederal yönetimi, Başbakan da BOP'u anlatmalı ve Türk
milleti bu iki bölünme simasını tüm yönleriyle tanımalıdır.
"NE
MUTLU TÜRKÜM DİYENE" SESLENİŞİ KABUSU OLACAK
Açıkça
görülmektedir ki, AKP'nin bölücü teröre taviz ve teslimiyet üzerine bina ettiği
çözüm süreci iflas sınırına dayanmış, falso vermiştir.
PKK
süreci sönmeye başlamıştır.
Kaldı ki
Türk milleti bütünüyle bu sürece karşı çıkmış ve onay vermemiştir.
Ancak ne
yapılırsa yapılsın İmralı canisi ve PKK'yla yapılan görüşmelerin hesabı mutlaka
sorulacaktır.
Başbakan
Erdoğan ve hükümeti işlediği suçların vebalini üstlenmek durumunda kalacaktır.
PKK
sözcüsü gibi konuşan AKP'li yöneticiler, çirkinliklerinin, iğrenç benzetme ve
müfteriliklerinin bedeline er yada geç katlanacaklardır.
* Milliyetçi
Hareket'e bölücü diyen bereketsiz ağızlar,
* Soyunda
maraz, hamurunda leke olan yaygaracı hasisler,
* Çatışmadan
beslendiğimizi, öfkeden, nefretten, kırıp dökmekten feyizlendiğimizi söyleyen
terörist diller,
* Şehit
istismarı yaptığımızı, kandan geçindiğimizi, terörü siyasetimize alet
ettiğimizi hayasızca gündeme getiren eşkıya yedekleri inşallah gerekli cevabı
Türk milletinden fazlasıyla alacaklardır.
AKP'nin
her taraftan silmeye çalıştığı "Ne Mutlu Türküm Diyene" seslenişi
kabusu olacak ve bu siyaset bezirganlığını siyasetten silip süpürecektir.''