SİYASET / 2013-02-09 15:39:52
MHP Lideri Devlet Bahçeli, Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı
Genel Merkezi tarafından düzenlenen "Türk Gençlik Kurultayı ve Şöleni"
nde yaptığı konuşmada "Sizler vatansınız, bayraksınız, Türklüksünüz, Türk
milliyetçisiniz ve Türkiye demeksiniz. Dün sizsiniz, yarında da siz
olacaksınız. Nihayetinde, " Siz geleceksiniz, gelecek sizin " dedi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür
Vakfı Genel Merkezi tarafından düzenlenen " Türk Gençlik Kurultayı ve
Şöleni "nde yaptığı konuşmada önemli mesajlar verdi.
Konuşmasına " Türk Gençliği bugün; Ankara'ya mührünü vuruyor
" diyerek sözlerine başlayan Bahçeli, Türk Gençliği bugün; içinden çıktığı
milletine sözcülük yapıyor.Türk Gençliği bugün; varım, var olacağım, birim, bir
kalacağım diyor. Ve Türk Gençliği bugün dosta güven, düşmana korku salıyor.
İnanın bana, sizlerin asaleti Türk milletinin güvencesidir. Sizlerin inanmışlığı,
sizlerin heyecanı Türkiye'nin teminatıdır. Şahit olduğum muazzam duruşunuz,
muhteşem tavrınız ümitlerin kaynağıdır.
Görmekten iftihar ettiğim coşkunuz sadakat nişanesidir. Her biriniz
ufuktaki sancak, her biriniz Türklüğün burcusunuz. Her biriniz bağımsızlık
abidesi, her biriniz gurur doruğusunuz.
Her biriniz Yusuf yüzlü, her biriniz Yunus gönüllü ve her biriniz
yiğitliğin son sözü ateşli yüreklersiniz.
Avrupa'yı tirtir titreten Atilla'nın torunları sizlersiniz"
açıklaması yaptı.
"DÜNYA'YA
TÜRKÇE SESLENEN KAŞGARLI MAHMUT'UN ÜLKÜDAŞLARI BURADADIR"
Bahçeli, şunları söyledi: "Türklüğün şanını hem yaşatıp hem de
anıtlara işleyen, millet olmanın sırrını asırlar önce müjdeleyen Bilge Kağan'ın
emanetçileri sizlersiniz. Anadolu'yu vatan yapan Çağrı Bey'in, Tuğrul Bey'in ve
Sultan Alparslan'ın peşini bırakmayan sizlersiniz. Söğüt'ten fışkıran çınar
rüyasının, cihat ve gazayla beslenen hükümranlığın nesli sizlersiniz.
Sizler; Haçlıların karşısındaki Kılıçaraslan, Niğbolu'daki
Yıldırım, İstanbul'daki Fatih, Mohaçta'ki Kanunisiniz.
Sizler Preveze'deki yumruk, Haçova'daki ihtişam, Çanakkale'deki
eğilmez başsınız. Sizler Sakarya'daki destan, Kocatepe'deki özgüven,
Dumlupınar'daki kahramanlıksınız.
Sizler; Samsun'dan umut meşalesi yakan Mustafa Kemal, tabutluklara
sığmayan taşan Başbuğ Alparslan Türkeş'siniz.
Elbette sizler vatansınız, bayraksınız, Türklüksünüz, Türk
milletsiniz ve Türkiye demeksiniz.
Dün sizsiniz, yarında da siz olacaksınız.
Nihayetinde, ''Siz geleceksiniz, gelecek sizin"
Dünya'ya Türkçe seslenen Kaşgarlı Mahmut'un ülküdaşları buradadır.
Öğütleriyle zihnimizi berraklaştıran, hikmetli sözleriyle önümüzü
ışıtan Yusuf Has Hacip'in dava arkadaşları içimizdedir.
Hoca Ahmet Yesevi'nin irfan ateşi burada yanmaktadır.
Hafızamıza vatan olarak nakşettiğimiz Turan coğrafyasının kalp
atışı buradan duyulmaktadır.
Türk-İslam ülküsünün iddiaları, hedefleri burada dalgalanmaktadır.
Çünkü burada Türk Gençliği vardır.
Çünkü burada ülkücüler vardır. Çünkü burada yeni bir Ergenekon
Destanı'yla birlikte demirleri eritmek için fırsat gözleyen Bozkurtlar ve
Asenalar vardır.
"DÜNDEN
BUGÜNE DALGA DALGA BÜYÜYEREK GELDİK"
Bildiğiniz gibi partimizin kurucusu, Türk milliyetçiliği
fikriyatının siyaset hayatına girmesine eşsiz mücadeleleriyle hizmet eden
Merhum Başbuğumuz Türkeş Bey bizlere iki büyük emanet bırakmıştır.
Bunlardan birincisi, hepimizin içinde büyüdüğü, hayat görüşünü
şekillendirdiği ve dava bilincine vasıl olduğu Ülkü Ocakları'dır.
Bu kutlu yuva; Türk-İslam ülküsünün temellerinin atılıp kökleştiği,
ülkücünün milli, manevi değer ve anlam kaynaklarını keşfedip kafasında ve
kalbinde sistemleştirdiği, zaman ve mek‰na sığmayacak kadar derinliği,
genişliği bulunan bir fikir sağlamlığının adıdır.
Ülkü Ocakları; sevgiyle yoğrulmuş, saygıyla yönelmiş, ahlakla
yoğunlaşmış ve edeple yoluna odaklanmış ülkü neferlerinin göz nuru, milli ve
manevi hazinesidir.
Ülkücü, ülküsüyle Ocakta yanmakta, Ocakta pişmekte ve böylece
olgunluğa ermektedir.
Bizlere bırakılan ikinci emanet ise "Üç Hilal" li
simgesiyle büyük milletimize mal olmuş, Türk siyasetinin en köklü iki
partisinden birisi olan Milliyetçi Hareket Partisi'dir.
Aynı zamanda Türk Gençlik Kurultayı'nın düzenlendiği bugün,
partimizin kuruluşunun 44'ncü yıldönümüne isabet etmiştir.
8-9 Şubat 1969 tarihinde soğuk bir kış gününde, Adana'da yapılan
bir kongreyle başlayan millet ve ülkü mücadelemiz bugün 44 yılla buluştu,
44'ncü yılına girdi.
Aklında vatan ve millet sevgisinden başka hiçbir şey olmayan
tertemiz vicdanlar, al bayrağın yanına üç hilali sancak yaparak 44 yıl evvel
yola koyuldular.
Dünden bugüne dalga dalga büyüyerek geldik.
Kefenlerden doğduk, pusulardan filizlendik.
Saldırıları püskürterek, belaları def ederek, tuzakları bozarak
güçlendik.
Kuşatmaları yararak, hainleri yenerek, milletimize güvenerek ayakta
kaldık. Karşımıza dikilen korkulukları yerle bir ettik.
Dedikoduları, iftiraları, provokasyonları bir bir mağlup ettik.
Şehitlerimizi omuzlayarak buralara, şu zamana ulaştık.
Duayla zorlukları aştık, hakkın yerini mutlaka bulacağını
düşleyerek umutlarımızı canlı tuttuk.
Milliyetçi-ülkücü hareket; Türk milletinin içinden çıkan, ona
hizmet aşkıyla yanıp tutuşan Türklük meftunlarının, millet ‰şıklarının, İslam
sancaktarlarının 44 yıldır parlayan cevheridir.
Bu cevher paslanmadan Türk milleti esir alınamayacaktır.
Bu cevher talan edilmeden Türkiye bölünemeyecektir.
Bu cevher tertemiz kaldığı müddetçe Türklüğü son yurdundan
çıkarmaya hiçbir faninin gücü yetmeyecektir.
Bir simidi bölüşerek yiyenlerin, soğuk günlerde bir paltoyu sırayla
giyenlerin, ayakkabılarının altı delik de olsa yüreklerinde gedik olmayanların
özetidir 44 yıl.
Cami avlularında arkadaşlarının tabutuna omuz verenlerin, biraz
sonra musalla taşına yatma pahasına verdikleri ülkü mücadelesinin neticesidir
44 yıl.
Çetin yollara, ayaz gecelere, kahpe pusulara, ölümle imtihana,
darağaçlarına, zindanlara bir gül bahçesine girer gibi girenlerin hik‰yesidir
44 yıl.
Son nefesinde Kelim-i Şahadet getirerek ruhunu teslim eden, Allah
yolundan, hakikat çizgisinden, millet sevgisinden bir an olsun sapmayan mübarek
şahsiyetlerin hülasasıdır 44 yıl.
Yeri gelmiş "vatan sağ olsun" diyerek gözyaşlarını içine
akıtmışların ulvi davasıdır 44 yıl.
Çırpınırdı Karadeniz eşliğinde al bayrağın ardına düşmüş,
Türk-İslam ülküsüyle müşerref olmuş Oğuz neslinin şahadetle yazılmış
efsanesidir 44 yıl.
Tükenmek bilmeyen ülkü mücadelesini, zaferle taçlandırma azminin ve
ısrarının bayraklaşmış sonucudur 44 yıl.
44 yıl, Türklüğün asırlarca verilen birlik ve varlık mücadelesinin
aziz ve paha biçilemez bir dönemidir.
Nitekim 44 yıl; mük‰fat beklemeksizin, takdir ve tebrik ummaksızın,
karşılık gözetmeksizin Türk ve İslam değerlerine sahip çıkışın adıdır, şanıdır.
* Azalmayan oyunlara,
* Sonu gelmeyen tahrik kampanyalarına,
Çok aktörlü ihanet senaryolarına inat milliyetçi-ülkücü hareket
dünden daha hevesli, dünden daha coşkulu ve dünden daha da bilenmiş vaziyette
Türk milletinin emrinde ve hizmetindedir.
Ne zorluklardan yıldık, ne mücadeleden yorulduk.
Ne hakaretlerden çekindik, ne saldırılardan ürktük.
Ne tehlikeleri görünce caydık, ne de tehditlere karşı boyun eğdik.
Bunu sizlerden aldığım güçle haykırıyorum.
Bunları sizlerden aldığım ilhamla açıklıyorum.
Milliyetçi-ülkücü hareket var oldukça Türkiye'ye zarar
gelmeyecektir.
Sizler dimdik durdukça bölücüler, hainler, komünist bakiyesi
teslimiyetçi sözde aydınlar, teröristler, küresel plancılar, BOP'çular,
Sevrciler, eyyamcılar, işbirlikçiler, soysuzlar, soytarılar başaramayacaktır.
MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin konuşmasının
tam metni
Türk Milletinin Yegâne Ümit Kaynağı Aziz Türk
Gençliği,
Muhterem Ülküdaşlarım,
Türk-İslam Ülküsünü Sadakatle, İnanmışlıkla ve
Özveriyle Gönüllerinde Taşıyan Sevgili Bozkurtlar,
Fedakârlığın, İnceliğin ve Bağlılığın Eşsiz
Neferleri Kıymetli Asenalar,
Basınımızın Çok Değerli Mensupları,
Hepinizi hürmetle ve sevgiyle selamlıyorum.
Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı'nın
düzenlediği Türk Gençlik Kurultay'ında sizlerle olmaktan, sizlerle buluşmaktan
büyük bir bahtiyarlık duyuyorum.
Hepiniz hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
Türk Gençliği bugün; Ankara'ya mührünü vuruyor.
Türk Gençliği bugün; içinden çıktığı milletine
sözcülük yapıyor.
Türk Gençliği bugün; varım, var olacağım, birim,
bir kalacağım diyor.
Ve Türk Gençliği bugün dosta güven, düşmana korku
salıyor.
İnanın bana, sizlerin asaleti Türk milletinin
güvencesidir.
Sizlerin inanmışlığı, sizlerin heyecanı
Türkiye'nin teminatıdır.
Şahit olduğum muazzam duruşunuz, muhteşem
tavrınız ümitlerin kaynağıdır.
Görmekten iftihar ettiğim coşkunuz sadakat
nişanesidir.
Her biriniz ufuktaki sancak, her biriniz
Türklüğün burcusunuz.
Her biriniz bağımsızlık abidesi, her biriniz
gurur doruğusunuz.
Her biriniz Yusuf yüzlü, her biriniz Yunus
gönüllü ve her biriniz yiğitliğin son sözü ateşli yüreklersiniz.
Avrupa'yı tirtir titreten Atilla'nın torunları sizlersiniz.
Türklüğün şanını hem yaşatıp hem de anıtlara işleyen,
millet olmanın sırrını asırlar önce müjdeleyen Bilge Kağan'ın emanetçileri sizlersiniz.
Anadolu'yu vatan yapan Çağrı Bey'in, Tuğrul
Bey'in ve Sultan Alparslan'ın peşini bırakmayan sizlersiniz.
Söğüt'ten fışkıran çınar rüyasının, cihat ve
gazayla beslenen hükümranlığın nesli sizlersiniz.
Sizler; Haçlıların karşısındaki Kılıçaraslan,
Niğbolu'daki Yıldırım, İstanbul'daki Fatih, Mohaçta'ki Kanunisiniz.
Sizler Preveze'deki yumruk, Haçova'daki ihtişam,
Çanakkale'deki eğilmez başsınız.
Sizler Sakarya'daki destan, Kocatepe'deki
özgüven, Dumlupınar'daki kahramanlıksınız.
Sizler; Samsun'dan umut meşalesi yakan Mustafa
Kemal, tabutluklara sığmayan taşan Başbuğ Alparslan Türkeş'siniz.
Elbette sizler vatansınız, bayraksınız,
Türklüksünüz, Türk milletsiniz ve Türkiye demeksiniz.
Dün sizsiniz, yarında da siz olacaksınız.
Nihayetinde, ''Siz geleceksiniz, gelecek sizin''
Dünya'ya Türkçe seslenen Kaşgarlı Mahmut'un
ülküdaşları buradadır.
Öğütleriyle zihnimizi berraklaştıran, hikmetli
sözleriyle önümüzü ışıtan Yusuf Has Hacip'in dava arkadaşları içimizdedir.
Hoca Ahmet Yesevi'nin irfan ateşi burada yanmaktadır.
Hafızamıza vatan olarak nakşettiğimiz Turan
coğrafyasının kalp atışı buradan duyulmaktadır.
Türk-İslam ülküsünün iddiaları, hedefleri burada dalgalanmaktadır.
Çünkü burada Türk Gençliği vardır.
Çünkü burada ülkücüler vardır.
Çünkü burada yeni bir Ergenekon Destanı'yla
birlikte demirleri eritmek için fırsat gözleyen Bozkurtlar ve Asenalar vardır.
Hepinizden Allah razı olsun.
Hepiniz sağ olun, var olun.
Çok Kıymetli Genç Ülküdaşlarım,
Aziz Dava Arkadaşlarım,
Bildiğiniz gibi partimizin kurucusu, Türk
milliyetçiliği fikriyatının siyaset hayatına girmesine eşsiz mücadeleleriyle
hizmet eden Merhum Başbuğumuz Türkeş Bey bizlere iki büyük emanet bırakmıştır.
Bunlardan birincisi, hepimizin içinde büyüdüğü,
hayat görüşünü şekillendirdiği ve dava bilincine vasıl olduğu Ülkü
Ocakları'dır.
Bu kutlu yuva; Türk-İslam ülküsünün temellerinin
atılıp kökleştiği, ülkücünün milli, manevi değer ve anlam kaynaklarını keşfedip
kafasında ve kalbinde sistemleştirdiği, zaman ve mekâna sığmayacak kadar
derinliği, genişliği bulunan bir fikir sağlamlığının adıdır.
Ülkü Ocakları; sevgiyle yoğrulmuş, saygıyla
yönelmiş, ahlakla yoğunlaşmış ve edeple yoluna odaklanmış ülkü neferlerinin göz
nuru, milli ve manevi hazinesidir.
Ülkücü, ülküsüyle Ocakta yanmakta, Ocakta
pişmekte ve böylece olgunluğa ermektedir.
Bizlere bırakılan ikinci emanet ise "Üç
Hilal"li simgesiyle büyük milletimize mal olmuş, Türk siyasetinin en köklü
iki partisinden birisi olan Milliyetçi Hareket Partisi'dir.
Aynı zamanda Türk Gençlik Kurultayı'nın
düzenlendiği bugün, partimizin kuruluşunun 44'ncü yıldönümüne isabet etmiştir.
8-9 Şubat 1969 tarihinde soğuk bir kış gününde,
Adana'da yapılan bir kongreyle başlayan millet ve ülkü mücadelemiz bugün 44
yılla buluştu, 44'ncü yılına girdi.
Aklında vatan ve millet sevgisinden başka hiçbir
şey olmayan tertemiz vicdanlar, al bayrağın yanına üç hilali sancak yaparak 44
yıl evvel yola koyuldular.
Dünden bugüne dalga dalga büyüyerek geldik.
Kefenlerden doğduk, pusulardan filizlendik.
Saldırıları püskürterek, belaları def ederek,
tuzakları bozarak güçlendik.
Kuşatmaları yararak, hainleri yenerek,
milletimize güvenerek ayakta kaldık.
Karşımıza dikilen korkulukları yerle bir ettik.
Dedikoduları, iftiraları, provokasyonları bir bir
mağlup ettik.
Şehitlerimizi omuzlayarak buralara, şu zamana
ulaştık.
Duayla zorlukları aştık, hakkın yerini mutlaka
bulacağını düşleyerek umutlarımızı canlı tuttuk.
Milliyetçi-ülkücü hareket; Türk milletinin
içinden çıkan, ona hizmet aşkıyla yanıp tutuşan Türklük meftunlarının, millet
âşıklarının, İslam sancaktarlarının 44 yıldır parlayan cevheridir.
Bu cevher paslanmadan Türk milleti esir
alınamayacaktır.
Bu cevher talan edilmeden Türkiye
bölünemeyecektir.
Bu cevher tertemiz kaldığı müddetçe Türklüğü son
yurdundan çıkarmaya hiçbir faninin gücü yetmeyecektir.
Bir simidi bölüşerek yiyenlerin, soğuk günlerde
bir paltoyu sırayla giyenlerin, ayakkabılarının altı delik de olsa yüreklerinde
gedik olmayanların özetidir 44 yıl.
Cami avlularında arkadaşlarının tabutuna omuz
verenlerin, biraz sonra musalla taşına yatma pahasına verdikleri ülkü
mücadelesinin neticesidir 44 yıl.
Çetin yollara, ayaz gecelere, kahpe pusulara,
ölümle imtihana, darağaçlarına, zindanlara bir gül bahçesine girer gibi
girenlerin hikâyesidir 44 yıl.
Son nefesinde Kelim-i Şahadet getirerek ruhunu
teslim eden, Allah yolundan, hakikat çizgisinden, millet sevgisinden bir an
olsun sapmayan mübarek şahsiyetlerin hülasasıdır 44 yıl.
Yeri gelmiş "vatan sağ olsun" diyerek gözyaşlarını
içine akıtmışların ulvi davasıdır 44 yıl.
Çırpınırdı Karadeniz eşliğinde al bayrağın ardına
düşmüş, Türk-İslam ülküsüyle müşerref olmuş Oğuz neslinin şahadetle yazılmış efsanesidir
44 yıl.
Tükenmek bilmeyen ülkü mücadelesini, zaferle
taçlandırma azminin ve ısrarının bayraklaşmış sonucudur 44 yıl.
44 yıl, Türklüğün asırlarca verilen birlik ve
varlık mücadelesinin aziz ve paha biçilemez bir dönemidir.
Nitekim 44 yıl; mükâfat beklemeksizin, takdir ve
tebrik ummaksızın, karşılık gözetmeksizin Türk ve İslam değerlerine sahip
çıkışın adıdır, şanıdır.
√ Azalmayan oyunlara,
√ Sonu gelmeyen tahrik kampanyalarına,
√ Çok aktörlü ihanet senaryolarına inat
milliyetçi-ülkücü hareket dünden daha hevesli, dünden daha coşkulu ve dünden
daha da bilenmiş vaziyette Türk milletinin emrinde ve hizmetindedir.
Ne zorluklardan yıldık, ne mücadeleden yorulduk.
Ne hakaretlerden çekindik, ne saldırılardan
ürktük.
Ne tehlikeleri görünce caydık, ne de tehditlere
karşı boyun eğdik.
Bunu sizlerden aldığım güçle haykırıyorum.
Bunları sizlerden aldığım ilhamla açıklıyorum.
Milliyetçi-ülkücü hareket var oldukça Türkiye'ye
zarar gelmeyecektir.
Sizler dimdik durdukça bölücüler, hainler,
komünist bakiyesi teslimiyetçi sözde aydınlar, teröristler, küresel plancılar,
BOP'çular, Sevrciler, eyyamcılar, işbirlikçiler, soysuzlar, soytarılar
başaramayacaktır.
Bizi hafife alanlar yanıldıklarını
anlayacaklardır.
Türk gençliğini umursamayanlar hataya
düştüklerini günü geldiğinde fark edeceklerdir.
Milliyetçi-ülkücü hareketin vakarını yanlışa yoranlar
hüsranla, hezimetle tanışacaklardır.
Türk Gençliğinin Muhterem Temsilcileri,
Değerli Ülküdaşlarım,
Ülkü yıldız gibidir, karanlık gecelerin şafağını
müjdeler.
Yol ve yön bulmamızı sağlayarak, bilinmezliklerin
sırrını, şüphelerin düğümünü çözer.
Vuslat ufku ülkü merceğiyle görülür, ülkünün
himmetiyle ruhları ısıtır.
Kafa karışıklıklarının ve her türlü tenakuzun
berhava olması bir ülkünün varlığıyla mümkündür.
Ülkü ancak onu takip eden, kendisine mal etmiş
bir ülkücünün, idealist bir yüreğin mevcudiyetiyle anlamlıdır.
Bu itibarla öznesi ve yüklemi bulunmayan bir
cümle nasıl anlamlı olmayacaksa, ne ülkücü ne de ülkü başlı başına bir mana
ihtiva etmeyecektir.
Ülkü küçük ve alelade bir istek değildir, bu
şekilde de görülmemelidir.
Yakınlaştıkça uzaklaşan, vardıkça arayı açan
yüksek hedefler bir insanı davaya, bir davayı da millete bağlar, milletle
buluşturur.
İnsanları ve toplumları zamanından önce yıpratan
ve eskiten yılların çokluğu değil, ülkülerin noksanlığıdır.
Kısa sayılabilecek insan ömrü hızla ilerledikçe
yaşlılık emareleri ortaya çıkarken, hangi çağda olursa olsun, ideal yokluğu
ruhun, kalbin ve zihnin erkenden işlemez hale gelmesine yol açmaktadır.
Milletleri ayakta tutan ve yaşatan hiç şüpheniz
olmasın ki, sahip olduğu ülküleridir.
Bir ülküden mahrum, bir hedeften uzak insan veya
toplumlar, gelişigüzel etrafa saçılan mayınlar gibidir.
Ve bunun akıbeti de son derece acıklı olacaktır.
Ülküsünü içinde cem etmiş gerçek bir ülkücü,
inançlarını, arayışlarını ve beklentilerini hayat tarzı ve davranışıyla dengeli
bir biçimde birleştirme maharetini gösterebilmiş üstün nitelikli bir kişidir.
Nereden geldiğini ve kim olduğunu unutmamış, ne
yapacağını ve nereye varmak istediğini planlamış, bu çerçevede muhtemel imkan
ve zorlukları öngörüsüyle müşahede etmiş ülkücü için hayatın kayganlıkları,
çağın karmaşası sonuçsuz kalacaktır.
Güneşe arkasını döndüğünden dolayı, gölgesinden
başka hiçbir şey göremeyen birisinin ülküden nasiplenmesi ve ülkücülükten
feyizlenmesi elbette söz konusu değildir.
Ülkülerin gıdası fedakârlıktır, disiplindir,
sevgidir, saygıdır ve karşılıklı anlayıştır.
Ülkü doğruluş, kendine geliş, uyanış ve
gerçeklere dönüştür.
Ülkü bağlanış, adayış ve hoşgörüdür.
Kendini bilmeyen, kendini tanımayan ve kendisiyle
ters düşen için ülkü hayalden ibaret kalacaktır.
Büyük âlimimiz, Fatihalarla andığımız Hacı
Bayram-ı Veli yüzyıllar öncesinden; "Bilmek istersen seni, can içre ara canı,
geç canından bul anı, sen seni bil sen seni" diyerek buna vurgu
yapmıştır.
√ Yetersiz bilgi ve eksik donanımla,
√ Olayları yalnızca uzaktan seyretmekle,
√ Dünden kalan anı ve mirasla avunup yerinde
saymakla,
√ Söylenenleri tartmadan ve sorgulamadan
kabullenmekle,
√ Sadece saman alevi gibi yanıp sönen geçici
arzularla,
√ Akıl ve zekâdan muaf bir tercihle,
√ Katkı sağlamayan, bir şey önermeyen yıkıcı
tenkitlerle,
√ İçinde bulunduğumuz insanlık döneminin icaplarına
nüfuz edememiş bir zihin örgüsüyle ülküye sahip olunamayacak ve ülkücü
kalınamayacaktır.
Şahsi hesaplar, ikbal kaygıları, çıkar
beklentileri ülküyle bağdaşmayacak, ülküyle örtüşmeyecektir.
Çünkü ülkü gerektiği ve yeri geldiği zaman her
şeyinden vazgeçebilmeyi göze almış yüksek bir erdemin tanımıdır.
Ülkücü de buna taliptir ve geçmişe bakıldığında
her fırsatta bunu ispatlamış Türk-İslam düşüncesinin şeref ve namus payesidir.
Büyük hedefleri olan ülkücünün, küçük ve
günübirlik kaygıları olmayacaktır, olmamalıdır.
Türk milletini yükseltme, milletler mücadelesinde
öne çıkarma ülküsünün hedefine varabilmesi için ülkücünün müdahale ve dokunuşu
gerekmektedir.
Ülkücü, yılgınlığı cesaretle geçecek, ataleti
şuurla devirecektir.
Bezginliği heyecanla dağıtacak, karamsarlığı
iyimserlikle çökertecektir.
Türk gençliğinin ana damarı ve gerçek özü olan
ülkücü için bunlar imkânsız değildir.
Bayrak dalgalanmak için ülkücünün nefesini beklemektedir.
Türk vatanı kelepçelerinden kurtulmak için
ülkücünün yıldırımlara bile taş çıkartan çevikliğini gözlemektedir.
Türk milleti kendisine yönelen tehlikeleri
bertaraf etmek için ülkücünün inisiyatif almasını istemektedir.
Yolundan gittiğimiz ecdadımız dün başardı, siz de
yapabilirsiniz.
Omuzlarınızdaki yük fazla, sorumluluklarınız
çoktur.
Duracak, bekleyecek ve kaybedecek bir an bile
yoktur.
Bölünmek istenen, bölücülere peşkeş çekilmek için
zaman kollanan Türk milletinin yaşaması sizin gayretinize ve kararlılığınıza
bağlıdır.
1293 yıl önce millet olma bilincini "Türk milleti, bunu
işitin!" diyerek
cihana duyuran Bilge Kağan'ın emanetine hıyanetlik edenlere karşı tavır alma
vakti gelmiştir.
13 asırlık bu mukaddesatı; bölücü teröristlerle,
emperyalistlerle, her kılığa giren kimliksiz ve köksüzlerle yok etmeye çalışan
gafillere dur demek sizlerle mümkün olacaktır.
Gerek Çanakkale savunması, gerek Cumhuriyetin
ilanı ile imza altına alınan Lozan Anlaşması, bin yıllık vatan toprağımız olan
Anadolu'nun nihai senedidir.
Türk milleti, sınırları ve milli kimliği ile
ilgili son sözünü o tarihlerde söylemiştir.
Varlığımız, 1915 Çanakkale'sinden, 1922 İzmir'ine
kadar adım adım, karış karış savunulan vatan toprakları ve dökülen şehit
kanları ile tescil edilmiş ve bu bahis açılmamak üzere kapanmıştır.
Alnı açık, bahtı açık, namus ve cesaret timsali
Türk milliyetçilerinin bundan geri adım atması hiçbir şart altında söz konusu
olmayacaktır.
Bugün son vatanımız üzerinde hesap yapan, düşman
emellerini kendisine rehber edinen densizler bundan yaklaşık bir asır önce
kendileriyle aynı niyet içinde bulunanların malum akıbetinden ders
çıkarmalıdır.
Çanakkale ruhunun, kurtuluş mücadelesinin derin
anlamını fark edememiş ve milli duyguları körelmiş bugünkü iktidar sahipleri
yakında gidecektir.
Bunlar, Türkiye'nin başına açtığı belalarla,
neden oldukları hayal kırıklıklarıyla anılacak, lekelenmiş isimleri kuşaklar
boyunca hafızalardan çıkmayacaktır.
Biz kendimize güveniyor, Türk milletine
inanıyoruz.
Türk gençliği olarak sizler ümidimizsiniz.
Çünkü ''Siz geleceksiniz, gelecek sizin''.
Ezikliğe son verecek olan sizlersiniz.
Seyit Onbaşı'nın adı sizinle yaşayacak, Ezineli
Yahya Çavuş sizinle var olacaktır.
Vatan şairimiz Mehmet Akif'in "Korkma"
diye başlayan mısraları sizlerle son yurdumuzun üzerinde çınlayacaktır.
Bu salonda korkuya teslim olacak, Türk'e kefen
biçenlere suskun kalacaklar yoktur.
Büyük ceddimizin çağrısına kulak veren milli
vicdanlar bizimledir, her biri Yüce Allah'ın bizlere bir lütfudur.
Sultan Alparslan'ın 942 yıl önce Anadolu'ya
diktiği sancak düşmeyecektir.
Bunun güvencesi Türk gençliğidir.
Tonyukuk'a, Uluğ Bey'e, Ali Kuşçu'ya siz sahip
çıkacaksınız.
Farabi'nin, İbni Sina'nın, Şey Edebali'nin
ülkülerini siz temsil edeceksiniz.
Akşemsettin'in, Hacı Bektaş-i Veli'nin
öğütlerini, Piri Reis'in bilgeliğini siz benimseyeceksiniz.
Dedem Korkut'u duasını siz yapacaksınız,
Oğuzların yürüyüşünü siz sürdüreceksiniz.
Ulubatlı Hasan'ın Bizans surlarına şahadet
şerbetinden içerek diktiği Üç Hilali siz geleceğe götüreceksiniz.
Şahin Bey olacak işgale direneceksiniz, Aziziye
Tabyası'nda devleşen Nene Hatun olacak varlığınızı milletiniz ve topraklarınız
için siper edeceksiniz.
Ziya Gökalp olacak; "Vatan ne Türkiye'dir
Türklere, ne Türkistan; vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir Turan"
dizeleriyle yarınlara, nurlu ufuklara koşacaksınız.
Dilde, işte ve fikirde birlik içinde kalacak
Gaspıralı İsmail'in tavsiyesine sırt çevirmeyeceksiniz.
Erol Güngör'ü bilecek, Mümtaz Turhan'ı tanıyacak,
Galip Erdem'le tanışacak, Ahmet Arvasiyle bütünleşecek, Türk kültürünün ve
bunun üzerinden filizlenen Türk milliyetçiliğinden ayrılmayacaksınız.
Değerli Kardeşlerim,
Kaynağımız Ötüken, kökümüz Söğüt, kollarımız
Balkanlar, Ortadoğu, Afrika, gövdemiz Türkistan, başımız ise Türkiye'dir. Bunu
biliniz.
Yarası, sızısı ve sancısı hala geçmemiş 146
yıllık geri çekilişten sonra son yurdumuzda tutunduk, burada hayat
sınırlarımızı çizdik.
Ancak nereden geldiğimizi unutmadık.
Hafızamızda vatan diye benimsediğimiz,
bellediğimiz toprakları bir kenara itmedik.
Ayrılmak zorunda kaldığımız yurt köşelerini kimse
bize unutturamaz, kimse buralarla gönül ve vicdan bağımızı koparamaz.
Unutmak demek manen küçülmek, , daralmak,
uyuşukluğa düşmek, tembelleşmek, miskinleşmek, milli hedeflerden taviz vermek
demektir.
Viyana önlerine kadar gidişimizi unutmadık,
unutmayacağız.
Balkanlar'daki kayıpları unutmadık,
unutmayacağız.
Yemen'i unutmadık, unutmayacağız.
Ortadoğu ve Afrika'daki eski hâkimiyet havzamızı
unutmadık unutmayacağız.
Turgut Reis'in mezarı olan Trablus'u, kahraman
Türk analarının, Türk kızlarının, Türk evlatlarının hüznüyle bulanmış Rodos'u,
Girit'i, Kıbrıs'ı unutmadık, unutmayacağız.
Kırım'ı, Türkistan'ı, Kerkük'ü, Musul'u, diğer
Türkmen şehirlerini, Kafkaslar'ı, Altaylar'ı unutmadık, unutamayız ve
unutmayacağız.
Türk'ün nabız atışının duyulduğu hiçbir yeri
aklımızdan silmedik, silmeyeceğiz.
2 bin 222 yıl önce, büyük Türk Hakanı Mete Han'ın
dediği gibi, millete ait olan, ataların anılarını ve kabirlerini saklayan
topraklar, yani vatan parçalarını, unutmayacağız, unutturmayacağız.
Türk milletinin yüzyıllar içinde elde ettiği
milli hazinesi, milli kimliği Recep Tayyip Erdoğan'ın terekesi değildir. Asla
yağmalatmayacağız.
Türk milleti bu coğrafyanın, bu coğrafya Türk
milletinin ayrılmaz parçası olmuş, sınır hatları şehit kanıyla belirlenmiştir. Bunu
unutmayınız.
Üç kıtada hatıralarımız hala sımsıcaktır.
Ancak dünkü ihtişamdan bugün iz ve eser yoktur.
Olması da bugünkü durumla zordur.
Çanakkale'de, Ege'nin dibine yolladığımız düşman
gemileri, içimizdeki BOP tayfaları, yeni yetme armatörler tarafından suyun
altından bir bir çıkarılmakta, küf tutmuş namlular temizlenerek üzerimize
çevrilmektedir.
Milliyetçi kahramanların binbir zorlukla,
Polatlı'dan İzmir'e süpürdüğü istilacılara bugün tekrar el uzatılmış, bunlara
gün ışığı doğmuştur.
Dün Anadolu'yu paylaşamadan, esareti
kurumsallaştıramadan defolup gidenlere bugün çözüm ve barış kelimeleriyle
süslenmiş bölünme davetiyesi gönderilmektedir.
Türk gençliği bunu görmelidir, bu felaket öncesi
durumu iyi okumalıdır.
İnanıyorum ki, genç kardeşlerimin
başaramayacakları hiç bir şey yoktur.
Dedelerimiz yapmıştı, sizde yaparsınız,
yapmalısınız ve yapacaksınız.
Keşkelerle geçirilecek ve pişmanlıklarla
oyalanacak zaman ve sabrımız kalmamıştır.
Yapmıştım, yapacaktım değil, yaparım
kararlılığıyla her mihnetin üstesinden gelinebilecektir.
Gün ağarmakta, vakit yaklaşmaktadır.
Hatırlayınız ki, bu millet, geçen yüzyılın
başında dünyada bir ilki gerçekleştirmiştir.
Küresel sömürünün ve emperyal köleleştirmenin
önündeki en büyük engel olmuştur.
Bugün de tıpkı Çanakkale gibi, içte ve dıştaki
kuşatmayı yaracağız ve asla teslim olmayacağız. Bunu da sizlerle yapacağız.
Oturmayacağız, beklemeyeceğiz, dinlenmeyeceğiz.
Bizim, Türk milletini karşılıksız sevenleri
esirgeyen yüce Allah'a inancımız tamdır.
Üstümüzde şehitlerin duası bizler içindir.
Yanımızda aziz milletimiz, önümüzde kılavuz olan
siz cesaret timsali bozkurtlar oldukça, hiçbir dağ önümüzde duramayacaktır.
7 asır önce 400 çadırlık bir Türkmen obasından,
milyonlarca kilometre karelik bir imparatorluğu kuran yüksek ahlak yol
göstericimiz, yardım ve destekçimizdir.
Bir obadan başlayarak, muazzam bir devlet çıkaran
yüksek meziyetler, silinmez hasletler, asil ve tertemiz Türk milleti hala
yaşamaya devam etmektedir. Ne mutlu bizlere.
Bu muhteşem gizli kudret, onu saklı durduğu
gönüllerden çıkarıp işleyecek bir kuvvet beklemektedir.
Bu kuvvet sizsiniz, bu irade sizsiniz, bu nesil
sizlersiniz.
Tekraren hatırlatmak isterim ki, "siz
geleceksiniz, gelecek sizin."
Osman Gazi'nin, Fatih'in, Mustafa Kemal'in ve
Başbuğ Alparslan Türkeş'in yolundan gidenler bunu başaracak, zafer lezzetini
tekrar yaşatacaktır.
Bugünkü tehdit ve tehlikeleri iyi analiz
edebilmenin en önemli yolu tarihten ders çıkarmak, yaşanmış olaylardan,
yaşanması muhtemel gelişmeleri tahmin ederek tedbir almaktır.
Milliyetçiler için kahramanlıklarla dolu Türk
tarihi, tekerrür eden bir vakıalar zinciridir.
Karşılaşılan yer ve zaman, çatışan unsur ve
düşmanlar değişse bile emeller aynı, yöntemler benzer, işbirlikçiler
tanıdıktır.
"Su uyur, düşman uyumaz" sözünü binlerce yıldır
sosyal hafızasında yaşatan büyük Türk milletinin, ilelebet var olması için Türk
gençliğinin uyanık, şuurlu, diri, sezgisi saat gibi çalışan ve teyakkuz halinde
bulunan bir yapıda olması şarttır.
Bugün sizlerin atacağınız adımlar yarınları
belirleyecektir.
Bugün vereceğiniz kararlar, yapacağınız her katkı
bundan sonraki yılları şekillendirecektir.
Türk gençliğine güveniyorum.
Bozkurtlara inanıyorum.
Hepinizden çok şeyler bekliyorum.
Hürmet ve hayranlıkla andığımız muhterem
ecdadımızın yüzünü kara çıkarmayacağınızı iyi biliyorum.
Değerli Ülküdaşlarım,
Sevgili Kardeşlerim,
Milliyetçi-ülkücü hareket belki de 12 Eylül
öncesinden daha ağır, belki de o günkü şartlardan daha kasvetli bir dönemde
bulunmaktadır.
Türk milliyetçileri tarihi bir imtihandan
geçmektedir.
Ülkücüler yeni ve yeniden bir vatan
mücadelesinin, kesif bir cebelleşmenin içindedir.
Üzerinde titrediğimiz ne varsa bugün saldırı
altındadır.
Türk milletinden bahsetmek ırkçılıkla anılır
olmuştur.
Milliyetçilik kafatasçılıkla bir ve eşdeğer
görülmüştür.
Hele hele Türkçülük vebalı hasta muamelesi
görmektedir.
Kibir ve cehaletin içine batmış olan AKP
zihniyeti, milletine kurşun sıkan katillerle milli değerlere ilave seferler
düzenlemektedir.
İmralı'da yatan bebek katili Başbakan'la çözüm
zehri imalatına başlamıştır.
Türkiye'nin tansiyonu İmralı'ya göre inip
çıkmaktadır.
Bölücü kalkışmanın med-ceziri tam olarak
İmralı'ya endekslenmiştir.
Genelkurmay başkanları, Türk ordusunun şerefli
simaları kan akıtan PKK militanlarıyla yer değiştirmiş, terörist olarak
küstahça suçlanmıştır.
Türk milletinin tüm direnç ve tepki eşikleri
törpülenmekte ve tasfiye edilmektedir.
Bunun için milliyetçilik kötülenmekte ve kötü
gösterilmektedir.
Türklükten bahsetmek, Türk milletinin birlik
hukukunu savunmak alçakça şeytanlık olarak sunulmaktadır.
Şeytana bile külahını ters giydirecek kadar günah
ve çamura batmış güruh geleceğimizi karartmakta, hayallerimizi kapatmaktadır.
Milliyetçilik suçlanmaktadır; zira Türk
milletinin bölünmesi için bu zorunluluktur.
Türklük sulandırılmakta ve etnik kimlik
mertebesine çekilmektedir; zira bu Türk milletinin sakatlanması için neredeyse
mecburidir.
Üniter devlet yapısı tartışılmakta, başkanlık
modeli inatla dillendirilmektedir; zira Türkiye'nin federasyona gitmesi için bu
gereklidir.
Türkçe ikinci plana düşürülmekte, ana dilde
savunma talepleri karşılanmakta ve ana dilde eğitim dayatmaları etaplar halinde
uygulanmaktadır; zira Türk milletinin içinden yeni bir millet yaratılması için
işleyen süreç bunu gerektirmektedir.
Yargının AKP güdümüne alınması için tüm
hazırlıklar önceki adımlara eklemlenerek ilerletilmektedir.
AKP-BDP-PKK yanlarına aldıkları CHP'yle birlikte
Türkiye'yi karanlık ve sonu meçhul bir ortama doğru hızla sürüklemektedir.
Başbakan Erdoğan PKK'yla anayasa yapmak için
düğmeye basmıştır.
Terörün stepnesi, terörün yedeği, şuursuzlar,
saygısızlar, ceset avcıları, nekrofiller, Apo'ya peygamber diyenler sözleriyle
suçladığı BDP'yle sonunda tam olarak kucaklaşmıştır.
Geçtiğimiz yüzyılda, bu iki zihniyete rağmen
Türkiye Cumhuriyet'i kurulmuştur.
Fakat 90 yıl sonra bölücü hainler; millet,
milliyet ve milliyetçilik karşıtlarıyla tekrar elbirliği yaparak geniş bir cephe
açmışlardır.
Bunlar için Türkiye Cumhuriyeti'nden intikam alma
zamanı gelmiştir.
Bekledikleri fırsatı sonunda yakalamışlardır.
Gecikmiş öçlerini, yıllarca yastık altında
tuttukları öfkelerini yavaş yavaş su üstüne çıkarmışlardır.
Türk milleti ne olduğu henüz açıklanmayan, ancak
aşağı yukarı hakkında fikir sahibi olduğumuz sözde çözüm süreciyle ötenazi
masasına istismar morfini yardımıyla sere serpe uzatılmıştır.
Türkiye her tarafından yontulmakta, her
değerinden alı konulmaktadır.
Ermeni mezalimi bile bu kadarını yapmamış, Yunan
işgali bile bu kadar hasar bırakmamıştır.
Türk isminden nefret duyan münafıklar,
meymenetsizler ve merhametsizler öbek öbek AKP'nin ışığına koşmuşlardır.
Vefasızlığın, dönekliğin, aç gözlülüğün ve
vicdanları eleğe dönmüş batı piyonlarının hepsi AKP'de derlenmiş, AKP'de
toparlanmış ve AKP'de karar kılmıştır.
Türk milleti AKP tasallutu altındadır.
Türk milleti AKP-Haçlı ittifakıyla
sarsılmaktadır.
Türk devletinin itibar ve inandırıcılığı ayaklar
altındadır.
Önüne gelen AKP aracılığıyla ülkemize yön
çizmekte, ayar vermektedir.
İmralı canisi Başbakan'ın akıl hocası, hacet
kapısı seviyesine çıkmıştır.
Yabancı sefirler, AKP'yle danışıklı dövüş halde
kamuoyuna çarşaf çarşaf mülakatlar vermekte ve içişlerimizle ilgili yorumlar
yapmaktadır.
Türkiye, mütareke yıllarının işgalci
komiserlerinin bir benzerine şahitlik etmektedir.
Önce konuşan, sonra usulen özür dileyen bir
kandırmaca altında, AKP yabancı elçilere gösterdiği kolaylık ve verdiği
tavizlerin diyetini belirli aralıklarla ödemektedir.
Türk milletinin gündemi dumanlıdır.
Böylesi bir ortam içinde, milletimizi teslim
almak ve mukavemet noktalarını tesirsiz kılmak amacıyla, milliyetçiliğin ve
ülkücülüğün gözden ve gönülden düşürülmesi hedeflenmektedir.
Milliyetçi-ülkücü hareket bu oyunu kati olarak
bozmaya muktedirdir.
İlim ve irfan kutbu merhum Erol Güngör'den
esinlenerek söyleyebilirim ki;
Bizim milliyetçiliğimiz kültür temelli olduğu
için ırkçılığı, millete dayandığı için demokrasi dışı arayışları dışlamakta ve
reddetmektedir.
Milliyetçiliğimiz, milli kültürümüzü medeniyet
havuzu haline getirmek, milleti çapsız ve şaibeli değişim darbelerinin açık
pazarı haline dönüştürme eğilimlerinden korumak esaslıdır.
Türk milliyetçiliği başka milletlere düşmanlık
beslemez, kin gütmez ve hınç duymaz.
Böylesi bir ilkel ve geri bir anlayışa prim
vermez, kapı aralamaz.
Biliniz ki, milliyetçilik Türk milletinin en
doğal hali ve var oluş nedenidir.
Faşizm, şovenizm, Nazizm, kafatasçılık, biyolojik
tasnif gibi sapma ve anormallikler bize uzak ve yabancıdır.
Türk milleti laboratuarlarda değil, binlerce
yılın kültür ve siyasi birliğinden oluşmuştur.
Türklük ise milletimizin adı, kim olduğunun
beyanı, asırların alın teri, göz nuru, kültürel kazanımların müşterek ruhu
olarak hiçbir şeyle mukayese kabul etmeyecek tarihi bir mücevherdir.
Esasen milliyetçilik hem millet hem de Türklük
davasıdır.
Türklüğün yaşaması, milletin soluk alması için
milliyetçilik kan basıncı, kalp atışı işlevi görmektedir.
Milliyetçilik; milletimizin gören gözü, duyan
kulağı, konuşan ağzı, seciye, karakter ve şahsiyet endazesidir.
Üst seviyede, Türk milletine mensubiyet bağıyla
bağlı olan her insanımız, özelde kendisini nasıl tanımlarsa tanımlasın, evinin
içinde nasıl konuşursa konuşsun bu fazlaca önemli değildir.
Yeter ki Türk milletine aidiyeti gururla taşısın,
yeter ki Türk milletinin bir ferdi olmayı şerefle sahiplensin.
Millet dediğimiz muazzam kudret, müstakil bir
kültüre sahip, milli ekonomi ve devlete ulaşmış; aynı eğitimi görmüş, ortak bir
dili, duyguyu, ideali, dini, ahlakı ve estetik duyarlılığı paylaşmış fertlerden
oluşan topluluğun ismi ve sosyolojik zırhıdır.
Milletten uzaklaşmak, milleti yabana atmak,
milleti linç etmek dünyanın ve insanlığın tersine gitmektir ki, bunu yapanlar
sonunda sıfırı tüketeceklerdir.
Milliyetçiler de milleti var etmeye kendisini
adayan, Türklüğün birikim ve emanetlerini her şeyin üstünde gören, özgürlük ve
demokrasiyi özümsemiş idealist şahsiyetlerdir.
Bizim milliyetçiliğimiz aksiyoner, reaksiyoner
veya savunma temelli değildir.
Olaylar karşısında anlık tepkiler veren,
gelişmelere göre dönemsel yükseliş ya da inişlere konu olan bir özellikte de
değildir.
Milliyetçiliğimiz; ön alan, önce davranan,
sorunları bütün veçheleriyle kavrayan, ferdi merkeze koyan ve milleti öne
çeken, insan olmaktan kaynaklı hak ve hukuka riayet eden, küreselleşmenin
negatif yönlerine karşı milli kimlik ve kültürü canlı tutan bir muhteviyata
haizdir.
Bizim çevre sorunlarından iklim meselelerine,
kadın haklarından demokratik tepkimelere, ekonomiden sağlıktaki yeni
tercihlere, uluslararası ilişkilerden küresel gelişmelere kadar, kısaca hayatın
her alanına yönelik düşünce ve değerlendirmelerimiz var ve ortadadır.
Milliyetçilik ne kendisine ters gelen fikirlere
karşı doğmuş bir tepkisel harekettir, ne de var olan ideoloji ve siyasal tekliflerin
anti tezidir.
Nitekim başlıbaşına sağlam esaslara, kültürel ve
sosyal gerçeklere tutarlılıkla dayanan modern, gelenekle geleceği bugünkü
zeminde harmanlamış bir düşünce sistemi, bir dünya görüşü ve siyasal önermedir.
Benimsediğimiz Türkçülük fikri ise Merhum Ziya
Gökalp'de tanımlandığı gibi, Türk milletini yükseltmek noktasında anlam
kazanmıştır.
Aziz Türk Gençliği,
Değerli Ülküdaşlarım,
İşte ülkücüler bu şuura sahip olan; Türklüğün
iradesi, İslam'ın iddiası büyük ruhlardır.
Ülkücü;
Türk-İslam kültürüne vakıftır.
Türk-İslam medeniyetinin mirasına sadıktır.
Türklüğün şuur ve şanını, İslamiyet'in ruh ve
manasıyla örtüştürendir.
Türk devletini dünya klasmanında bir numara
yapmak ülkücünün hedefidir.
Milletini zirveye çıkarmak ülkücünün kutlu
ülküsüdür.
Bunun için çırpınır, bunun için didinir ve buna
varlığını adamaktan bir an olsun çekinmez.
Ülkücü, dünya Türklüğünün, İslam dünyasının ve
tüm mazlumların ümidi olmaya, kafasında nizam-ı âlemi taşımaya ve "İlay-ı
Kelimetullahı" yüceltmeye namzettir.
Ülkücü, ülküsünde fani olmuş, ülküsünde erimiş
yüksek erdemdir.
Ülkücü, cezbeyle milli ve manevi değerlerini
yükseklere çıkarma derdine düşmüş iman insanıdır.
Ülkücü, nefsini yenmiş muzafferdir.
Ülkücü güneş gibi yükselecek, hilal gibi
parlayacak ve davasını herkese tebliğ edecek anıtlaşmış milli zihniyettir.
Sizler, davaya gerçekten inanmış, aşkla
bağlanmış, bireysel kaygı taşımayan fedakârlık örneğisiniz.
Hak bildiğiniz yolda yürüyünüz, alkış veya
tezahürata aldırmadan tevazu istikametinde gidiniz.
Arkanıza bakmayınız, şayet bakarsınız önünüzü
göremezsiniz.
Geriye düşmeyiniz, bilgi, görgü ve eğitimle
yollarınızı her zaman kesiştiriniz.
Balasangunlu Yusuf Has Hacip'in şu sözlerinden
bir olsun ayrılmayınız:
"Bilgi öğren, anlayışlı ol, yaşa akıl ile.
Bilerek iş gör, sözün doğru olsun,
Öğrenmeye devam et, gününü boş geçirme."
Dininize, dilinize, ailenize ve kutsi
emanetlerinize sıkıca sarılınız.
Tarihinizi, coğrafyanızı ve kim olduğunuzu asla
gözden kaçırmayınız, asla hafızanızdan çıkarmayınız.
Teenniyle hareket ediniz, tedbirli ve itidalli
olunuz, tahriklerden uzak durunuz, kavgayla aranıza sınır çekiniz; sabırlı,
imanlı, ahlaklı, çalışkan, kültürlü Türk gençliği olmaya muhakkak ki devam
ediniz.
Türkiye'nin birlik ve beraberlik içinde
olabilmesi, bin yıllık kardeşlik hukukunun teminat altında bulunabilmesi sizin
soğukkanlılığınıza ve olgun tavrınıza doğrudan bağlıdır.
Sorumluluğunuzun ne kadar yüksek olduğunu
görünüz.
Hiçbir çekişme, çatışma ve ihtilafın içine
düşmeyiniz.
Sizleri tuzağa çekmek maksadıyla, değişik şekillerde
olaylara sokmaya çalışan provokatörlere aldırmayınız ve doğruluktan çıkmayınız.
Elinizden bilgisayarı, zihninizden kitapları,
kalbinizden vatan ve millet sevgisini, gözlerinizden neşeyi, dilinizden
güzellikleri, yüreğinizden iyilikleri, dokunuşunuzdan şefkati,
münasebetlerinizden cömertliği, sözlerinizden nezaketi hiç eksik etmeyiniz.
Acizler için zor, korkaklar için imkânsız olan
şeylerin ülkücüler için ideal olduğunu dosta da, düşmana da gösteriniz.
Ben hepinizle gurur duyuyorum.
''Siz geleceksiniz, gelecek sizin''
Burada bulunan her dava arkadaşımı, her evladımı
en içten sevgi ve saygıyla kucaklıyorum.
Partimizin kurucusu Merhum Başbuğumuz Alparslan
Türkeş Bey başta olmak üzere, milli mücadele kahramanlarına, tüm vatan ve dava
şehitlerimize Cenab-ı Allah'tan rahmet diliyor, hepsini minnet hislerimle
anıyorum.
Sizleri Yüce Allah'a emanet ediyorum.
Her anınızda Cenab-ı Allah'ın buyrukları olsun,
Peygamber efendimizin şefaati sizlerle bulunsun.
Yolunuz, bahtınız ve alnınız açık olsun.
Sağ olun, var olun.
Ne Mutlu Türküm diyene.