SİYASET / 2013-03-19 11:56:11
MHP Lideri
Devlet Bahçeli, bebek katili ile masaya oturulmasına sert tepki göstererek,
''Sizin doğrunuz Öcalan'ın doğrusu olsun, bizim doğrumuz Türk milletidir.Sizin
piriniz Öcalan, rehberiniz PKK, bölünme trafonuz Kandil olsun; bizim yeminimiz
Türk milletinin varlığı korumak ve Türkiye'nin bölünmez bütünlüğünü sağlama
almaktır.İkazla bildiririm ki, Milliyetçi Hareket Partisi ve Türk milleti son
sözünü henüz söylememiştir'' dedi.
Partisinin grup toplantısında konuşan
Bahçeli,''Tekraren ifade ediyorum; Milliyetçi Hareket Partisi çözüm süreci
denilen, çözülme ve çöküş planına karşıdır, her daim kararlılıkla karşı
duracaktır.Türk devletinin kolonlarını devirmeye, Türk milletinin maddi ve
manevi hazinesini çarçur etmeye, milli kimliğini bölücülük alevinde yakmaya
kalkışanlar; Milliyetçi Hareket Partisi olduğu sürece kabusu yaşayacaklar,
seraba batacaklar, hayal balonu kafalarında patlayacaktır'' diye konuştu.
Bahçeli,''Terör kurmak ve terörist
olmakla suçlanan genelkurmay başkanları, ömür boyu ceza teklifiyle eziyete ve
hukuksuzluğa uğrarken, gerçek teröristbaşı sözde çözüm ve barış ortağı olarak
takdim edilmiş, mesajları kamuoyuna hevesle aktarılmıştır. Diyebilirim ki,
Başbakan Erdoğan, İmralı canisiyle yürüttüğü pazarlıkların ana teması olan
"Al Başkanlığı, Ver Özerkliği" takasına yeni halkalar eklemiştir.Bu
çerçevede görünen gerçek şudur: "Al PKK'yı, Al Özerkliği, ne Yaparsan Yap
TSK'yı" "Çıkar PKK'yı, İçeri At TSK'yı" "Kurtar PKK'yı,
Mahkûm Et TSK'yı"Olan budur, tüm gelişmelerin istikameti buraya doğru
gitmektedir'' dedi.
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı
Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında hükümete ağır eleştiriler
yöneltti. Bahçeli, ''Terör kurmak ve terörist olmakla suçlanan genelkurmay
başkanları, ömür boyu ceza teklifiyle eziyete ve hukuksuzluğa uğrarken, gerçek
teröristbaşı sözde çözüm ve barış ortağı olarak takdim edilmiş, mesajları
kamuoyuna hevesle aktarılmıştır. Diyebilirim ki, Başbakan Erdoğan, İmralı
canisiyle yürüttüğü pazarlıkların ana teması olan "Al Başkanlığı, Ver
Özerkliği" takasına yeni halkalar eklemiştir.Bu çerçevede görünen gerçek
şudur: "Al PKK'yı, Al Özerkliği, ne Yaparsan Yap TSK'yı" "Çıkar
PKK'yı, İçeri At TSK'yı" "Kurtar PKK'yı, Mahkûm Et TSK'yı"Olan
budur, tüm gelişmelerin istikameti buraya doğru gitmektedir.Sekiz kamu
görevlimizin KCK ve PKK militanlarının serbest kalması karşılığında ve bu
meyanda yapılan pazarlıklar sonucunda bırakıldıkları iyice görülmüştür.Bundan
sonra KCK ve PKK'lıların kafileler halinde salıverileceği netleşmiştir ki, bir
grup KCK'lı da aceleyle bırakılmıştır. Başbakan Erdoğan PKK'yla birlikte, Türk
milletine ve Türk ordusuna tuzak kurmakta, kara çalmakta ve değirmen gibi
öğütmektedir'' dedi.
''AKP HÜKÜMETİ 10 YILDA ÜLKEMİZİ YANGIN
YERİNE ÇEVİRDİ''
Sözlerine, ''Türkiye'nin değişik ebat ve
nitelikteki meseleleri üst üste birikerek kalın, katı ve çok katmanlı bir
tabakaya dönüşmüş durumdadır.Hepimizi yakından ilgilendiren hadiselerin seyri
umut verici değildir.Gündeme yansıyan vakalara, haberlere, beyanatlara ve
bildik aktörlere bakıp topluca yoruma tabi tutulduğunda her şey tüm
çıplaklığıyla görülecek ve anlaşılacaktır'' diyerek başlayan Bahçeli,
''Hakikaten de Türk milleti güçlenmiş, ittifaklarını genişletmiş ve uygun
propaganda kanalları bulmuş hain niyetlerin hedefindedir.Tıpkı bir piramidi
andıran ve yukarıdan aşağıya doğru genişleyen kötü ve zalim emeller,
varlığımızı ve birliğimizi yıkmak için durmaksızın, beklemeksizin,
yorulmaksızın faaliyettedir.Türkiye kanama geçirmekte, pansuman tedaviler,
ayaküstü müdahaleler artık fayda vermemektedir.AKP hükümeti 10 yılda ülkemizi
yangın yerine çevirmiş, ayrımcılığa prim vermiş, bölücülüğü şevklendirmiş,
yanlışı kurumsallaştırmıştır.Rotasını şaşıran, her yönden iflas eden, milli
kimlikle yolunu çoktan ayıran Adalet ve Kalkınma Partisi; Türkiye'yi kapkara,
zehirli sarmaşıklarla çevrili bir sürecin içine getirmiştir.-Biliniz ki,
Türkiye böyle gidemeyecektir.Unutmayınız ki, Türkiye bu şekilde ayakta
kalamayacaktır.Türk milleti bu siyasi zihniyetin elinde daha fazla hırpalanmayı
ve acımasızca sindirilmeyi hak etmemektedir.Bu itibarla, önümüzdeki yıl
yapılacak Mahalli İdareler Seçimleri bir fırsattır, bir dönüm ve tarihi karar
anına tekabül etmektedir.Elbette bu bilince sahip olduğumuz için
çalışmalarımızı her düzeyde ve her alanda yoğunlaştırarak, aziz milletimizle
coşku içinde buluşuyor, görüşüyor ve partimizin belediye başkan adaylarını
birer birer açıklıyoruz'' dedi.
''KARADENİZ'İN VAKUR VE TERTEMİZ
İNSANLARINDAN YOĞUN BİR İLGİ VE YAKINLIK GÖRMEKTEN SON DERECE MUTLU OLDUK''
Bahçeli, ''Geçen hafta bu kapsamdaki
çalışmalarımız çok yoğun ve verimli geçmiştir.Önce Kocaeli ilimizin Darıca
ilçesine giderek hepimizin gıpta ettiği sevgi ve heyecan seline şahitlik
ettik.Burada belediye başkan adayımızı Darıcalı kardeşlerimin huzurunda ilan
ettik ve başarmaktan başka çaremiz olmadığını gösterdik.
Geçtiğimiz hafta sonunda da Ordu,
Giresun ve Trabzon'da bulunarak aziz vatandaşlarımızla ve değerli dava
arkadaşımızla bir araya geldik, dertleştik, hasret giderdik.
Belediye başkan adaylarımızı gururla,
ümitle ve çok şeyler bekleyerek duyurduk ve başarıdan başka seçeneğimiz
olmadığını yeniden gösterdik.
Karadeniz'in vakur ve tertemiz
insanlarından yoğun bir ilgi ve yakınlık görmekten son derece mutlu olduk.
Milli ruh, milliyetçi şuur ve birlikte
yaşama inancı çok şükür Karadeniz'den güneş gibi parlamaktadır.
Samsun'da, Ordu'da, Giresun'da,
Trabzon'da gördüğümüz manzaralar, verilen mesajlar, edindiğimiz izlenimler bunu
göstermektedir.
Karadeniz Bölgesinde yaşayan kardeşlerim;
- Türk bayrağına tavizsiz sahip çıkmaktadır.
- Türk kimliğine bağlılıkla yaklaşmakta, milli ve manevi değerleri
kem gözlerden sakınmaktadır.
- Türk milletinin bölünmesine, Türk milletinin etnik kimlik
siyasetiyle parçalara ayrılmasına kesinlikle müsamaha göstermemektedir.
Karadeniz gelişmelerden rahatsızdır,
AKP'nin bölücü teröre alan açan, milli varlığa hazımsızlıkla yoğrulmuş
politikalarından son derece memnuniyetsizdir.
Kardeşlik Karadeniz'in son ve
vazgeçmeyeceği kararıdır.
Türkiye'nin ülkesi ve milletiyle
bölünmez bütünlüğü Karadeniz'in değişmeyecek, düşmeyecek ve geri tepmeyecek
iradesidir.
Karadeniz'deki milli dalga,
Karadeniz'deki milli infial ve Karadeniz'deki milli duruş imrenilecek ve takdir
edilecek bir düzeydedir.
İnşallah önümüzdeki Mahalli İdareler
Seçimlerinde Karadeniz AKP'ye haddini bildirecek, gününü gösterecek ve milli
uyanış çığıyla bu zihniyeti boğup atacaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi, Mahalli
İdareler Seçimleri'ne çok sıkı, çok kararlı ve çok hevesli bir şekilde
hazırlanmakta, önce yerel yönetimlerde, arkasından merkezi yönetimde iktidar
olmayı amaçlamaktadır.
24 Ocak 2013 günü Söğüt'ten
başlattığımız çalışmalarımızı, 30 Mart 2014 tarihine kadar arttırarak, her yere
ulaştırarak ve mutlaka da başarıyla taçlandırarak sürdüreceğiz ve
yaygınlaştıracağız.
İnancım ve beklentim odur ki;
Mahalli İdareler Seçimleri Türk
milletinin uyanışına sahne olacaktır.
Arkasından yapılacak Cumhurbaşkanlığı
Seçimiyle AKP'ye bir uyarı verilecektir.
Ve normal zamanı 2015 yılının Haziran
ayı olan Milletvekilliği Genel Seçimleriyle de AKP iktidardan uzaklaştırılacaktır.
Gelişmeler, gidişatın boyutu, hamd olsun
buna işaret etmektedir.
AKP, iktidardan düşecek, iktidarı
kaybedecek ve doğruca Yüce Divan'a gidecektir.
Yapılanların hesabı, çekilen
sıkıntıların ve verilen tahribatların ağır bilançosu inşallah teker teker
AKP'den sorulacak, sonuçta Türkiye nefes alarak huzur, güvenlik, esenlik ve
istikrara Allah'ın izniyle kavuşacaktır'' açıklaması yaptı.
''TÜRKLÜK HEPİMİZİN KAYNAĞI, KÖKENİ VE
KAYNAŞTIRICI BAĞIDIR''
Bahçeli, şunları söyledi: ''Millet
dediğimiz muazzam beşeri gerçekliği kalabalıklardan, hedefsiz yığınlardan,
anonim topluluklardan ayıran ve farklılaştıran en temel husus; dün ve bugün
perspektifine haiz olması, ilave olarak yarınlara ulaşma kararlılığı
taşımasıdır.
Aynı zamanda millet; anlık gelişmelerin,
spontane olayların, tesadüfen kurulmuş ilişkilerin bir eseri ve sonucu
değildir, olmamıştır.
Müştereken ve gönüllü şekilde bir araya
gelmiş, ortak değerler ekseninde gelecek tasarımını, gelecek vizyonunu ve
gelecekte yaşama inancını fedakârlıklarla somutlaştırmış fertlerden bir millet
oluşmuştur.
Millet; dünüyle, diliyle, dilekleriyle,
diniyle, direnciyle, değerleriyle bir anlam kazanmıştır.
Bu kapsamda söylemek lazımdır ki, aziz
milletimiz; önce Cenab-ı Allah'ın bir lütfu, arkasından da tarihin her devrinde
olgunlaşan, temelleri derinlere inen ve kapsayıcı bir özelliği bulunan
sosyolojik, kültürel, psikolojik, ekonomik ve siyasi varlık olmuştur.
Bizim, coğrafyamızı
değiştiremeyeceğimize, tarihimizi inkar edemeyeceğimize ve köklerimizi yok farz
edemeyeceğimize göre, millete sahip çıkmaktan, milleti yaşatmaktan başka
seçeneğimiz olmadığı açıktır.
Türk milletine mensubiyet hepimiz için
gurur vesilesi olduğu kadar, kardeşliğini korumak, hayat ve varlık haklarını
savunmak bir vefa ve şeref meselesidir.
Biliyoruz ki, Türk milletinin tarihi
mevcudiyeti, üzerinde yaşadığı vatan coğrafyasıyla, birlikte yaşamasını teminat
ve güvenceye alan zengin milli kültürüyle, acılara birlikte göğüs germe
şuuruyla, başarılara beraberce tutunma tercihiyle ve gelecekte de bir ve bütün
halinde var olma ülküsüyle sağlamlaşmıştır.
Bundan da geriye dönüş yoktur.
Tüm karşı çıkış ve itirazlara rağmen,
Türk milleti vardır, var olacaktır.
Türklük hepimizin kaynağı, kökeni ve
kaynaştırıcı bağıdır.
İsimsiz millet inşa etmeye, Türklüğü
geriye çekmeye, Anayasa'dan atmaya, mazimizi istismar edip süreç sözleriyle
sündürmeye kimsenin, hele iktidar anlayışının hiç hakkı yoktur.
Türk milleti cephelerde, muzaffer
günlerde, yenilgilerde, hayal kırıklıklarında, hayatın ve zamanın her bölümünde
varlığını teyit ederek, güçlendirerek, üzerinde oynanan oyunları peş peşe boşa
çıkararak bugünlere gelmiş, bugünlere intikal etmiştir.
Şu günkü emanetten, şu günkü mirastan
etnikçi siyasetle, bölücü cüretle, üstelik küresel planlara yardım ve
yataklıkla taviz verilemez, geri adım atılamaz ve atılmayacaktır.
Yemen'e, Galiçya'ya, Arap Yarımadası'na,
Afrika'nın büyük bölümüne, Kafkaslar'a, Balkanlara, Çanakkale'ye ve kurtuluş
mücadelesinin her sayfasına dikkatlice bakanlar, özenle inceleyenler, Türk
milletinin nerelerden ve hangi badirelerden geçerek bugünlere geldiğini
göreceklerdir.
Biz milletçe ağır saldırıları
püskürterek, komploları ezerek, işbirlikçileri bozguna uğratarak, işgalcileri
ve istilacıları yenilginin içine gömerek, tabii olarak varlık ve birlik
haklarımızı şehadet şerbetinden kana kana içerek koruduk ve kanat gerdik.
''ÇANAKKALE, TÜRK MİLLETİNİN NABIZ ATIŞI,
CAN EVİ, VİCDAN SENEDİ, ŞAHDAMARIDIR''
En başta Çanakkale'de yaşanan destan,
inancın gülleye, imanın ateşe ve vatan sevgisinin mermiye galebe çalmasıyla
şekillenmiş ve tescillenmiştir.
Allah'a ne kadar şükretsek azdır ki, dün
98'nci yıldönümünü andığımız Çanakkale Deniz Zaferi, en kesif orduların
maskaraya döndüğünün ve en modern savaş gemilerinin etten bir duvara çarparak
denizin dibine battığının adeta özetidir.
Türk milleti topyekûn Çanakkale'de ayağa
kalkmış, doğudan batıya, kuzeyden güneye herkes sömürge namlusuna ve
düşmanların kanlı hesaplarına hak ettiği dersi vermiştir.
Hafta sonunda Trabzon'da yaptığım bir
konuşmada da belirttiğim üzere;
Çanakkale ile milletçe kahraman olduk ve
kahraman millet unvanını yüzbinlerce kefensiz halde yatan şehitlerimizle bir
kez daha teyit ettirdik.
Bu nedenle, Çanakkale, bizim için bir
coğrafi bölgenin adından önce, her karış toprağına bir yiğidin, bir vatan
evladının sere serpe uzandığı dünyanın en büyük şehitliğidir.
Çanakkale, yalnızca bir ordunun verdiği
ihtişamlı bir mücadele değil, binlerce yılda yoğrulmuş asil Türk milletinin,
maddi ve manevi bütün güçleri ile gerçekleştirdiği bir var oluş savaşıdır.
Çanakkale, dönemin en büyük küresel
gücüne karşı, bir karış bile vermemek için, kanı ve canı ile vatan topraklarını
mühürleyen Türk milletinin varlık mücadelesidir.
Bizler bu eşsiz, dua ve şükranla
andığımız mücadele ruhunun varisçileriyiz.
Çanakkale'yi geçilmez yapan,
Çanakkale'yi yenilmez kılan ve Çanakkale'yi zirveleştiren Türk milletinin
bağımsız yaşama duygusu, esarete tahammülsüz tutumudur.
Asırlarca topraklarımızda gözü olanlar,
asırlarca Türklüğü silmeye ve sürmeye çırpınanlar, Çanakkale'de millet gücüyle,
iman kudretiyle ve milliyetçi heyecanlarla kalbura çevrilmiş, yerle bir edilmiş
ve yerin dibine geçirilmiştir.
Teslimiyetçiler Çanakkale'yi
anlamayacaklardır.
Çözümcüler, bölücüler, eşbaşkanlar,
teröristler ve elbette hainler Çanakkale'yi göremeyecekler ve
bilemeyeceklerdir.
Çünkü Çanakkale, Türk milletinin nabız
atışı, can evi, vicdan senedi, şahdamarıdır.
Çünkü Çanakkale, tek dişi kalmış
canavarın kuyruğunu kıstırarak def olup gittiği yerin adıdır.
Çünkü Çanakkale, kınalı kuzuların
şehadet ipine sımsıkı sarılarak, asalet, fazilet, ahlak, maneviyat ve vatan
mücadelesi verdikleri mehabet dolu hatıraların toplamıdır.
''SÖYLER MİSİN SAYIN BAŞBAKAN, ASIL SEN
KİMİ KANDIRMAYA VE MANİPÜLE ETMEYE ÇALIŞIYORSUN?''
Başbakan Erdoğan, dün yaptığı bir
konuşmasında çok ilginç bir şekilde; Çanakkale'yi anlamayan milleti de,
milliyeti de, milliyetçiliği de anlayamaz açıklamasında bulunmuştur.
Son derece hayret verici biçimde, millet
ve milliyet şuurunun daha ileriye taşınmasından bahsetmiştir.
Ve yine bu konuşmasında, kendilerinin
milliyetçilik anlayışlarının çerçevesinin Çanakkale'de çizildiğini ifade etmiş,
milliyetçiliğin şehitlere sahip çıkmak olduğunu belirtmiştir.
Türk milleti böylesine gelgitleri olan,
böylesine kafası karışık, böylesine bayatlamış, diliyle kalbi arasında
böylesine uçurumlar olan birisini ne görmüştür, ne de yönetimi altında
bulunmuştur.
Yeri gelmişken herhalde kendisi, şu
sorularımızın cevaplarını vermekten de kaçmayacaktır, kaçamayacaktır.
Sayın Başbakan, her türlü milliyetçiliği
ayaklar altına alan sen değil miydin?
Türklükle karşıma gelmeyin diyen sen
değil miydin?
Türk milletini 36'ya bölme çabasından
sakınmayan, Çanakkale önlerine gelen emperyalistlerin torunlarıyla Türklüğe ve
milliyetçiliğe eşgüdüm halinde ve işbirliği içinde savaş açan sen değil miydin?
Ne oldu da, Çanakkale'de millet,
milliyet ve milliyetçilik konusunda ahkâm kesmeye, nasıl anlaşılacakları
üzerinde kafa yormaya başladın?
Bunlarla da yetinmeyen Başbakan,
sömürgeci saflarda, haçlıların nam ve hesabıyla Çanakkale önlerine gelen
bazılarının, ezan sesini duyunca, kandırıldıklarını ve aldatıldıklarını
gördüklerini iddia etmiştir.
Ve bunların, hemen silahı bırakarak, "Biz
Osmanlıya karşı savaşmayız, biz Müslüman kardeşlerimize karşı savaşamayız"
dediklerini nakletmiştir.
Söyler misin Sayın Başbakan, asıl sen
kimi kandırmaya ve manipüle etmeye çalışıyorsun?
Kutsal topraklarda yabancıların
kışkırtmasına kapılarak ecdadımıza ihanet edenleri, emperyalistlerle bir olup
kuyumuzu kazanları, arkamızdan vuranları unutalım, boşverelim mi istiyorsun?
İslam coğrafyasında Osmanlı'ya yapılan
itirazları, yabancılarla ittifak kurup da önümüze taş koyanları görmezden
gelelim, bir kenara koyalım mı diyorsun?
İslam sancağını Haçlılara cephe alarak
kanı pahasına taşıyan Müslüman Türk milletine yapılan ihanetlere, ne yapalım
olan olmuş bir kere bahanesiyle anlayış mı göstermemizi bekliyorsun?
Sorarım sana, masumları katletmek,
canları almak, özgürlükleri sabote etmek, işgale cevaz vermek İslam'ın
neresinde vardır?
Cihat ve gazayı rehber edinmiş Müslüman
milletimiz, düşmanı dost, katili kardeş, hainlikleri sıradan gören omurgasız,
iradesiz, ilkesiz, tarihsiz, köksüz, şahsiyetsiz, sinmiş bir kalabalık mı
olsun?
Dilinin altındaki bakla bu mudur?
Bize söylemeye çalıştığın bu sefil
düşünce midir?
Düşmanlıklar elbette ilelebet yaşamaz,
yaşamamalıdır.
Ancak tarihten, yaşanmışlıklardan ders
ve sonuç çıkarmış milletler tehlikenin ne taraftan geleceğini, asıl tehditlerin
nereden doğacağını bilecek ve buna göre geleceğini planlayacaktır.
Ve yine sorarım sana Sayın Erdoğan,
binlerce kilometre uzaktan kalkıp da Çanakkale önlerine kadar gelenlere, ne
işiniz vardı vatanımızda, zalimlerin yanında ne arıyordunuz demeyecek miyiz?
Bunları unutacak ve yutacak mıyız?
Sayın Başbakan Türk milletine yapılan
haksızlıkları sen unutabilir, küçümseyebilir ve yok farz edebilirsin.
Ama biz unutmadık, unutturmadık ve
unutmayacağız.
Şu işe bakınız ki, Başbakan Erdoğan
Çanakkale'de, aziz şehitlerimizin huzurunda, tüm Türkiye'nin önünde bir kez
daha yalan ve riyaya çakılmış kalmıştır.
Madem Çanakkale'yi anlamadan milleti,
milliyeti ve milliyetçiliği anlamak bu zihniyete göre mümkün değildir, o halde
Başbakan Çanakkale'de boşa kürek çekmiş, havanda su dövmüş ve gereksiz yere
patinaj yapmıştır.
Sayın Başbakan nafile yere çırpınma, sen
milliyetçiliği ve milleti bilmediğinden ve hatta hasım olduğundan dolayı,
Çanakkale'yi de anlayamazsın, Çanakkale'nin sırrına da eremezsin.
Çanakkale'de yükselen millet evlatları;
vatanı bölmeye, Türklüğü kovmaya, hürriyetimizi çalmaya çalışan alçaklara karşı
kanlı gömlekleriyle mücadele etmişler, ülküleriyle devleşmişlerdir.
Senin ise giydiğin gömleğinin önünde
ABD, arkasında AB, bir yanında Barzani, diğer yanında Öcalan ve PKK yazarken,
nasıl olur da Çanakkale'ye anlam yüklemeye, ne hakla çiğnediğin milliyetçiliği
kendine mal etmeye cüret edersin?
Türk milletini birbirine düşürmeye,
dayanışma ve kardeşlik rabıtasını hançerlemeye tam mesai içinde çabalarken,
neyin milliyetinden, kimin milletinden bahsedersin?
Seyit Onbaşı, 215 okka mermiyi senin
yolundan gittiklerine haddini bildirmek için kaldırmıştır.
Tophaneli Yüzbaşı Hakkı, senin ve
hükümetinin şevkle planlarına dâhil olduğu küresel mihrakları mayınlamak için
hasta halinde Nusret Mayın Gemisiyle denize açılmıştır.
Ezineli Yahya Çavuş, senin peşinden
sürüklendiklerine fırsat vermemek için yaralı bacağıyla düşmana Çanakkale'yi
dar etmiştir.
''BAŞBAKAN ERDOĞAN, ŞEHİDE KELLE DERKEN;
BİZ, "ŞEHİTLER ÖLMEZ VATAN BÖLÜNMEZ" DİYORDUK''
Gazi Mustafa Kemal, senin ve hükümetin
gibi içimizi karıştırmaya, kardeşliğimizi bozmaya, birliğimizi sarsmaya ve
millet varlığını imha etmeye kalkışanlara sur olan askerlerine, "Ben
size ölmeyi emrediyorum" komutunu vermiştir.
Çözüm süreci işportasında Türk milletini
kelepir fiyatla devretmeye girişenlerin, kıyılarımızı kirleten düşmanların
bugünkü uzantılarıyla müzakere edenlerin, samimiyetle anlayacakları ve
kabullenecekleri bir yer değildir Çanakkale.
Ve elbette Çanakkale, İmralı canisi ve
örgütüyle hayâsız bir biçimde sürdürülen çözüm süreci için dua istenecek,
destek talebinde bulunulacak ve manevi değerlerimizin istismarıyla gözleri
boyayacak bir yer de değildir, olmayacaktır ve inşallah da olamayacaktır.
Bize Çanakkale şehitlerine sahip çıkmadığımız
iftirasını da yüzü kızarmadan atan Başbakan bilsin ki;
Türk tarihinin herhangi bir kesintinde
millet ve vatanı için mübarek kanlarını akıtan aziz şehitlerimiz bizim her
şeyimiz, vazgeçemeyeceğimiz sevdamız, yeri dolmayacak eşsiz ve yüksek emanetlerimizdir.
Başbakan Erdoğan, şehide kelle derken;
biz, "Şehitler ölmez vatan bölünmez" diyorduk.
Başbakan Erdoğan şehitlerin
kanlılarından, katillerinden medet umarken, manevi hatıralarını bir bir
çiğnerken, biz şehitlerimizin haklarını her şeyimizle savunuyorduk.
Şehitleri istismar ettiğimizi, kandan
beslendiğimizi, morg önlerinde beklediğimizi, Fatiha bilmediğimizi, ölümlerden
geçindiğimizi çirkince ifade ederken, biz dualarla şehitlerimizi omuzlara
alıyor, tekbirlerle son yolculuklarına uğurluyor ve acılarını yüreklerimizde
duyuyorduk.
Başbakan şehit kanları oluk oluk
akarken, evlatlarımızı toprağa sokan alçaklarla, rezillerle, canilerle pazarlık
masaları kurmuş, sözde barış çubukları içmiştir.
Dün Çanakkale önlerinde dünyayı başımıza
yıkmayı amaçlayanların üç nesil sonraki evlatlarıyla kol kola girmiş, kanlı
projelerin eşbaşkanlık görevini üstlenmiştir.
Şundan eminiz ki, bugünkü siyasi
zihniyetin temsilcileri dün Çanakkale'de bulunsaydı, düşman saflarında Müslüman
Türk milletine mermi sıkar, top atar ve ölüm kusardı.
Başbakan Erdoğan ne şehidi bilir, ne
şühedanın hakkını koruyabilir.
Ne milletin ismini itiraf eder, ne de
milliyete kafası basar.
Bunun için diyorum ki, Sayın Başbakan
senin tarafın, kimden yana olduğun ve kimlerin ekmeğine yağ sürdüğün tam olarak
belli ve belirgin olmuştur.
Milliyetçi Hareket Partisi,
şehitlerimizin emanetçisi, Türklüğün bekçisi, milliyetçiliğin bereketli
sancağı, Türk milletinin hizmetkârı ve Türkiye'nin son şansı olarak senin ve
hedeflerinin muarızıdır.
AKP ise Çanakkale'de durdurulanların
elçisi, Sakarya'da tekmelenenlerin ileri karakolu, Dumlupınar'da kovulanların
ta kendisidir.
Kararlılıkla yeniden söylemek isterim
ki, manevi huzurlarında, Türk milliyetçileri adına, Çanakkale'deki bütün
kahramanlarımızın mukaddes hatıralarını saygıyla yâd ediyor, hepsine, en derin
hayranlık ve sadakat hislerimle Cenab-ı Allahtan rahmet diliyorum.
Çanakkale ruhunun rehberimiz olduğunu,
gösterilen cesaret örneklerinin ve fedakârlık bilincinin başlıca kaynağımız ve
ilhamımız olduğunu açık yüreklilikle ifade etmeyi manevi bir borç olarak
görüyorum.
''NEVRUZ, ASIRLAR EVVEL YAKILAN ERGENEKON
ATEŞİNİN KIVILCIMIDIR''
İki gün sonra baharın gelişini haber
veren Nevruz Bayramı'nı milletçe kutlayacağız ve milletçe bu günü paylaşacağız.
Takdir edeceğiniz üzere, tarihi ve
kültürel kökleri bakımından Türk milletine mal olan ve Türk milletinin bir
değeri haline gelen Nevruz, yüzlerce yıldır kutlanmaktadır.
Türk kültürü gerçek anlamda, kardeşlik
duygularını, yardımlaşma, dayanışma hasletlerini ve kaynaşmanın her türlüsünü
tavsiye ve tescil etmektedir.
Nevruz da bizim bir kültür değerimizdir,
asırlarca milletimize baharın doğuşunu müjdeleyen iftiharımızdır.
Bu Bayram'ın yalnızca bir mevsim değişimi
olarak yorumlanması bir tarafını eksik ve yetersiz bırakacaktır.
İşin aslına bakarsınız, Nevruz baharın
doğum haberi olduğu gibi, bolluğun, bereketin, barışın ve huzurun da mesajıdır
ve bu şekilde anlaşılmalıdır.
Nevruz, kavuşmanın, paylaşmanın, engin muhabbetin,
hoşgörü ve sevginin gür akan ve debisi yüksek milli ve manevi nehridir.
Bu nehirde bin yıllık kardeşliğimiz
akmaktadır.
Bu nehirde Türk milletinin özü ve
hatıraları şarıldamaktadır.
Bu nehirde Türk'ün tarihi ve emanetleri
yüzmektedir.
Nitekim bu nehirde kir akmaz, kötü niyet
görülmez, pas olmaz, girdap bulunmaz ve kesinlikle bulunmayacaktır.
Bir diğer açıdan vurgulamak isterim ki,
Nevruz, büyük milletimizin özgürlük ve hükümranlığının kaynağı, daha da ötesi,
asırlar evvel yakılan Ergenekon ateşinin kıvılcımıdır.
Nevruz Bayramı'nın aslına sadık olarak
kutlanması, yeniden maddi ve manevi anlamda diriliş ve doğruluşa vesile olması
en samimi dileğimdir.
Bu vesileyle tüm vatandaşlarımızın
Nevruz Bayramı'nı şimdiden tebrik ediyor, anlamına uygun olarak kutlanmasını
bekliyor ve bunu içtenlikle temenni ediyorum.
''TÜRKİYE'DE TÜM MİLLİ KURAL VE İLKELER
AŞINMIŞ VE ÇATALLAŞMIŞTIR''
Bu iyi ve olumlu düşüncelerimize rağmen
bu yıl ki Nevruz'un tamamıyla bölücü emellere ipotek ettirildiği, İmralı
canisinin hezeyan ve küstahlıklarına sahne olacağı şimdiden anlaşılmıştır.
Maalesef tüm olumlu ve samimi
görüşlerimiz, kutlanacak Nevruz Bayramı'nda sakatlanacak, katilden, eli kanlı
teröristten beklenen tılsımlı açıklamalar her şeyin önüne geçecektir.
Şu haliyle görünen gerçek üzülerek
söylemeliyim ki, budur.
Nevruz Bayramı'na henüz zaman varken,
AKP iktidarı geçtiğimiz Pazar günü PKK maşası BDP ve bölücü mihraklara ortam
açmış, kutlama yapmaları için ikramda bulunmuştur.
Merakım AKP milletvekili değerli
arkadaşlarımın, bu ortam içinde Nevruz Bayramı'nı hangi duygularla ve nasıl
kutlayacağıdır.
Başta İstanbul Kazlıçeşme olmak üzere,
İmralı canisinin posterleri artık hiçbir çekinme veya korku emaresi
gösterilmeden ulu orta asılmış, teröristbaşına özgürlük mesajları saygısızca
verilmiş, Kürt kökenli kardeşlerimize statü talebi dillendirilmiştir.
Ülkemizin değişik yerlerinde,
isyankârlar bölücülük kartelinin vahşi ve barbar piyonları millet ve devlete
alenen meydan okumuşlardır.
Verilen tavizler PKK ve yandaşlarını
şımartmış ve coşturmuş, adeta bağımsız Kürdistan provaları yapılmıştır.
Bu ortamda Türk bayrağı provokasyon
vasıtası olarak görülmüş, millet ve vatan değerlerini savunanlar provokatörler
olarak itham edilmiştir.
AKP'nin yönetimindeki Türkiye'de;
Türklük suç, milliyetçilik suçlu, millet
kusurlu, bayrak tahrik, Türkçe ayıp, vatan pay edilecek sahipsiz arazi olarak
görülür duruma gelmiş ve bu şekilde tanımlanmıştır.
Türkiye'de tüm milli kural ve ilkeler
aşınmış ve çatallaşmıştır.
Konuşmamın bu aşamasında şunu açıkça
ortaya koymak isterim ki, Kürt kökenli kardeşlerimize statü talebinde ve bunun
yanında İmralı canisine özgürlük çağrısında bulunmak bedbahtlıkla dahi izah
edilemeyecek kadar ölçüsüzlüktür.
En başta vurgulamak lazım gelirse, Kürt
kökenli kardeşlerimiz, milletimizin eşit, saygın ve yeri dolmayacak fertleri,
bin yıllık kardeşliğin mukaddes temsilcileridir.
Bugüne kadar neyde geride kalmışlar,
hangi eksiklikleri olmuştur?
Siyasete girmeleri mi engellenmiş, ülke
yönetimine katılmaları mı dikkate alınmamış, devlet yönetiminde bulunmaları ya
da sosyal ve ekonomik hayata girmeleri mi zorlaştırılmıştır?
Ülkemizin her yöresinde, iş kurmaları,
okumaları, seyahat etmeleri, yer tutmaları, meslek edinmeleri, yerleşmeleri,
sivil toplum kuruluşlarına girmeleri konusunda sorunları mı olmuştur?
Bürokrat, milletvekili, bakan, başbakan
ve hatta cumhurbaşkanı olmaları mı ertelenmiş, yoksa bunlar kendilerine çok mu
görülmüştür?
Holding kurmalarına, işadamı ve
girişimci olmalarına, üniversitelerde öğretim üyesi olarak görev almalarına
mani mi olunmuştur?
Gerçekten bunlara verilecek hiçbir
olumsuz cevap yoktur.
Bugüne kadar hiç kimse, kökeninden,
yöresinden ve anasının dilinden dolayı ayrılmamış, ayrımcılığa uğramamıştır.
Öyleyse bu kardeşlerimizin eksiklikleri
nedir, nelerden ibarettir?
Hangi konuda geri ve nelerde yetersiz
kalmışlardır?
Türk milletine mensubiyetten gurur duyan
kardeşlerim, bireysel eksende, hangi sosyal, siyasal ve ekonomik statüyü
istemişler de alamamışlar, neyi beklemişler de ulaşamamışlardır?
Bölücülerin Türk milletinin arasına
nifak sokmasına ne hadleri ve ne hakları vardır?
Bize göre, ülkemizin her yöresinde eşit
ve onurlu bir şekilde yaşayan Kürt kökenli kardeşlerimi sözde Kürt sorunu
nağmesiyle terörün peşine takmak, PKK'yı temsilcileri gibi sunmak en büyük
soysuzluktur.
İmralı canisi ve örgütü en fazla Kürt
kökenli vatandaşlarımın kanını akıtmış, canına ve malına kast etmiştir.
Şimdi de kalkıp, Nevruz'un bölücü ve
yıkıcı emeller çerçevesinde formüle edilmesi, buna hükümetin kolaylaştırıcı ve
rahatlatıcı adımlar atması Türk milletine yapılan en iğrenç kötülüktür.
''AKP, BEBEK KATİLİYLE YAPILAN
GÖRÜŞMELERİ SIKLAŞTIRMIŞ VE SÜREÇ DENİLEN İHANET ADIMLARINI HIZLANDIRMIŞTIR''
Görüldüğü kadarıyla, Başbakan Erdoğan,
başkan olabilmek, Türkiye'nin bölünme şifrelerini taşıyan küresel kanlı
projeleri hazmettirebilmek, Anayasa'nın ilk üç maddesini kaldırmak için
yapmayacağı bir şey olmadığını icraatları ve beyanlarıyla kanıtlamaktadır.
Bu zihniyetin gözünü kan, ruhunu hırs
bürümüştür.
AKP, bebek katiliyle yapılan görüşmeleri
sıklaştırmış ve süreç denilen ihanet adımlarını hızlandırmıştır.
Dün itibariyle, yeni bir BDP'li heyet
İmralı canisiyle görüşmüş, Kandil'den, Avrupa'dan ve partilerinden yazılan
cevabi nitelikli mektupları huşu içinde adrese teslim etmiştir.
Bölücü siyasetin duayenleri, AKP
icazetiyle, şehitlerimizi andığımız, Çanakkale Deniz Zaferi'ni idrak ettiğimiz
ve hatta Ergenekon Davasında müebbet ceza taleplerinin yağmur gibi yağdığı bir
günde, İmralı canisiyle buluşmuşlardır.
Başbakan Erdoğan Çanakkale'de
şehitlerimizi istismar ederken, az ötede teröristbaşıyla 3 BDP'linin
buluşmasını ve kucaklaşmasını ayarlamış, bölücü çöpçatanlığa soyunmuştur.
Terör kurmak ve terörist olmakla
suçlanan genelkurmay başkanları, ömür boyu ceza teklifiyle eziyete ve
hukuksuzluğa uğrarken, gerçek teröristbaşı sözde çözüm ve barış ortağı olarak
takdim edilmiş, mesajları kamuoyuna hevesle aktarılmıştır.
Diyebilirim ki, Başbakan Erdoğan, İmralı
canisiyle yürüttüğü pazarlıkların ana teması olan "Al Başkanlığı, Ver
Özerkliği" takasına yeni halkalar eklemiştir.
Bu çerçevede görünen gerçek şudur: "Al
PKK'yı, Al Özerkliği, ne Yaparsan Yap TSK'yı" "Çıkar PKK'yı, İçeri At
TSK'yı" "Kurtar PKK'yı, Mahkûm Et TSK'yı"
Olan budur, tüm gelişmelerin istikameti
buraya doğru gitmektedir.
Sekiz kamu görevlimizin KCK ve PKK
militanlarının serbest kalması karşılığında ve bu meyanda yapılan pazarlıklar
sonucunda bırakıldıkları iyice görülmüştür.
Bundan sonra KCK ve PKK'lıların
kafileler halinde salıverileceği netleşmiştir ki, bir grup KCK'lı da aceleyle
bırakılmıştır.
Başbakan Erdoğan PKK'yla birlikte, Türk
milletine ve Türk ordusuna tuzak kurmakta, kara çalmakta ve değirmen gibi
öğütmektedir.
Yazık ki, Türkiye çok kötü bir duruma
düşürülmüştür.
Türk milleti ihanetin tüm renk ve
yüzleriyle karşı karşıya kalmıştır.
İmralı canisiyle görüştükten sonra
açıklamalar yapan 3'ncü BDP heyeti, aziz milletimizin ve büyük ülkemizin
kimlerin, hangi niyetlerin eline kaldığını berrak şekilde yeniden göstermiştir.
Mudanya'dan İmralı'ya giden, Ataköy'den
de çıkan bölünme elçileri, teröristbaşının kanlı kalemiyle yazdığı mesajını
Türkiye'ye duyurmuşlardır.
''TÜRKİYE NE YAZIK Kİ İMRALI'DA YATAN BİR
TERÖRİSTİN AĞZINA BAKAR HALE GELMİŞTİR''
İmralı canisi de Başbakan gibi
Türkiyelilik zırvasıyla karanlık görüşlerini yanaşmaları aracılığıyla vermiş ve
her şeyin merkezine kendisini koyduğunu yeniden göstermiştir.
İmralı canisi özet olarak;
- Türkiye'nin demokratikleşmesini hedeflediğini,
- 21 Mart Nevruz Bayramında yapacağı çağrı için hazırlık yaptığını ve
bunun tarihi olacağını,
- Silah meselesini de hızla ve zaman kaybeden çözmek istediğini,
- Bunun için TBMM'den ve siyasi partilerden destek beklediğini,
- Geri çekilmenin ve sözde barışın kalıcı hale gelmesi için TBMM'nin
üzerine düşeni yapması gerektiğini ahlaksızca, ar damarı çatlamışçasına beyan
etmiştir.
İmralı canisinin birkaç gün sonra
yapacağı, AKP ve bölücü yandaşlarının merak ve heyecanla beklediği açıklama
için, bu sözler gerçekte ipucudur.
Türkiye ne yazık ki İmralı'da yatan bir
teröristin ağzına bakar hale gelmiştir.
Başbakan Erdoğan, canibaşının yıllardır
takipçisi olduğu hain isteklerine yapışmış, köle gibi tutunmuş ve her
değerimize bölücü mercekle bakar hale gelmiştir.
Türkiye'yi yöneten bu iktidar anlayışı
pandoranın kutusunu açmış, bölücü terör örgütüne ruhunun ve vicdanının tapusunu
bedelsiz devretmiştir.
Başbakan'ın ileri demokrasisi, gerçek
anlamda PKK demokrasisidir.
Başbakan'ın ustalık dönemi, hem
çılgınlık hem de PKK ustalığının garanti edilmesine hizmet etmektedir.
- PKK rest çektikçe AKP pusmaktadır.
- PKK sözde jest yaptıkça AKP mest olmaktadır.
- İmralı canisi mesaj verdikçe Başbakan sinmekte, saklanmakta, ağzını
dahi açamamaktadır.
Türk milleti böylesi bir iktidara layık
değildir.
Türkiye bu şekilde daha fazla
gidemeyecek, milli kantar ihanet yükünü daha fazla çekemeyecektir.
Hâlihazırda senaristleri belli olan
bölücülük oyununda, figuranları billurlaşmış terör tiyatrosunda herkes yer
kapmakla, pislikleri önden izlemek için rezervasyon yapmakla meşguldür.
Bunun için de Nevruz Bayramı'nda
sahnelenecek kepazelikler için bekleme dönemine girilmiştir.
PKK, örgütün Avrupa ayağı ve BDP'den
oluşan üçlü fitne, cevaplarını verdiğine göre, teröristbaşı bildik ezberlerini
tarihi mesaj diyerek birkaç gün sonra duyuracaktır.
PKK'nın Kandil ayağı, çekincelerini
belirtmekle birlikte stratejik hedefler doğrultusunda, teröristbaşının
perspektifine bağlı olduklarını ve bunun geleceğin yönünü tayin edeceğini
çoktan belli etmiştir.
Önümüzdeki günlerde İmralı canisi,
muhtemeldir ki;
- Sözde demokratikleşme ve çift taraflı ateşkes çağrısında bulunacak,
- Rahat hareket etmesi için yeni imkânlar isteyecek, yani serbest
kalmanın arayışında olacak,
- TBMM'nin devreye girmesini bekleyecek, yasal ve anayasal
değişiklikler talep edecek,
- Bu çerçevede, PKK'nın, mekap yöntemiyle sınır dışına çıkması
temennisinde bulunacak,
- Ve özerk bir yönetimin hayata geçirilmesini şifreli sözlerle
muhataplarına iletecektir.
''TBMM'Yİ KANDİL'E ÇEVİRMEYE GAYRET EDEN
AHLAKSIZLAR DİKKAT EDİNİZ''
Adalet Bakanı'nın sözlerinden
anlaşıldığı kadarıyla TBMM'i PKK hedeflerine seferber edilecektir.
Milli hâkimiyetin bu kutlu çatısı,
Gazilik unvanıyla baş tacımız olan bu büyük millet eseri çözülmeye, çöküşe ve
çürümeye payanda yapılacaktır.
Ancak iyi bilinsin ki, Türk milletinin
bu mukaddes emanetini, kurtuluşumuzun ana karargâhını ve kalbini, PKK'nın önüne
pas pas etmeye çalışanlara fırsat vermeyiz ve hepsinin de alnını karışlarız.
Türk milletinden yüz bulan, bununla
yetinmeyerek astarını da isteyen AKP köhnemişliğinin, TBMM'ni eşkıyanın
oyuncağı haline çevirmesine göz yummayız, izin vermeyiz ve bu şehit emanetinin
şerefiyle de oynatmayız.
TBMM'yi Kandil'e çevirmeye gayret eden
ahlaksızlar dikkat ediniz.
Öcalan'ı sözde barış ve çözüm elçisi
sıfatıyla millet huzuruna çıkarmaya çalışan pervasızlar ayağınızı denk alınız.
- Köklü çözüm peşinde olduklarını söyleyenler size söylüyorum.
- İmralı kölesi olan, Kandil muhipliğinde karar kılan ve PKK
kılavuzluğunda demokratikleşme arayan reziller, size açıklıyorum,
- "Türkiye'nin İmralı sürecine ihtiyacı vardır" diyenler
size bildiriyorum,
- "Hiç bu kadar iyimser olmamıştık, iyi şeyler olacak"
kuruntusuna kapılanlar size beyan ediyorum,
- Sekiz kamu görevlimizin tutanakla bırakılmasını jest olarak
yorumlayan, iyi niyet olarak gören zavallılar size diyorum,
- Parantez açıp kapatmakla uğraşan, "Ya birlikte yürüyeceğiz,
ya da bizi lime lime edecekler" ifadeleriyle Türk milletine ölümü
gösteren gafiller size haykırıyorum.
- Milli devlet yapısının talepleri karşılayamadığından dolayı
güncellenmesi gerektiğini söyleyen şaşırmış ve esir olmuş zihniyetler size
konuşuyorum,
- "İşler iyi gidiyor, bu işi bitireceğiz, dua edin, destek
verin, Öcalan'ın doğru söylediğine doğru deriz," yaygarasını koparan
katranlaşmış vicdanlar sizlere sesleniyorum.
''MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ VE TÜRK
MİLLETİ SON SÖZÜNÜ HENÜZ SÖYLEMEMİŞTİR''
Başaramayacaksınız, muvaffak
olamayacaksınız, firavun tavırlarınızla önümüzü tıkayamayacaksınız.
Sizin doğrunuz Öcalan'ın doğrusu olsun,
bizim doğrumuz Türk milletidir.
Sizin piriniz Öcalan, rehberiniz PKK,
bölünme trafonuz Kandil olsun; bizim yeminimiz Türk milletinin varlığı korumak
ve Türkiye'nin bölünmez bütünlüğünü sağlama almaktır.
İkazla bildiririm ki, Milliyetçi Hareket
Partisi ve Türk milleti son sözünü henüz söylememiştir.
Duyduk duymak demeyin.
Tekraren ifade ediyorum; Milliyetçi
Hareket Partisi çözüm süreci denilen, çözülme ve çöküş planına karşıdır, her
daim kararlılıkla karşı duracaktır.
Türk devletinin kolonlarını devirmeye,
Türk milletinin maddi ve manevi hazinesini çarçur etmeye, milli kimliğini
bölücülük alevinde yakmaya kalkışanlar; Milliyetçi Hareket Partisi olduğu
sürece kabusu yaşayacaklar, seraba batacaklar, hayal balonu kafalarında
patlayacaktır.''