SİYASET /
2013-03-05 12:27:40
MHP Lideri Devlet Bahçeli, ''İmralı canisini özgürlüğüne kavuşturma,
Türkiye'yi PKK'ya teslim etme izansızlığının ve ahlaksızlığının tahsildarlığına
soyunan çapulcular devrededir. Biliniz ki, Türkiye kan ağlamakta, günahkârların
peş peşe restine şahit olmaktadır. Biliniz ki, Türk milleti AKP kumpasıyla, AKP
ihanetiyle karşı karşıyadır. Başbakan Erdoğan ile İmralı canisinin derin
ortaklıkları, AKP ile PKK'nın aynı tende, aynı bedende, aynı can oldukları tüm
çıplaklığıyla su üstüne çıkmıştır'' dedi,
Partisinin grup toplantısında konuşan Bahçeli, ''AKP zihniyeti,
Oslo'dan sonra tekrar iş üstünde yakalanmış, siyasi şerefini, siyasi kalitesini
ve siyasi ahlakını tam olarak İmralı'nın köhneliğine gömmüştür. Eğer gerçekten
de AKP suçlu arıyorsa BDP'ye, BDP derin kulak arıyorsa AKP'ye
bakmalıdır.Siyasetin bu iki şer cephesi, iblisin bu iki yeryüzü müdavimi Türk
milletine psikolojik operasyon tezgahı kurmuş, kamuoyu algısını yönetmek için
beraberce kaynattıkları bölücülük kazanına varlığımızı ve hayat haklarımızı
atmışlardır'' açıklaması yaptı.
Bahçeli, ''AKP'nin yönetimindeki bölücülük korosu bize, sizin
çözümünüz nedir diyerek sürekli saldırmaktadır.Eğer çözümden kasıt Türkiye'nin
bölünmesi ve milletimizin parçalanması ise biz bu şekildeki bir çözümü değil
elimizin tersiyle itmeyi, ayaklarımızın altında lime lime ezer ve ufalarız.
Bizim çözüm üslubumuzda, çözüm anlayışımızda teröre yardım ve
yataklı yapmak, bölücülüğü diriltmek yoktur, olmayacaktır ve kesinkes
bulunmayacaktır'' dedi.
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin
grup toplantısında çok önemli açıklamalar yaptı.
Bahçeli; ''Sicili kararmış bölücüler, kravatlı eşkıyalar, ihanetten
sabıkalı müptezeller işbaşındadır.Bölücü terör kompartımandan yer kapmaya
çalışan, Kandil'deki inlerde ikmal arayışında olan karanlık yüzler coşku içindedir.
İmralı canisini özgürlüğüne kavuşturma, Türkiye'yi PKK'ya teslim etme
izansızlığının ve ahlaksızlığının tahsildarlığına soyunan çapulcular
devrededir.Biliniz ki, Türkiye kan ağlamakta, günahkârların peş peşe restine
şahit olmaktadır.Biliniz ki, Türk milleti AKP kumpasıyla, AKP ihanetiyle karşı
karşıyadır.Her şey gün gibi ortadadır.Başbakan Erdoğan ile İmralı canisinin
derin ortaklıkları, AKP ile PKK'nın aynı tende, aynı bedende, aynı can
oldukları tüm çıplaklığıyla su üstüne çıkmıştır'' dedi,
KADINLAR
GÜNÜ'NÜ KUTLADI
Bahçeli, sözlerine ''Bildiğiniz gibi, 8 Mart tarihi Dünya
Kadınlar Günü olarak kutlanmaktadır.8 Mart günü, kadın olmanın anlam ve önemi
üzerine etraflıca düşünmek, samimi bir şekilde kafa yormak ve kadınların
karşılaştığı zorlukları ele almak için iyi bir fırsat sunmaktadır'' diyerek
başladı ve ''Bilimden sanata, spordan edebiyata, siyasetten çalışma hayatına
kadar her alanda kadınların büyük çaba ve başarılarına şahit olunmaktadır.
Kadınlarımızın sosyal, siyasi ve ekonomik hayatın içinde hak
ettikleri yerlere, layık oldukları mevkilere gelmeleri vazgeçemeyeceğimiz bir
hedef olmalıdır.Bunun için de hepimize büyük görevler düşmektedir.İçinden
geçtiğimiz insanlık döneminde, kadınların daha fazla hak ve yetkilere sahip
olması, hayatın her bölümünde daha çok katılımcı bir rol takınmaları hem
doğaldır, hem mecburidir ve hem de doğru olanı budur.
Ne var ki, ülkemizde kadınların karşılaştığı zorluklarda bir
hafifleme ve azalma görülmemektedir. Kadınlarımıza yönelik insanlığa sığmayan
saldırıların, şiddet uygulamalarının, taciz ve tecavüz vakalarının endişe
verici bir şekilde arttığı ne yazık ki hazin bir vakadır.Sokak ortasında arkası
arkasına katledilen, töre ve geleneklerin gerisine gizlenen katiller tarafından
gencecik yaşta hunharca kıyılan kadınların, genç kızların dramları millet
olarak yüreğimizi sızlatmaktadır.Kadınlara uzanan kirli ve kanlı ellerin
kırılıp atılması ve katillere hak ettikleri cezaların verilmesi için vakit
geçirilmeksizin ne gerekiyorsa yapılmalıdır.
Son yıllarda kadınlarımızın muhatap olduğu ve bizleri son derece
kaygılandıran insanlık dışı muamelelerin tamamen yok edilmesi için başta siyasi
sorumluluk sahipleri olmak üzere herkes üzerine düşeni eksiksiz yerine
getirmelidir.Bu vesileyle her şeyin en güzeline layık olan Türk kadınının, Türk
analarının Dünya Kadınlar Günü'nü kutluyor, hepsine en iyi dileklerimle
birlikte saygılarımı sunuyorum'' dedi.
''AKP'NİN
SURİYE POLİTİKASI BİR SAVAŞ VE ŞİDDET ÖNERİSİDİR''
Bahçeli, ''AKP hükümetinin dış politikadaki hayalperest, köksüz,
ezberci, başına buyruk, savruk, uçuk ve milli gerçekleri hesaba katmayan
adımları ülkemizin etrafındaki tehdit dalgasını gün be gün
şiddetlendirmektedir.
Suriye'de izlenen yanlış politikalar, Şam yönetimine duyulan
husumet Türkiye'yi tam bir çıkmazın içine sevk etmiştir.
Avrupa tarihinin bir parçası olduğunu sanacak kadar gaflet ve
hataya düşen AKP yönetimi, tarih ve coğrafyamızın öngördüğü sorumluluk ve
gerekleri yok saymış ve Batı planlarının uydusu olmuştur.
Suriye'de akan kana doğrudan doğruya taraf olarak sınırlarımızda
adı konmamış bir cephe açan hükümet, geri dönülmesi çok kolay olmayacak bir
karanlığa hevesle, iştiyakla ve koşa koşa girmiştir.
Başbakan dilsiz şeytan olarak suçladığı Esad'ın, görevden
uzaklaşması, koltuğundan düşmesi ve Suriye rejiminin devrilmesi için her türlü
kirli ilişki ağının bir parçası olmayı kendisine yakıştırmış ve hak olarak
görmüştür.
Net olarak söylemek gerekirse, AKP'nin Suriye politikası bir savaş
ve şiddet önerisidir.
Suriye'nin parçalanması, bölünmesi, etnik ve mezhep bakımından
dilimlere ayrılması AKP'nin gizli gündemi ve üzeri kapatılmış beklentisidir.
Yeni atanan ABD Dışişleri Bakanı'nın geçen ay başlattığı ve
Ankara'ya da uğrayarak biz dizi görüşmeler yaptığı Avrupa-Ortadoğu turnesi
Suriye konusunu daha da gündeme getirmiştir.
28 Şubat 2013 tarihinde, İtalya'da Suriye'nin Dostları toplantısı
yapılmış, ABD'nin yeni Dışişleri Bakanı, ilk kez muhaliflere doğrudan öldürücü
olmayan yardımda bulunulacağını açıklamıştır.
İbretle izliyoruz ki, Suriye'de her gün yüzlerce kişi hayatını
kaybetmekte, bu ülkede barbalığın en uç örnekleri yaşanmaktadır.
Esad ve muhalifler ölüm masasında iktidar kavgasına tam gaz devam
ederken, masum Suriyeli kardeşlerimizin ciğeri sökülmekte, canı alınmaktadır.
Esad yönetimi şehirleri bombalanmakta, masum sivilleri
katletmektedir.
Diğer yandan muhalif unsurların Esadla görüşmeyeceklerini beyan
etmesi ve tüm beklentilerini Esad'ın gitmesine bağlamaları Suriye'yi iyice
yokuşa sürmektedir.
Bu arada sınırlarımızın hemen dibinde, şaibe yüklü ve tehlike
düzeyi yüksek oluşum ve ittifaklar gözle görülür şekilde vasat bulmaktadır''
açıklaması yaptı.
''DENİZE
DÜŞEN AKP ZİHNİYETİ, PYD YILANINA SARILMIŞ VE TÜRKİYE'Yİ BÜYÜK BİR YANLIŞIN
İÇİNE ÇEKMİŞTİR''
Bahçeli, şunları söyledi:''AKP'nin destek verdiği Özgür Suriye
Ordusu, PKK'nın bir kolu olan PYD ile anlaşma yapmış ve müşterek hareket etme
kararı almıştır.
Bize göre bu gelişme şu anlama gelmektedir.
İmralı'da teröristbaşına teslim olan AKP hükümeti, Suriye'nin
kuzeyinde de bu onursuzluğunu sürdürmüş ve PKK'yla sarmaş dolaş hale gelerek
ittifaklık hukukunu bir kez daha tesis etmiştir.
Denize düşen AKP zihniyeti, PYD yılanına sarılmış ve Türkiye'yi büyük
bir yanlışın içine çekmiştir.
Esad'ın gitmesi için PKK'dan medet uman bu kafa yapısı, bağımsız
Kürdistan'ın çatısını kendi elleriyle inşa etmekten zerre gocunmamış ve
utanmamıştır.
Başbakan Erdoğan'ın geçtiğimiz ayın son günlerinde, Birleşik Arap
Emirlikleri seyahati dönüşünde; "Suriye'nin bütünlüğü bizim için çok
önemli. Irak'ta yaşanan sıkıntının da biz yaşanmasını istemiyoruz"
beyanları laf kalabalığından ve yalan dolu sözlerden başka bir anlama
gelmemiştir.
Kendisinin Kuzey Suriye gibi bir oluşuma Türkiye olarak müsaade
etmeyeceklerini söylemesi, fiiliyattaki politikalarıyla çelişmektedir.
Sınırlarımızın hemen ötesinde PYD militanları cirit atarken,
AKP'nin kurdurduğu muhalif gruplar bölücü terör örgüt uzantılarıyla anlaşma
metinleri imzalarken, Başbakan'ın kuru sıkı atması kimseyi inandırmaya
yetmeyecektir.
İlginçtir ki, Başbakan Erdoğan Irak'ın kuzeyini de sorunlu
gördüğünü itiraf etmiştir.
Bugün şikayet ettiği Irak'ın kuzeyindeki peşmerge oluşumunu
meşrulaştıran, değişik tarihlerde Ankara'da ağırlayan ve hatta Barzani'yi büyük
kurultayına davet ederek "Türkiye seninle gurur duyuyor" diyerek
alkışlatan Başbakan'dan başkası değildir.
Ne olmuştur da, Başbakan'la Barzani arasında görüntüde soğuk
rüzgarlar esmeye başlamıştır?
Başbakan Erdoğan daha ileriye gitmiş ve Irak'ın kuzeyindeki derme
çatma yönetim için şu sözleri kullanmıştır:
"Irak'takini bölünme olarak kabul etmiyorlar, eyalet sistemine
geçiştir diyorlar. Eyalet sistemine geçişse Süleymaniye için Kerkük veya Musul
için aynı sistemi niçin düşünmüyorsun? Biz, Kerkük için diyoruz ki, oraya özel
statü tanıyalım, aynı şeyi Musul'da, Süleymaniye'de yapalım. Ama bunların hiç
birisine yanaşmıyorlar."
Elbette Kerkük'ün, Musul'un özel bir statüsü olmalıdır ve bu
mutlaka sağlanmalıdır.
Başbakan'a göre, şayet Erbil Irak'tan koparılırsa Kerkük'ün,
Musul'un veya Süleymaniye'nin de böylesi bir hakkı doğacaktır.
Daha düne kadar, Bağdat yönetimiyle ters düşme pahasına Barzaniyle
yedikleri, içtikleri ayrı gitmeyen Başbakan Erdoğan'ın, birden bire tavır
değiştirmesi ve kendi çizgisiyle uyuşmayan bir pozisyona girmesi oldukça
manidardır.
Bu siyaset çelişkisinin, Irak ve Suriye'nin bölünmesine karşı
çıkması eğer samimiyetten kaynaklanmıyorsa, vizyona soktuğu yeni bir oyunun
habercisidir.
Irak'ın kuzeyinde petrol ve doğal gaz anlaşmaları yapmak için
durmadan mesai sarfeden, ancak bunun Bağdat yönetimi ve ABD tarafından
engellenmesine çaresizce sessiz kalan AKP yönetimi çıkarları doğrultusunda
takip ettiği politikalardan çark etmenin kıyısına kadar gelmiştir.
''AKP'NİN
DIŞ POLİTİKASI, BOP TERZİLİĞİNDE DİKİLEN SÖMÜRGELEŞMİŞ, YOZLAŞMIŞ VE CILKI
ÇIKMIŞ BİR KANLI GÖMLEKTİR''
Dışişleri Bakanı'nın yandaş bir gazeteye verdiği mülakatta, "Bize
4 yıl önce Kuzey Irak'la ilişkinizi geliştirin diyenler, şimdi Kuzey Irak'la
geliştirdiğimiz ilişkilerden rahatsız oluyorlar. Neden?" diye
sorgulayıcı bir profil çizmektedir.
Bu sözler, AKP'nin nasıl bir kukla haline döndüğünün, başkalarının
dayatmalarına nasıl rıza gösterdiğinin açık ve kuşkuya yer bırakmayacak bir
itirafnamesidir.
AKP'nin kiminle yakınlaşacağını, kiminle çatışacağını, kimlerle
ilişki kuracağını milli beklentiler ve başkent Ankara jeopolitiği değil de,
Atlantiğin karşı kıyısı tayin etmektedir.
Bu milletimiz adına utanç tablosu ve inanılması zor bir hayal
kırıklığıdır.
AKP hükümeti yabancıların piyonu olmuştur da, MHP dışında kimseler
bu acı gerçeği bugüne kadar fark edememiştir.
AKP'nin dış politikası, BOP terziliğinde dikilen sömürgeleşmiş,
yozlaşmış ve cılkı çıkmış bir kanlı gömlektir.
Başbakan Erdoğan meğerse bunu aceleyle giymek için milli görüş
gömleğini, yılanın deri değiştirmesi gibi üstünden atmıştır.
'TÜRKMENLER'E
KIYILIRKEN BARZANİ'NİN AYAKLARI ALTINA KIRMIZI HALILAR SERMEKLE MEŞGUL
OLMUŞTUR''
Irak'ta yaşayan Türkmen kardeşlerimizin sorunları gün geçtikçe
vahim bir hal almaktadır.
Başbakan'ın Kerkük ve Musul için yaptığı yorumlar, pratikteki
uygulamalarla uyuşmamaktadır.
AKP zihniyeti, Irak Türkmen Cephesi'ne peşmerge yönetimiyle masaya
oturması için baskı uygulamaktadır.
Türkmen Kenti Kerkük'ün nüfus yapısını bozmak ve Türkmenleri
tasfiye etmek için, her türlü kirli girişimden çekinmeyen Barzani yönetimiyle
işbirliği tavsiyelerine ve tehditlerine direnen Irak Türkmen Cephesi içten içe
eritilmek ve yönetim yapısı değiştirilmek istenmektedir.
Aslında Başbakan her ne kadar gizlemeye çalışsa da amacı, Kerkük'ün
Erbil'e bağlanmasını oldu bittiye getirmek ve buna karşılık Kerkük
petrollerinden eşini dostunu nemalandırmaktır.
Kerkük'e özel statü tanınması gerektiğinden bahseden Başbakan,
esasen hedef saptırmakta, bilinen siyasi tavrını saklamakta ve Türkmenlerin
kaygısına kapıldığı imajı vermektedir.
Ancak gerçek durum, asıl manzara elbette bu değildir.
Bugüne kadar Türkmenlere yapılan zorbalıkları, eziyetleri,
cinayetleri ve saldırıları görmezden gelen, Türkmenliğin silinmesine göz yuman
Başbakan'ın sızlanmaları sahte, sözleri beyhudedir.
Türkiye'nin, Türkmenelindeki kırmızı çizgileri bizzat AKP hükümeti
ve yakın dostu Barzani tarafından çiğnenmiş ve anlamsızlığa mahkum edilmiştir.
Başbakan,
Türkmen şehirlerinde;
* Nüfus
dengesiyle oynanırken sessiz kalmıştır.
* Askerimizin
başına çuval geçirilirken, polislerimiz şehit edilirken, Türkmenler eritilirken
en ufak tepki koymamıştır.
* Ve
küresel platformlarda hiçbir zaman Türkmenlerin ağırlaşan problemlerini gündeme
taşımamış, ahde vefa göstermemiştir.
+Başbakan Erdoğan, elinde Mehmetçiğin, Türkmen kardeşlerimizin
çıkmayacak kan lekesi bulunan peşmerge başıyla sıra gecelerinde yanak yanağa ve
şen şakrak bir halde eğlenirken her şeyi unutmuş ve kendisinden geçmiştir.
Türkmenlere kıyılırken Barzani'nin ayakları altına kırmızı halılar
sermekle meşgul olmuştur.
Dün Türk devletinin muhatap almadığı çürümüş peşmergeyi, az önce de
vurguladığım gibi, Batı'nın telkinleri, tavsiyeleri ve zorlamalarıyla bağrına
basmıştır.
Açıktır ki, Başbakan ve hükümeti Türkmenlere sırt çevirmiş,
feryatları kulak ardı yapmıştır.
Şimdi de Türkmen öğrenciler AKP'nin yeni engel ve bariyerleriyle
karşılaşmaktadır.
'IRAK'TAKİ
TÜRK KÜLTÜRÜNÜN YAŞATILMASINA AKP ELİYLE DARBE VURULMUŞ VE ENGEL
ÇIKARILMIŞTIR''
Geçen yıla kadar, Türkmen liselerinden mezun olan evlatlarımızın,
Irak Türkmen Cephesi tarafından tespit edilerek Ankara'da bulunan Türkmen
Kültür Merkezince Türkmen kontenjanı adı altında Türkiye'deki üniversitelere
yerleştirilmeleri bilinen bir kural ve işleyiştir.
Ancak Türkmen öğrencilerimize özel olarak tahsis edilen bu hak,
Irak kontenjanı olarak değiştirilmiş, öğrenci seçme görevi Irak Türkmen
Cephesinden alınarak Bağdat Türk Büyükelçiliğine, üniversitelere yerleştirme
görevi de Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı'na
verilmiştir.
Bu durum karşısında, Türkmen kardeşlerimizin ülkemizdeki
üniversitelere girmesi de zorlaşmış ve sınırlandırılmıştır.
Irak'taki Türk kültürünün yaşatılmasına AKP eliyle darbe vurulmuş
ve engel çıkarılmıştır.
Bizim çağrımız hükümetin bu uygulamasından süratle dönmesidir.
AKP hükümeti, Türkmenlerin asırlardır yaşadıkları topraklarda
huzur, güven, barış içinde bulunmaları için lazım gelen samimiyet ve iradeyi
hiçbir mazerete başvurmadan sergilemelidir.
İlave olarak, Irak'ta Türkmen kardeşlerimizin yoğun olarak
yaşadıkları bölgelerde, mahallerde güvenliğin, Türkmenlerden oluşan polis ve
askeri birlikler tarafından temin edilmesi maksadıyla özel bir düzenleme
yapılması sağlanmalı ve AKP bu konuda her desteği ve mücadeleyi ortaya
koymalıdır.
Unutulmasın ki, aklımız, kalbimiz ve gönlümüz Irak'lı Türkmen
kardeşlerimizledir.
Onlar; bizim sözümüz, onlar bizim vicdanımız, onlar bizim
emanetimiz ve onlar bizim iddiamızdır.
Türkmensiz Irak, Türkmensiz Suriye ve Türkmensiz insanlık asla
düşünülemeyecektir.
Türkmenler; Barzani'ye rağmen, AKP'nin sefalet ve art niyetlerle
dolu politikalarına inat var olacaklar, bir kalacaklar ve tertemiz bir şekilde
Türklüğün bayraktarı olmayı sürdüreceklerdir.
''SİCİLİ
KARARMIŞ BÖLÜCÜLER, KRAVATLI EŞKIYALAR, İHANETTEN SABIKALI MÜPTEZELLER
İŞBAŞINDADIR''
Türkiye çok yoğun, çok girift ve çok çetin bir kaos sürecinin
içinde çırpınmaktadır.
Türk milleti meşum bir saldırı altında tutulmakta, Türk devleti
linç edilmenin, laçka bir hale getirilmenin sınır hattında tutulmaktadır.
AKP'nin, hayasızca, kalleşçe, pervasızca ve hiçbir korkuya
kapılmaksızın PKK ve teröristbaşı ile sürdüğü müzakereler bize bunları
göstermektedir.
Sicili kararmış bölücüler, kravatlı eşkıyalar, ihanetten sabıkalı
müptezeller işbaşındadır.
Bölücü terör kompartımandan yer kapmaya çalışan, Kandil'deki
inlerde ikmal arayışında olan karanlık yüzler coşku içindedir.
İmralı canisini özgürlüğüne kavuşturma, Türkiye'yi PKK'ya teslim
etme izansızlığının ve ahlaksızlığının tahsildarlığına soyunan çapulcular
devrededir.
Biliniz ki, Türkiye kan ağlamakta, günahkârların peş peşe restine
şahit olmaktadır.
Biliniz ki, Türk milleti AKP kumpasıyla, AKP ihanetiyle karşı
karşıyadır.
Her şey gün gibi ortadadır.
Başbakan Erdoğan ile İmralı canisinin derin ortaklıkları, AKP ile
PKK'nın aynı tende, aynı bedende, aynı can oldukları tüm çıplaklığıyla su
üstüne çıkmıştır.
İçiniz burkularak okuduğunuzdan eminim ki, 23 Şubat'ta İmralı
canisinin BDP'li bölücülerle yaptığı konuşmalar aradan beş gün geçtikten sonra
bir gazete tarafından deşifre edilmiştir.
Afişe ve ifşa edilen bu diyaloglar içinde, bizim için sürpriz veya
şaşırtıcı bir şey yoktur.
İmralı canisinden barış incileri, çözüm formülleri, insanlık
temennileri bekleyen safdiller, kararmış vicdanlar, taş kalpliler ve zeka
özürlüsü bedbahtlar şayet irkilmedilerse, erken gelen bu terbiyesiz, aşağılık
ve kalleş sözlerle köşeye sıkıştıklarını er ya da geç göreceklerdir.
İmralı canisi ve ölüm çetesi bildik ve malumlarımız olan tezlerini,
planlarını ve hain amaçlarını AKP'den aldıkları destek ve gördükleri himayeyle
üst bir noktaya taşımışlardır.
Bizim için, BDP'lilerle Öcalan arasındaki görüşmelerin kim ya da
kimler tarafından, niçin sızdırıldığının fazlaca bir önemi yoktur.
''EĞER
GERÇEKTEN DE AKP SUÇLU ARIYORSA BDP'YE, BDP DERİN KULAK ARIYORSA AKP'YE
BAKMALIDIR''
Fakat işin içinde provokatör arayanların, köstebek izi sürenlerin,
siyasi dedektiflik görevini deruhte edenlerin, savunmaya geçerek karşı tarafı
suçlayanların ve sabotörler işbaşında diyerek ön almaya çalışanların bu sızmada
topyekun parmağı olduğu bariz gerçekliktir.
AKP zihniyeti, Oslo'dan sonra tekrar iş üstünde yakalanmış, siyasi
şerefini, siyasi kalitesini ve siyasi ahlakını tam olarak İmralı'nın
köhneliğine gömmüştür.
Eğer gerçekten de AKP suçlu arıyorsa BDP'ye, BDP derin kulak
arıyorsa AKP'ye bakmalıdır.
Siyasetin bu iki şer cephesi, iblisin bu iki yeryüzü müdavimi Türk
milletine psikolojik operasyon tezgahı kurmuş, kamuoyu algısını yönetmek için
beraberce kaynattıkları bölücülük kazanına varlığımızı ve hayat haklarımızı
atmışlardır.
Öcalan'ın hezeyanlarını yayımlayan gazeteye yönelik olarak
Başbakan'ın kullandığı argo ifadeler aslında suçüstü basılan bir zanlının telaş
ve çırpınışıyla eşdeğerdir.
Bize kalırsa, Başbakan Erdoğan "Batsın böyle
gazetecilik" diyerek havanda su dövmeyi bırakmalı, ille de batacak ve
yerin dibine geçecek birisini arıyorsa tez elden aynanın karşısına geçip
BOP'çuluktan simsiyah kesilmiş yüz hatlarına dikkat kesilmelidir.
Yeri gelmişken, Başbakan'ın ağır hakaretlerini sineye çekip "Üstümüze
almıyoruz" diyerek alttan alan ve tarafsız, objektif, sorumlu basın
ahlakını savunmaktan uzaklara düşenleri esefle karşıladığımızı da belirtmekte
yarar görüyorum.
''AKP
DÜMENİ KIRILMIŞ METRUK BİR TEKNE GİBİ ORADAN BURAYA, ŞURADAN ORAYA SAVRULMAKTA...''
Tümüyle sabittir ki, İmralı canisi AKP'yi topaç gibi çevirmekte,
kum torbası gibi görmekte ve türlü manevralarla kendisine bağlamaktadır.
Gelişmeler bize, Başbakan Erdoğan'ın Abdullah Öcalan'la siyam ikizi
haline geldiğini, aynı tarlanın mahsulü olduğunu hiçbir şüpheye yer
bırakmayacak şekilde ispatlamaktadır.
Canibaşı hepimizin bildiği kişi olup, aynıdır; BDP değişmemiştir ve
yerinde durmaktadır; PKK ise olduğu yerde çivilendiğinden asla taviz
vermemektedir.
Şu işe bakınız ki, AKP dümeni kırılmış metruk bir tekne gibi oradan
buraya, şuradan oraya savrulmakta, bölücü terörün kıyılarında umut arayacak
kadar dengesizliğin, densizliğin ve acziyetin dibini boylamaktadır.
İmralı canisinin BDP'lilere açıkladığı görüşleri, her ne hikmetse
sızıntının kim tarafından yapıldığı kadar konuşulmamış, hele hele Başbakan
birkaç dolaylı söz dışında bunun yanından bile geçmemiştir.
Başbakan Erdoğan, geçtiğimiz hafta sonu Balıkesir'de, "Artniyetli
haberlere, dedikodulara, söylentilere, medya üzerinden kurulan tuzaklara itibar
etmeyin, biz açıklama yapmadıkça, teyit etmedikçe bütün söylentiler,
dedikodular yalandır, iftiradır, asılsızdır" sözlerini rahatlıkla ve
yüzü kızarmadan ulu orta kullanılabilmiştir.
Bir insanın alenileşmiş rezil düşünceleri böylesine çarpıtabilmesi
için ya ar damarının çatlaması veya basiretinin bağlanması yeter sebep
olacaktır.
''ERDOĞAN
İMRALI CANİSİYLE NEYİ GÖRÜŞMEKTE, NEYİN PAZARLIĞINI YAPMAKTA, NELERİ VAAT
ETMEKTEDİR?''
Öncelikle şu hususun altını kalın olarak çiziyorum ki, Başbakan
Erdoğan İmralı canisinin BDP'lilere hezeyanlar içinde açıkladığı düşüncelerin
neresinde kendisine bir rol biçmektedir?
Bu kepazeliklere onay vermiş, bu şerefsizliğe destek sağlamış
mıdır?
Başbakan Erdoğan İmralı canisiyle neyi görüşmekte, neyin
pazarlığını yapmakta, neleri vaat etmektedir?
14 yıl evvel mevta olmuş, kadavra haline dönmüş, sinmiş, bitmiş,
İmralı kodesine tıkılmış bir katili, tekrar Türk milletine ve devletine
diklenen ve kafa tutan cürete getiren esas amil Başbakan'ın kapalı kapılar
arkasında verdiği umutlar mıdır?
Başbakan Erdoğan; şeytanla, canavarla, şehidimizin, gazimizin
varlığına namlu çeviren günahkarla hangi sözde çözüm ve barış projeleri altında
buluşmaktadır?
Bunlar mutlaka cevaplandırılması ve açığa çıkarılması gereken
sorulardır ve Başbakan gecikmemelidir.
Bildiğiniz üzere, İmralı canisinin BDP'li bölücülere söyledikleri
sürpriz sayılmasa da, yenilir yutulur türden değildir.
Şu sözler caninin ağzından dökülmüş ve kayıt altına alınmıştır:
"AKP'ye altın tepsi içinde iktidarı biz sunduk. Bize bir
teşekkür etmediler."
"MİT'e darbe planlandı. Başbakan sıranın kendisine geleceğini
gördü ve vatana ihanet suçundan tutuklanacaktı, ben devreye girdim ve süreci
başlattım."
"Parlamentoda komisyonlar kurulacak, hakikat komisyonları
kurulacak, akil adamlar denetiminde olacak. Çekilme o zaman olur. Çekildiğimiz
anda gerillayı daha da büyüteceğiz. Çekilme Parlamento kararıyla olacak."
"Ne ev hapsi, ne de af bunlara gerek kalmayacak. Herkes,
hepimiz özgür olacağız. Başarılı olursak ne KCK tutuklusu kalır ne başkası. Bu
olmazsa 50 bin kişiyle halk savaşı olacak. Ölen ölecek."
"Başkanlık sistemi düşünülebilir. Biz Tayyip Bey'in
Başkanlığını destekleriz. Biz AKP'yle bu temelde bir başkanlık ittifakına
girebiliriz. Yalnız başkanlık ABD'deki gibi olmalı."
"Vatandaşlık maddesini yazdırıyorum: Özgür iradesiyle Türkiye
Cumhuriyeti'ne bağlılığını ifade eden her birey Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşıdır."
"Sizin Türk milliyetçiliği dediğiniz faşist bir örgütlenmedir.
Alet olamayız. Millet Arap, Türk ve Kürdü kapsar. Hedefimiz, Kürt-Türk
ilişkilerinin özgür bir temelde anayasal bir ifadeye kavuşturulmasıdır"
"Kürtler kendilerini özgürce ifade edecek ve yönetecektir. Şu
anda yasa dayatırsak büyük alerji yaratır. AB yerel yönetim özerklik şartına
şerh kalkarsa bu mesele önemli ölçüde çözülür."
İşte Başbakan Erdoğan ve hükümeti kısaca belirtmeye çalıştığım bu
görüşlerin sahibi bir kanlı teröristle Türk milletini masaya yatırmış ve
Türkiye'yi yem olarak sırtlanın önüne koymuştur.
Merakımız, Başbakan'ın bu sözlere ne diyeceği, ne tepki
vereceğidir.
''TBMM
BAŞKANI ÇİÇEK BUNLARA NE DİYECEKTİR?''
Temas etmek istediğim bir başka nokta ise, İmralı canisinin başta
vatandaşlık tanımı olmak üzere, milliyetçiliği kötüleme ve milleti etnik
kimliklere indirme arayışının aynısıyla Başbakan'da da görüldüğü ve karşılık
bulduğudur.
Başbakan ve canibaşı benzer kavramlarla, benzer fikirlerle ve süreç
diye başlatılan sözde çözüm vasıtasıyla tam bir yıkım ikizi haline gelmişlerdir.
İmralı, Başbakan'ın göz yummasıyla teröristbaşının yeni karargâhı
haline dönmüştür.
Başbakan Erdoğan ile İmralı canisi müzakere yapa yapa benzeşmişler,
birbirlerinden etkilenmişler, aynı düşünce kirine bulaşmışlardır.
En sonunda İmralı canisi de anayasa hazırlığına İmralı'dan müdahil
olmuş ve tekliflerini TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu'na ulaştırmak üzere
ulaklarına vermiştir.
Görüldüğü kadarıyla AKP, PKK ile anayasa yapmak amacıyla kolları
sıvamıştır.
Acaba TBMM Başkanı Sayın Cemil Çiçek bunlara ne diyecektir?
Öcalan'dan başkanlık konusunda açık çek alan Başbakan tahmin
ediyoruz ki rahatlamış ve rahata ermiştir.
Önemli olan da zaten budur.
Türkiye'nin ne olacağı, Türk milletinin hangi zulümlere maruz
kalacağı ve ne tip bir bölünme fırtınasına tutulacağı önemsiz ve anlamsızdır.
Yapılan hesaplar, içine girilen ihanet ilişkileri Başbakan
Erdoğan'ın başkan olmasına, Öcalan ve militanlarının genel afla özgür
kalmalarına kadar hız kesmeyecektir.
''CHP'NİN
DE NE DEDİĞİ, NE SÖYLEDİĞİ VE NEREDE DURDUĞU BELLİ DEĞİLDİR''
Bu çerçevede özerk Kürdistan AKP iktidarda kalırsa gözle kaş
arasında inşa edilecek ve Kürt kökenli kardeşlerimizin iliği kurutulacaktır.
Ana muhalefet partisi CHP'nin de ne dediği, ne söylediği ve nerede
durduğu belli değildir.
CHP Genel Başkanı süreç denilen çöküş ve çözülme sürecine negatif
yaklaşmadıklarını, ama bilgi alamadıklarını şikayetle belirtmektedir.
Ana muhalefet partisi lideri ayrıca, "Neden ben yokum, ne
konuşuyorsunuz bana da söyleyin, kredi verdim, paylaşın, şeffaf olun"
türünden sözlerle rol kapmak derdine düşmüştür.
CHP'nin bir genel başkan yardımcısı ise İmralı canisinin
vatandaşlık tarifinin, kendilerinin milliyetçilik anlayışıyla örtüştüğünü
vurgun yemişçesine dile getirmiştir.
AKP-CHP-BDP-PKK yapılanması, aslında Sevr masasının dört bacağı,
bölünmenin dört gözü, yıkım ve çözülmenin dört ası olarak durmadan zehir
kusmakta ve milletimize pusu kurmaktadır.
İnanıyorum ki, bu olanları AKP'ye oy vermiş kardeşlerim, CHP'ye
destek sağlamış kardeşlerim ve bu iki parti içindeki vatansever Türkiye
sevdalısı milletvekili arkadaşlarım öfkeyle, kızgınlıkla izlemektedir.
Bu karşılıklı itişmelere, söz düellolarına ve gelgitlere muhakkak
ki Kürt kökenli vatandaşlarımın da bir itirazı olacaktır ve olmalıdır.
Bu kardeşlerim, Türk milletinin eşit ve onurlu birer mensubu
olduklarını, Hakkari'nin kaderinin İstanbul'dan ayrı tutulamayacağını iyi
bilmelidirler.
Doğu ve Güneydoğu bölgemizde yaşayan insanlarımız, PKK'nın, İmralı
canisinin ve AKP'nin baskı ve tasallutundan mutlaka kurtulmalı ve
kurtarılmalıdır.
Milliyetçi Hareket Partisi buna taliptir ve doğudan batıya,
kuzeyden güneye her bir kardeşimi Cenab-ı Allah'ın eşsiz ve yeri dolmaz emaneti
olarak görmeye dün olduğu gibi bugün de vardır ve devam edecektir.
''ANALARIN
AĞLAMASIN DİYENLER, BU ZAMANA KADAR ANALARI İNİM İNİM İNLETMİŞTİR''
Aramızdaki ayrık otlarını milletimin tüm fertleriyle birlikte
temizleyeceğimize, bölücüleri, terör tüccarlarını, ara bozucuları ve BOP
suyundan içenleri dışlayarak Türk milletini güçlü, Türkiye'yi küresel ölçekte
sözü dinlenen itibarlı bir ülke yapacağımıza inanıyor, tüm gayretimizin buna
dönük olduğunun bilinmesini istiyorum.
Bize göre, cinayet örgütünden insanlık adımları beklenmemeli,
Nevruz vadeli dillendirilen senaryoların daha maliyetli olarak milletimize
fatura edileceği, terör örgütünün asla silah bırakmayacağı anlaşılmalıdır.
Başbakan farkında mıdır bilemem, ama analarımızın gözyaşını döken
bizzat kendisi ve canlandırdığı terör örgütüdür.
Anaların ağlamasın diyenler, bu zamana kadar anaları inim inim
inletmiştir.
Kandan geçinen, kayıplarımıza neden olan ve Türkiye'yi küresel ölüm
karaborsasında satışa çıkaran Başbakan ve hükümetidir.
Ayrıca bize bulunmaz Hint kumaşı olmadığımızı söyleyerek kim
olduğumuzu soran ve AKP'ye ve CHP'ye randevu vermeyişimizi sızlanarak
dillendiren Başbakan'a diyeceklerim şunlardır:
Doğrudur, biz Hint Kumaşı değiliz, olmaya da niyetimiz yoktur.
Bizim İmralı canisine pazarlık yapan, sözde çözüm limanına
demirleyen ve Türk milletini çöküşe götüren hiç kimseyle görüşecek bir şeyimiz
yoktur.
Başbakan tercih hakkını kullanmış ve teröristbaşıyla randevulaşarak
tarafını belli etmiştir.
Bunun için bizimle görüşecek, konuşacak ve iletecek bir şeyi de
kalmamıştır.
Milliyetçi Hareket Partisi Hint kumaşı değildir, ama Başbakan'ın
panzehiri, bölücülük mikrobunun aşısı, terörün hasmı, kardeşliğin aşığı,
huzurun bekçisi, istikrarın gözcüsü, gerçek barışın sözcüsü ve Türk milletinin
ta kendisidir.
İmralı karanlığında yönünü kaybedenler, Kandil kuyusuna atlayanlar
bizi anlayamaz, bizimle boy ölçüşemez.
Terör postacılığına kadar işi götürenler bizimle aynı hizada ve
seviyede bulunamaz.
Mardin'de milliyetçiliğe ve Türklüğe küfür edip, Balıkesir'de tek
millet diyerek münafıkça çark edenler bizimle buluşamaz, bizimle herhangi bir
şey paylaşamaz.
Çünkü biz Milliyetçi Hareketiz, zikzak çizenlerden, patinaj
yapanlardan, kötülüğün çukuruna, karambolun kucağına, kimliksizliğin uçurumuna
düşenlerden ve yaşarken siyasi ceset haline gelenlerden hamd olsun olmadık,
asla da olmayacağız.
''AKP'NİN
TÜRK ORDUSUNA DÜZENLEDİĞİ OPERASYONLAR PKK'YA VE İMRALI CANİSİNE VERİLMİŞ BİR
SÖZÜN MÜ GEREĞİDİR?''
Başbakan konuşmalıdır. Başbakan cevap vermelidir. Başbakan yüreği
ve cesareti varsa susmamalıdır.
AKP'yi iktidara getiren teröristbaşının içinde olduğu nifak cephesi
mi yoksa büyük Türk milleti midir?
Başbakan'ı vatana ihanetten koruyup kolları arasına alan İmralı
canisi midir?
Başbakan'ın Öcalan'a toz kondurmaması kendisine bir şükran ve vefa
gösterisi midir?
Başbakan Erdoğan kimin namına, kimlerin hesabına çalışmaktadır?
Görevli olarak milletimizin içine mi sızmış, manevi değerlerimizi
istismar ederek, yüce dinimizin buyruklarını siyasi malzeme yaparak gözleri mi
boyamıştır?
AKP'nin Türk ordusuna düzenlediği operasyonlar PKK'ya ve İmralı
canisine verilmiş bir sözün mü gereğidir?
BDP'lilerin emirle başlattıkları mektup trafiğine eskortluk yapan,
PKK'yı sözde çözüm sürecine monte eden, bölücülerin Türk milletini kundaklamasına
seyirci kalan bir siyasi iradenin Türk milletini temsil ettiğinden bundan sonra
nasıl bahsedilecektir?
Gazimize saldıran, palavralarla vakit geçiren, orantısız sallayan,
şehitlerimizi inciten, önüne gelenin şehit ve gazi derneği kurduğunu
vicdansızca açıklayan bir siyasetçinin, ellerindeki silahla dağlarımızı mesken
tutan canileri parlatmasını, övmesini ve iyi dileklerde bulunmasını hangi akıl,
hangi vicdan ve hangi insafla açıklamak mümkündür?
Başbakan İmralı canisiyle ortaklık kurup, gemiciklerden oluşan
filolarını bir bir denizlerde yüzdürürken hiçbir mesele yoktur da, şehit ve
gazilerimiz acılarını paylaşmak ve seslerini duyurmak maksadıyla yasal
dernekler kurunca mı sorun olmaktadır?
Gazilerimize, şehit yakınlarımıza şuursuzca saldıran, ağız dolusu
kaba sözler sıralayan Başbakan'ın, İmralı canisine en ufak bir serzenişte dahi
bulunmamasını ne biz, ne de aziz milletimiz asla unutmayacaktır.
Başbakan Erdoğan teröristlerin sınır dışına çıkmaları çağrısını
yinelerken, onlara dokunulmayacağını söylemektedir.
Sormak isterim ki, kendisi bu hukuksuzluğu, bu kanun tanımaz ve
takmaz yetkiyi kimden ve nereden almaktadır?
Bu zihniyetin içten içe bağlı olduğu siyasi başkenti Vashington
mudur? Londra mıdır? Brüksel midir? Erbil midir? Erivan mıdır? Değilse, neresidir?
İmralı canisinin boğazına urgan geçirdiği, PKK'nın ayağına pranga
vurduğu bir hükümet bundan böyle Türkiye'yi nasıl ve ne şekilde
yönetebilecektir?
Meclis'teki bir avuç bölücünün her gün fevri ve fitne saçan
sözlerini büyük Türk milleti daha ne zamana kadar duymaya mecbur
bırakılacaktır?
Kandil'e giden bölücüler mal bulmuş mağribi gibi konuşmakta, en
başta da PKK'nın kaçırdığı kardeşlerimiz üzerinden istismar kampanyası
sürdürmektedir.
PKK, elinde tuttuğu kamu görevlilerimizi ezmek ve rencide etmek amacıyla
görüntüler vermekte ve bu evlatlarımızın görüşlerini tehdit ve silah zoruyla
kamuoyuna servis etmektedir.
Olanlar insanlık dışıdır.
Başbakan Erdoğan İmralı'ya methiyeler düzerken, bölücü örgüt
askerimizi, polisimizi ve kaymakam adayımızı kullanarak fırsatı ganimete
çevirmenin kurnazlığıyla vakit kazanmaktadır.
Sanki iki devlet savaşa girmiştir de, karşılıklı olarak tutsak
değiş tokuşu yapacak bir hava oluşmuştur.
Cezaevlerimizde işledikleri suçlardan dolayı cezasını çeken
teröristler AKP'nin verdiği tavizlerle tutsak olarak değerlendirilir olmuştur.
Bu olacak şey değildir.
AKP hükümeti aklını başına almalı, hüküm giymiş ve halen tutuklu
bulunan teröristlerle, PKK'nın elinde tuttuğu evlatlarımızı aynı kategoride
görme aymazlığından ve böylesi tehlikeli bir tutumdan uzaklaşmalıdır.
MHP'NİN
GÖRÜŞLERİ
AKP'nin yönetimindeki bölücülük korosu bize, sizin çözümünüz nedir
diyerek sürekli saldırmaktadır.
Eğer çözümden kasıt Türkiye'nin bölünmesi ve milletimizin
parçalanması ise biz bu şekildeki bir çözümü değil elimizin tersiyle itmeyi,
ayaklarımızın altında lime lime ezer ve ufalarız.
Bizim çözüm üslubumuzda, çözüm anlayışımızda teröre yardım ve
yataklı yapmak, bölücülüğü diriltmek yoktur, olmayacaktır ve kesinkes
bulunmayacaktır.
Bu itibarla, AKP-BDP-PKK'nın çözüm ve barış yaklaşımını hiçbir şart
altında kabullenmeyeceğimiz ve benimsemeyeceğimiz ortadadır.
Önce şunu belirtmek istiyorum, bizim yegane tercihimiz Türk
milletinin birliğini ve kardeşliğini savunmak ve ayakta tutmaktır.
Çözüm diyerek bölünmeye ortak olacağımız sanılıyorsa, bunu dünya
gözüyle kimseler göremeyecektir.
Millet şemsiyesi altında toplanmak, terör ve şiddet müelliflerine
prim vermemek en başta gelen irademiz ve tavizsiz tutumumuzdur.
Biz değişik zaman ve tarihlerde bölücü terörün bitirilmesi
konusundaki tekliflerimizi ve Türkiye'nin içinde bulunduğu bunalımlı atmosferi
gidermek için görüşlerimizi açıkladık, muhataplarımıza ilettik.
Başbakan'ın okuması, yazması varsa bunları önüne koyup gözden
geçirerek istifade etmesi en samimi tavsiyemizdir.
Geldiğimiz bugünkü aşamada, tekraren bildirmek isterim ki,
Milliyetçi Hareket Partisi'nin görüşleri özet olarak şunlardan ibarettir:
1- Her adımı
Türk milletine ihanet olan, Türk devlet geleneğine aykırılıklarla malul bulunan
ve açıkça da anayasal suç haline gelen sözde barış ve çözüm süreci derhal
kesilmeli, İmralı canisiyle müzakereler bitirilmelidir.
2- Dış
politika uygulamaları süratle gözden geçirilmeli, komşu ülkelerin siyasi
birliğini ve toprak bütünlüğünü savunan ve koruyan, milli menfaatlerimiz
doğrultusunda yeni bir dış politika konsepti kurgulanmalı ve kurulmalıdır.
3-
Uluslararası hukuka aykırı şekilde, Irak'ın kuzeyinde yuvalanan başta Mahmur
olmak üzere bölücü örgütün tüm kampları dağıtılmalı, Birleşmiş Milletler
nezdinde lobi çalışmaları ve diplomatik girişimler yoğunlaştırılmalı, Kandil
imha edilmeli, gerekirse bölgesel aktörlerle işbirliği halinde terör sorununun
üzerine gidilmelidir.
4- Sınır
güvenliğimiz her düzeyde ve tam olarak sağlanmalıdır.
5- Bölücü
örgüt mensupları silahlarını ön şartsız güvenlik güçlerimize teslim etmeli ve
militanlar Türk adaletine teslim olmalıdır.
6- Yeni
Büyükşehir Kanunun, belediye sınırlarını il sınırı olarak düzenleyen hükmü
iptal edilmelidir.
7- Anayasa
çalışmalarında milletimizin birliğini, kimliğini, dilini sakatlayacak, devletin
idari düzenini bozacak her türden düzenleme reddedilmelidir.
8- Bölücülükle
mücadele eylem planı hazırlanmalı, terörün insan, mali ve finansal kaynakları
kurutulmalı ve eylem sahaları yok edilmelidir.
Başbakan Erdoğan unutmasın ki, yaptıkları ve tercih ettiği
politikaları vatana ihanet suçunu oluşturmaktadır.
Böyle giderse kendisi ve hükümeti mutlaka hain damgasıyla
damgalanacak ve Türk milletine hesap vermekten kaçamayacaktır.
Herkes
bilmelidir ki,
* Çözülme
ve bölünme sürecine, çözüm ve barış kılıfı geçirilmesi,
* Teröristlerle
pazarlıkların diyalog ve müzakere sözleriyle hafifletilmesi,
* Demokratik
özerkliğin yerel yönetimlerin güçlendirilmesi kamuflajıyla yutturulması,
* Federasyonun
başkanlık modeli kabuğuna gizlenmesi,
* Bölünmüş
devlet yapısının demokratik cumhuriyet ismiyle kapatılması,
* Mütarekenin
kabullendirilmesi için silahları susturma ve ellerin tetikten çekilme
propagandasının seferber edilmesi,
* Genel af
direncini kırmak için normalleşme sözlerinin kullanılması,
* Analar
ağlamasın istismarıyla barış taleplerinin örtüştürülmesi,
* Milli
birlik ve kardeşlik uyutmasıyla terörle mücadelenin sulandırılması ve
tavsatılması,
* Ve Türk
kimliğini Anayasadan çıkarmak için eşit vatandaşlık ifadesinin bahane olarak
ileri sürülmesi hiç kimseyi kandırmaya yetmeyecek, aziz milletimizi de Allah'ın
izniyle ikna edemeyecektir.
AKP ve
kol kola girdiği bölücü şebekenin dili;
* Rahmani
değil, şeytanidir.
* Birlik
ve beraberliğe çağrı değil, kavgaya ve bölünmeye davettir.
* Çözüme
değil çöküşe, barışa değil batışa ve bitişe neden olacaktır.
Bunun için Milliyetçi Hareket Partisi AKP'nin sözde çözüm sürecine
tümüyle karşıdır, ihanete direnmeye kararlıdır, her şeyiyle milletimizin
yanındadır ve var gücüyle de melanetin aşamayacağı milli siper olmayı
sürdürecektir.
Başbakan ve partisi çözüm şakşakçılığının sonunda milletimizin
kahrından, bedduasından kurtulamayacak ve mutlaka Türk adaletinin önünde hazır
ol vaziyette yaptıklarının bedelini ödeyecektir.
Mühür vursalar da dilimize, kelepçe geçirseler de kolumuza, zincir
taksalar da ayağımıza yine vatan deriz, yine millet deriz ve yine Türklük ve
milliyetçilik uğruna düşeriz çetin yollara, kul olmayız Allah'tan başkasına ve
çakmak çakmak gözlerimizle, hilal gibi bakışlarımızla meydan okuruz zifiri
karanlığa.''