KÖŞE
YAZILARI / 2013-03-04 09:47:22
Kurt,
büyümekte olan yavrusuna hayatı öğretiyormuş. Bir tepeye çıkmışlar. Aşağıda
yayılan koyun sürüsünü göstermiş ve anlatmış:
-Bak
yavrum şu gördüklerin koyundur. Etleri çok lezzetlidir. Yakalaması da kolaydır.
Yavru
kurt lafa girmiş ve çobanı göstererek, onun kim olduğunu ve ne yaptığını
sormuş. Kurt, çobandan uzak durmasını, elindeki değneğin çok can yaktığını sıkı
sıkı tembihlemiş.
Bu
sırada yuvru kurdun dikkatini sürünün köpeği çekmiş.
-Şu bize
benzeyen bir şey var orada, o ne yapıyor?
Kurt,
derin bir of çekmiş ve anlatmış: Ah yavrum, bizi asıl perişan eden işte o bize
benzeyip de bizden olmayandır.
Hazmettirme
aracı
Ekonomi
Bakanı Zafer Çağlayan'ın eski ülkücü kimliğini öne çıkararak, İmralı canisi ile
yapılan görüşmeleri ve yıkım sürecini savunma çabasını gazetelerden okuyunca,
aklıma daha önce de yazdığım bu hikaye geldi.
Önce
genel bir değerlendirme yapalım: Bu eski ülkücülük nasıl bir şeyse, AKP'nin
sıkıştığı, ifşa olduğu, gerçek niyetini gizleme gereği hissettiği her yerde
imdada yetişiyor. İstisnaları olsa da, "eski ülkücü" denilince
veya biri kendisini böyle tanımlayınca anlıyoruz ki AKP sıkışmış ve acil olarak
stepneye ihtiyaç duyuyor. Ve ne acıdır ki, eski ülkücülük AKP'nin hazmettirme
aracına dönüşmüştür. 12 Eylül 1980'in yeni versiyonu olan 12 Eylül 2010
referandumu öncesinde yaşananlar hafızalardadır. Ne kadar etkili oldular
bilinmez, ama bu kimliği kullanarak bu sürece destek verenlerin, bugün
yaşananlar karşısında ne düşündüklerini, hangi ruh halinde olduklarını
gerçekten merak ediyorum.
Ülkücünün
eskisi yenisi olmaz
Kesin
olan bir şey var ki, kendini "eski ülkücü" diye tanımlayanların,
artık ülkücülükle uzaktan yakından bir ilgilerinin kalmadığıdır. Zira,
ülkücünün eskisi yenisi olmaz. Bir insan ya ülkücüdür, ya değildir. Bu tespite
itirazı olanlar, şu soruya da dürüstçe cevap vermek zorundadırlar. Ülkücülük
yanlış bir şeyse, niye eskisi olmayı bile bir şeref sayıyor ve bunun üzerinden
geçinmeye çalışıyorsunuz? Bu ne yaman çelişkidir ki, bu "eski
ülkücüler" ne bu kimliklerinden vaz geçiyorlar, ne de stepne olmaktan
kurtulabiliyorlar. Anlaşılan o ki, bu muhteremler hangi makama gelirlerse
gelsinler, hangi partide olurlarsa olsunlar, çocuklarına, torunlarına
bırakacakları en değerli, en şerefli şey "eski ülkücü" kimliğidir.
Hatta, eski ülkücülük geçmişini vicdan muhasebesinin artı hanesine yazdıklarını
ve bunda bir teselli aradıklarını söylemek de haksızlık olmayacaktır.
Büyük
telaş
Bu genel
değerlendirmeden sonra, gelelim sayın Çağlayan'ın söylediklerinden
anladıklarımıza: İmralı canisi ile BDP'lilerin görüşme tutanaklarının sızması
AKP-PKK işbirliğini bütün yönleriyle ifşa etmiştir. Türk milleti bu partinin
nereden gelip nereye gittiğini artık anlamıştır. Bebek katili ile koalisyon
kurmayı hazmettirmek neredeyse imkansızdır ve haliyle AKP büyük bir telaş
içindedir. Bir şeyler yapmak gerekiyor. Her AKP'li elinde hangi güç, hangi
imkan varsa seferber ediyor. O kadar ki, sayın başbakan bu yıkıma karşı
çıkanları açık ve aleni şekilde tehdit etmiştir. Bu noktada eski ülkücülere
yine iş düşüyor. Sayın Çağlayan'ın eski ülkücü kimliğini öne çıkararak
söylediklerinin bizim için bundan başka bir önemi ve anlamı olamaz.
Köken
siyasetini AKP yapıyor
Kendisi
her ne kadar yıllarca söyleyemediğini iddia etse de, biz sayın Çağlayan'ın Kürt
kökenli olduğunu zaten biliyorduk. Eski ülkücüyken de biliyorduk. Bilgiye
çok kolay ulaşılan bir çağdayız. Sayın başbakan dahil, hükümetin bütün
bakanlarının hangi kökenden oldukları internet sitelerinde ve gazetelerde
çarşaf çarşaf yayınlanıyor. Bizim için kimin ne kökenden olduğunun hiçbir önemi
ve değeri yok. Biz kökene değil yapılana bakarız. Köken siyaseti yapan,
Türkiye'yi 36'ya ayrıştıran AKP'nin kendisidir. Hüseyin Çelik parti sözcüsü
sıfatıyla basın toplantısı yapıyor ve yarım saat konuşuyor. Vermek istediği tek
mesaj var. O da CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun kökenini ilan etmek.
Silahla
olmadı, masa başında oluyor
Tam da
sayın bakanın söylediği gibi Türkiye önemli bir dönemden geçiyor ki, artık var
olma, yok olma noktasındayız. Sayın bakan bakanlar kurulunda yapılan
görüşmelerden biliyor, biz de Türkiye'de yaşananlardan biliyoruz.
Sayın
Başbakan büyük bir cesaret gösterdiği doğrudur. Gerçekten de ülkeyi bu kadar
açık ve aleni şekilde lime lime etmek büyük cesarettir. Türkiye'nin barış
sürecini sağlamasının ekonomik ve sosyal açıdan çok şey getireceği muhakkak da,
bu yöntemle, bu gidişle ortada Türkiye kalır mı? Terör, bir partinin değil, tüm
Türkiye'nin meselesidir. Nitekim, tüm Türkiye bir araya gelerek bu meseleyi
çözmüş ve AKP'ye huzurlu bir ülke teslim etmişti. Terör durdu, ama AKP
durmadı ve yola devam etti. Canlandırdı, büyüttü ve bu noktalara getirdi.
Silahla olmayan, masa başında oluyor.
Türk
milliyetçiliği
Şimdi
gelinen noktada kafatasçı milliyetçiliğin ötesine geçmek lazımmış. Sayın bakan
PKK ve BDP'yi kastediyor olmalı. Kafatası milliyetçileri Habur'da törenle
karşılandı, Oslo'da masaya oturuldu, İmralı'da pazarlık yapıldı. Aksi halde
ülkücülerin kafatasçı olmadıklarını, bir eski ülkücü olarak en iyi sayın bakan
bilir.
Nitekim
bugüne kadar ülkücülerin içinde kafatası milliyetçisi olanı hiç görmedik ve
duymadık. Bunun ispatı bizzat sayın Çağlayan'dır. Aksi olsaydı hiçbir zaman
ülkücü olamazdı. Eski bir ülkücü olarak milliyetçiliğe hala sahip çıkmak güzel
de, "Türkiye milliyetçiliği" sözünden kastedilen nedir? Türkiye bir
coğrafyanın adıdır. Coğrafyanın milliyetçiliği olmaz. Türkiye ismi Türk'ten
geliyor. Dolayısı ile "Türk milliyetçiliği" bütün Türkiye'yi
sahiplenmek ve kucaklamaktır. Sizi bilmem, ama bizim milliyetçiliğimiz dün
böyleydi, bugün de böyle, yarın da böyle olacak.
ORHAN KARATAŞ