5 Aralık 2012 Çarşamba

Artık kucaklaşma zamanı

 Artık kucaklaşma zamanı
SİYASET / 2012-12-03 08:52:41

MHP Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Şefkat Çetin, 10. Kurultayı, iç ve dış politikadaki gelişmeleri ORTADOĞU gazetesine değerlendirdi.
''ÜLKÜCÜ iseniz, Ülkücü hareketten başka hiçbir iradenin, güç odağının hesabına çalışmıyorsanız, sadece MHP daha iyi olsun diye bir yarışa girdiyseniz, isteyerek veya istemeyerek kırıp döktüyseniz bile yarış bittiğine göre artık kucaklaşma zamanıdır. Art niyetiniz yoksa Ülkücüler'in kucaklaşmasına engel olmayın. Çünkü biz samimi olan herkesi kucaklamak üzere yola çıktık. ''
''TÜRKİYE'nin ülkesi ve milletiyle bölünmezliği politikasından tavizsiz tek liderin Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli olduğu ve MHP'nin milli bir merkez misyonunu tek başına yürüttüğü gerçeği gün gibi ortada durmakta iken, vakit durma ve eğlenme vakti değildir. Hareketin liderinin verdiği mesajların Türk milletine sağlıklı bir şekilde ulaştırılmasında teşkilatlarımıza önemli görevler düşmektedir.''
''AKP iktidarının Osmanlı'nın Lale devrinden hiçbir farkı yoktur. Sokaktaki gayrimemnun vatandaşın sayısının göründüğünden çok daha fazla olduğunu anlamak için ekonominin bu fotoğrafı yeterlidir. Bir tarafta saltanat hevesiyle ve padişah havasıyla dolaşan bir başbakan ve taifesi, öteki tarafta her geçen gün daha da kötü ekonomik şartlara mahkûm edilen kitleler Türkiye'nin en acı tablosudur.''
Milliyetçi Hareket Partisi Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Şefkat Çetin, ORTADOĞU'ya çok önemli açıklamalar yaptı. Milliyetçi Hareket Partisi 4 Kasım'da 10. Olağan Kurultayını yaparak, önümüzdeki üç yılın yönetici kadrolarını seçti. Teşkilatçı kimliğinin yanı sıra ülke meseleleriyle ilgili Ülkücü duruşun sembol isimlerinden Çetin'e MHP Kurultayını, iç ve dış politikadaki gelişmeleri sorduk.
İşte sorular işte cevaplar:

-         MHP'nin yeni Teşkilat Başkanı olarak bizi kabul ettiğiniz ve ilk görüşmenizi gazetemizle yaptığınız için teşekkür ediyor, Kurultayın ve görevinizin hayırlı olmasını diliyoruz. Geride bıraktığımız MHP Kurultayını değerlendirir misiniz?
Milliyetçi Hareket Partisi 10. Olağan Kurultayı, camiamıza yakışır bir vakar ve olgunluk içerisinde gerçekleşti. Bu kutlu davaya gönül vermiş, ilinde ve ilçesinde yıllar boyu Hareket'e hizmet etmiş partililerimizin, Ülküdaşlarımızın ortak aklı 4 Kasım'daki MHP Kurultayına damgasını vurdu. Türkiyemizin yaşadığı sıkıntılara çözüm öneren, bugüne ve geleceğe şekil verme iddiasında olan, milliyetçi ve Ülkücü duruşun sergilendiği bir platform olarak Kurultayımız bilhassa önem taşıyordu. Büyük Türk milletinin cefakâr evlatları Ülkücülerin, bozkurtların Anadolu'nun her karışından getirdikleri iradelerini mecz ettikleri MHP Kurultayı, sadece Türkiye'deki güç merkezleri için değil, dünya ölçeğinde hesaplar yapan küresel güçler için de çok açık ve net mesajlar taşımaktaydı. Ülküdaşlarımız emin olsunlar ki, vatan ve millet yolunda bir araya gelebilmeleri dahi başlı başına bir mesajdı. Verdiğimiz bu mesaj okyanusun ötesinden de berisinden de okunacak kadar netti. Milliyetçi Ülkücü Hareket, sadece Parti içinde bir hizmet yarışı için Kurultay yapmamıştır. Aynı zamanda "Biz Türkiyeyiz, biz var olduğumuz müddetçe Büyük Türk milleti de var olacaktır" denmiştir.
MHP KURULTAYI TÜRKİYE'YE VE DÜNYAYA VERİLEN BİR MESAJDIR
-         Dışarıya dönük heyecan veren bu görüntünün yanısıra Ülkücü Hareket açısından Kurultay nasıl okunmalıdır?
Kurultay, camiamızda yeni bir uyanış ve diriliş heyecanının yaşandığını gözler önüne sermiştir. 10 yıllık AKP hükümetinin ülkeyi felakete sürüklediğinde hemfikir olan Ülkücüler, gidişata son vermek için tek çarenin MHP iktidarının bir an önce sağlanmasından geçtiğinde birleştiler. Yurdun dört bir tarafında vatan için çarpan sayısız Ülkücü yüreğin birlikteliğinden doğan sinerjiyle Ülkücüler kendilerine olan inançlarını tazelediler. Kurulduğu ilk günden bu yana dünyada eşi benzeri olmayacak fedakârlıklara sahne olmuş bu davanın yiğit mensuplarının inanmışlıklarını ve heyecanlarını birbirlerinin gözlerinde görebildikleri bir Kurultay yaşanmıştır.
Ülkücülerin birbiriyle sarılmasının, kucaklaşmasının anlamı çok büyüktür. Başardık, başaracağız diye bitirilen yeminlerimizin her tekrarında Ülkücü Hareket'in neler yapabileceğini, karşımızda hiçbir seddin dayanamayacağını Kurultayımız vesilesiyle gönüllerde hissetmek hepimize güç vermiştir. Hepsinden önemlisi, Ülkücü Hareket'in varlık sebebi olan iddialarını devam ettirdiğinin gösterilmesidir. Asıl amacın ne ticaret, ne de tek başına siyaset olmadığı, Türkiye'ye ve dünyaya Türkçe bakışın peşinde koşulduğu gerçeği ortaya çıkmıştır.
YARIŞ BİTTİ, ŞİMDİ ÜLKÜCÜLERİN KUCAKLAŞMA ZAMANI
- Kurultayın çok adaylı olmasının Ülkücülerin birliği açısından herhangi bir sakınca taşıdığını düşünüyor musunuz?
Çok adaylı Kurultay'ın MHP'deki birlik ve beraberliğe katkısı olacaktır. Türkiye'nin en köklü siyasi organizasyonlarından birisi olan MHP'nin bir o kadar geniş kadrolarının harekete geçmesi ve hizmete talip olmak için bir yarışın yaşanmasından daha doğal ve tabii ki güzel olan ne olabilir. Teşkilatlarımızın her seviyesinde kadrolarımızın bu denli talepkar oluşundan, milletimizin MHP'ye olan ilgisinin arttığı sonucu da çıkmaktadır. Türkiye'de bu kadar hakiki ve canlı bir örneğinin daha bulunmadığı bu demokratik süreç ilçe ve illerimizin ardından Büyük Kurultayımıza kadar her aşamada tabanın fikirlerinin bir değer olarak Partinin en tepesine kadar taşınmasını sağlamıştır. Kurultayların amaçları da zaten bu değil midir?
Asıl olan ortak aklı yakalayabilmek, en doğru olanın, en fazla desteklenenin etrafında kenetlenmektir. Bunun için de elbette ki farklı bakışlara, farklı isimlere kendilerini ifade imkânı tanınmış, her türlü demokratik hakkın sonuna kadar kullanılması bizzat Sayın Genel Başkanımız tarafından teminat altına alınmıştır. Daha önce de açıkladığımız üzere, Ülkücü Hareketin genel kabullerini ve fikriyatını benimseyen, Ülkücülüğü lekeleyecek herhangi bir şaibesi olmayan, Ülkücü ahlak ve terbiyedeki herkesin MHP'deki demokratik yarışlara katılma hakkı vardır.
Ülkücülüğün bir seviye ve ahlak meselesi olduğuna işaret eden ve hele de liderliğin olmazsa olmazı sayılan bu kriterleri hiçe sayarak, şahsi hesaplar ve hırslarla hareket etmenin de değişik bir onur anlayışı olduğu açıktır. Söylediğimiz gibi, her türlü fikrin ve arkadaşımızın yeterli gayreti göstererek bu sürece dâhil olması için fırsat verilmiş ve nihayetinde ilçe ve il kongrelerinin ardından büyük Kurultayımızla Ülkücülerin iradeleri sandığa yansımıştır. Kurultayımız daha fazla insanımızın hizmete talip olarak seferber olmasına vesile olmuştur.
Burada önemli olan, yarış bittikten sonra farklı düşünenlerin Ülkücü iradenin tecelli ettiği Kurultayımızın kararlarına biat etmeleridir. Ne zamana kadar, ta ki bir sonraki Kurultay süreci başlayıncaya değin ortak iradenin işaret ettiği seçilmişe tabi olunmalıdır. Birlik ve beraberlik Kurultayda aday olmakla, hizmet için yarışmakla bozulmaz. Adil bir ortamda yürütülen yarış bittiği halde, hani o savaşın sona erdiğinden habersiz adadaki Japon askerleri gibi savaş peşinde koşulduğunda birlik ve beraberlik mümkün olmaz.
Ülkücü iseniz, Ülkücü hareketten başka hiçbir iradenin, güç odağının hesabına çalışmıyorsanız, sadece MHP daha iyi olsun diye bir yarışa girdiyseniz, isteyerek veya istemeyerek kırıp döktüyseniz bile yarış bittiğine göre artık kucaklaşma zamanıdır. Art niyetiniz yoksa Ülkücülerin kucaklaşmasına engel olmayın. Çünkü biz samimi olan herkesi kucaklamak üzere yola çıktık. Bütün Ülkücülere sarılmak, bir olarak, birlik olarak, elbirliğiyle bu davayı iktidara taşımaktan başka bir amacımız yoktur. MHP Kurultayı çok adaylıydı ama sonrasında ortaya çıkan iradenin asıl olduğu unutulmamalıdır. Hiç kimsenin "Kurultay'da ben bu kadar oy aldım, demek ki ayrı bir siyaset izleyebilirim" deme lüksü yoktur.
Hiçbir Ülkücü delege, sandıkta verdiği oyun MHP'yi bölmek için kullanılmasına müsaade etmez. Sandıklar açıldığında ortaya çıkan iradenin ardında artık bütün MHP üst kurul delegelerinin, teşkilat yöneticilerinin, üyelerimizin ve camiamızın imzası var demektir. Bu yüzden, Ülkücü irade tarafından emanetin teslim edildiği kadroların vazifesi tek bir Ülkücüyü dahi kaybetmemeye yönelik olacaktır. Ülkücüyüm, milliyetçiyim diyen herkes kucaklanacak, birlik ve beraberlik ruhuyla ülkemizin sorunlarına el atılacaktır.
KENDİ EVİNİN CAMINI TAŞLAYANLAR KİME HİZMET EDİYOR?
-         Kurultay sonrasında bu birlik ve beraberliği zedeleyecek girişimlere nasıl bakıyorsunuz?
Şu gerçeğin altını evvela çizelim. Türkiye'ye ve dünyaya nizam vermek için kurulmuş, İlay-ı Kelimetullah davası için saf tutmuş Ülkücü Hareket'in, gündelik siyasetin çarklarında bocalamasını bekleyenler hayal kırıklığına uğrayacaklardır. Ülkücü Hareketi 12 Eylüller durduramamış, Sovyetler direncimiz karşısında parçalanmışken, biz zafer davulları çalarak yeni kızıl elmalara koşacağımıza, partimizi iktidara taşıyıp milliyetçi Türkiye'yi kuracağımıza, nasıl olur da kendi içimize kapanır, enerjimizi boşa tüketiriz. Son yıllarda Ülkücülerin Türkiye'de ve dünyada olup bitenlerle ilgilenmemesi için olağanüstü bir program tatbik ediliyor.
Nasıl ki Türkiye'nin başına bir terör belası sarmışlar, ülkemizin ekonomisinden dış politikasına her alanda bu bataklıkta kaynaklarımızın tüketilmesine uygun ortamı sağlamışlarsa, Ülkücü harekette de içe dönük manüplasyonlarla bir güvensizlik, sevgisizlik ortamı yaratmak için olağanüstü çaba sarf ediliyor. Birileri memleketi parsel parsel satıyor, Türk adını adım adım her yerden siliyor, evlatlarımıza bırakacak bir vatan bırakmamak için zehir saçıyorlar hayat damarlarımıza. Ancak gelin görün ki ihaneti durduracak yegâne panzehir olan Ülkücü Hareket'in ellerini kollarını bağlamaya çabalıyorlar. Ülkücülere birbirleri hedef gösteriliyor, enerjilerini kardeş kavgasında tüketmeleri için binbir türlü düzenek kuruluyor.
Dün birbirlerine canlarını ve namuslarını emanet eden Ülkücüler, rahmetli Başbuğun Bizans'tan geçme bir hastalık olarak tarif ettiği gevşeklik ve fitneye esir olmamak için savaşmaktan bitap düşüyorlar. Kurultay yapılıyor, Ülkücü irade tecelli ediyor, artık susmak ve çalışmak lazımken, enerjimizi memleketi mahveden AKP'yi yerinden indirerek iktidar olmak için kullanmak gerekirken, fitneci boş durmuyor ve diyor ki;"Falanlar varken olmaz, ancak gelecek seçimde oy vermez ve partinin oyunu düşürürsek teslim alırız MHP'yi".
O halde bu Kurultay ne için yapıldı? Sizlerin Ülkücü iradeye saygınız da yok. Partinin yükselmesi, başarıya ulaşması gibi bir kaygıda taşımıyorsunuz belli ki. Kurultayın birlik ve beraberliği tesis etmesi ve kenetlenmenin doğal olarak sağlanması gerekirken, birlik beraberliği engellemeye yönelik çalışmalar yürüten, söz ve davranışlarda bulunanlar neyin kavgasını veriyorsunuz? Bir görevi mi ifa ediyorsunuz? Kongre ise, Ülkücünün demokratik hakkını kullanması ise, MHP Kurultayında demokrasinin en güzel örneği sergilendi. 5 Kasım sabahı hala kendi evinin camını taşlamaya çalışanların bu davranışlarının izahını Ülkücü camia mutlaka yapıyordur. Camiamız bünyesinde sevgiyle bir kucaklaşmanın önüne setler çeken, nefsinin esiri olmuş arkadaşların bir vicdan muhasebesi yaparak, kazanılacak başarıya katkı sağlamalarını beklemek Ülkücülerin hakkıdır. Aksi halde, Hareketin sandıktaki başarısını gölgeleyecek söz ve davranışlara Ülkücülerin tahammülü kalmamıştır. Ülkücüyüm diyen herkesin taşın altına elini sokmasının zamanıdır.
MİLLİ DURUŞ SERGİLEYEBİLEN YEGÂNE SİYASİ ORGANİZASYON MHP'DİR
- Türkiye'nin iç ve dış politikasındaki son derece önemli olayların arifesinde yapılan bu MHP Kurultayını anlamlı buluyor musunuz?
Milliyetçi Hareket Partisi'nin başarısının ülkenin kaderiyle eşdeğer olduğu bir süreç yaşıyoruz. Gerçekten de Türkiye önümüzdeki birkaç yıl içerisinde devasa sorunların kesiştiği kavşaklardan geçmek zorunda kalacak. Ve emin olun ki, Türkiye'de milli duruş sergileyebilen yegâne siyasi organizasyon MHP'dir. Bu yüzden milliyetçi Ülkücü kadroları çok zorlu bir süreç, büyük uğraşlar beklemektedir.
MHP'deki Kurultay sürecini önemli kılan, diğer seçimlerde hiç olmadığı kadar farkındalık yaratan da sergileyegeldiğimiz ve bundan sonra da kararlılıkla sürdüreceğimiz milli duruşla ilgilidir. Particiliğin bakkal dükkânı işletmek olmadığı, dünya ve Türkiye yıkılıp yeniden kurulurken al gülüm ver gülüm işlerle meşguliyetin MHP'de yapılamayacağı iradesinin Kurultay'da bir kere daha beyan edilmesiyle camiamızın milli meselelerdeki duruşuna yönelik herhangi bir belirsizliğe yer kalmamıştır. Ülkücü Hareket, tarihten aldığı misyonunu ifa etmeye devam ederek, büyük Türk milletinin varlığının ve bekasının müdafiliğini ebediyen yapacak kararlılığın altına imzasını bir kere daha atmıştır. Kurultayımızın asıl önemli mesajı işte burada saklıdır.
Türkiye'nin milli ve üniter yapısının son tahlilde teminatı Milliyetçi Ülkücü Hareket'tir. MHP'nin kadroları da bu misyonun bilincinde ve sorumluluğunu taşıyacak güçtedir. Bu manada Kurultayımız mücadelemiz için tabanımızdan güç almamıza imkân sağlamıştır. Milliyetçi Hareket Partisi'nin başarısının ülkenin kaderiyle eşdeğer olduğu bir süreç yaşıyoruz. Gerçekten de Türkiye önümüzdeki birkaç yıl içerisinde devasa sorunların kesiştiği kavşaklardan geçmek zorunda kalacak. Ve emin olun ki, Türkiye'de milli duruş sergileyebilen yegâne siyasi organizasyon MHP'dir. Bu yüzden milliyetçi Ülkücü kadroları çok zorlu bir süreç, büyük uğraşlar beklemektedir.
MHP'deki Kurultay sürecini önemli kılan, diğer seçimlerde hiç olmadığı kadar farkındalık yaratan da sergileyegeldiğimiz ve bundan sonra da kararlılıkla sürdüreceğimiz milli duruşla ilgilidir. Particiliğin bakkal dükkânı işletmek olmadığı, dünya ve Türkiye yıkılıp yeniden kurulurken al gülüm ver gülüm işlerle meşguliyetin MHP'de yapılamayacağı iradesinin Kurultay'da bir kere daha beyan edilmesiyle camiamızın milli meselelerdeki duruşuna yönelik herhangi bir belirsizliğe yer kalmamıştır. Ülkücü Hareket, tarihten aldığı misyonunu ifa etmeye devam ederek, büyük Türk milletinin varlığının ve bekasının müdafiliğini ebediyen yapacak kararlılığın altına imzasını bir kere daha atmıştır. Kurultayımızın asıl önemli mesajı işte burada saklıdır.
Türkiye'nin milli ve üniter yapısının son tahlilde teminatı Milliyetçi Ülkücü Hareket'tir. MHP'nin kadroları da bu misyonun bilincinde ve sorumluluğunu taşıyacak güçtedir. Bu manada Kurultayımız mücadelemiz için tabanımızdan güç almamıza imkân sağlamıştır.
 

'TÜRKİYE'DE TAŞLAR BAĞLI, KÖPEKLER SERBEST'


SİYASET / 2012-12-04 13:22:50
MHP Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Şefkat Çetin, ''MHP iktidarında uygulayacağımız tavizsiz bir politikayla bu gidişatı durdurabiliriz. Teröre karşı sıfır toleransla birlikte bölgede yeniden devlet otoritesinin tesis edilmesi sağlandığında, orada yalnızlaştırılan, can ve mal güvenliğinden endişe eden insanlarımızın aslında devletine bağlı olduğu görülebilecektir'' dedi
Çetin, ''Siz devlet olarak bırakın oradaki sıradan vatandaşları, kamu personelini ve güvenlik güçlerini dahi korumaktan aciz bir görüntü verirseniz, dağdan elinde silahla inen eşkıyanın ayağına Habur'da hâkim göndermek gibi rezaletlere imza atarsanız, terör de bitmez, desteği de eksik olmaz. Hükümet derhal açılım siyasetini bırakmalı ve bu topraklarda yaşayan insanlarımız arasına nifak ve düşmanlık tohumları ekmekten başka bir işe yaramayan alt kimliklere millet muamelesi yapma siyasetini terk etmelidir'' açıklaması yaptı.
MHP Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Şefkat Çetin, 10. Kurultayı, iç ve dış politikadaki gelişmeleri ORTADOĞU gazetesine değerlendirdi.
Röportajın dünkü bölümünde Çetin, ''Ülkücü iseniz, Ülkücü hareketten başka hiçbir iradenin, güç odağının hesabına çalışmıyorsanız, sadece MHP daha iyi olsun diye bir yarışa girdiyseniz, isteyerek veya istemeyerek kırıp döktüyseniz bile yarış bittiğine göre artık kucaklaşma zamanıdır. Art niyetiniz yoksa Ülkücüler'in kucaklaşmasına engel olmayın. Çünkü biz samimi olan herkesi kucaklamak üzere yola çıktık '' diyerek birlik çağrısı yapmıştı.
Çetin, bugünkü bölümde de, Türkiye ve dünya gündemiyle ilgili önemli konulara değiniyor:
- Bu sözlerinizden MHP'nin önümüzdeki süreçte izleyeceği politikaya ilişkin ipuçları ortaya çıkıyor. Biz bunu daha açmanızı istesek, MHP nasıl bir siyaset izleyecek?
Şefkat Çetin- Ülkemizin ve büyük Türk milletinin varlığına kast etmeye yönelik küresel çapta ancak yerli ayağı da olan büyük oyunun farkındayız. Ülkücü Hareket olarak Türkiye'nin milli ve üniter yapısının bozulmasına, milletimizin mukadderatıyla oynanmasına müsaade etmeyeceğiz. Dilerseniz iç ve dış gelişmeleri ve ülkemize yönelik tehditleri birazdan daha da açalım. Evet, mesele sadece gelen tehlikeyi fark etmek değil, nasıl engelleneceğiyle ilgilidir.
MHP'nin bunu nasıl çözeceğine gelirsek, ülkedeki kötü gidişata ve her türlü emperyal oyuna engel olmanın doğrudan ve yegâne yolu sandığa yani millete gitmek, oradan güç almaktır. Milliyetçi Ülkücü Hareket mensupları, sandık dışında ülkedeki kötü gidişatı engelleyecek bir metodun olmadığını, bunun dışında arayışların malum oyunlara hizmetten başka bir anlam taşımayacağını gayet iyi bilmektedirler. Problemleri çözeceksek sandıktan, yani milletten alacağımız güçle çözeceğimizin, asıl gücün orada olduğunun farkındayız.
Çünkü büyük Türk milletinin vatanperverliğine, engin sağduyusuna inanıyoruz. Bu toprakların her karışını şehitlerinin kanıyla hiç durmamacasına sulayan bir milletin gerçek manada Ülkücü Hareketi anlamamasını ve yanında saf tutmamasını biz kabul etmiyoruz. Hakikatleri milletimize anlatacağız ve milletimizle birlikte ve sadece ondan aldığımız güçle mücadelemizi meşru platformlarda sürdüreceğiz. Bu memleketin sadece adı Türk değil, ekseriyeti de Türk'tür, bunu unutmayalım. Bağrından çıktığımız büyük Türk milletiyle özdeşleşecek politikalar geliştirdiğimizde, milletimizi bilinçlendirerek diri tuttuğumuzda zaten hiçbir emperyal gücün hesabı tutmayacaktır.
Bizlerin vatan kaygımız, bölünme endişemizi eskiden paranoya diye küçümseyenlerin sayısı şimdilerde çok azaldı. Ancak ayrıca bu söylemlerimizin korku veya acziyet ifadesi olmadığının altını çizmeliyiz. Şöyle ki, Türklere Anadolu altın tepsi içerisinde sunulmamıştır. Keza milli mücadelenin izleri hala tazedir milletimizin hafızalarında. Dün Sevr'le yapamadıklarını, biliyoruz ki bugün de başaramazlar, milletimizi bölemezler parçalayamazlar. Ancak bu demek değildir ki, tedbirsiz olalım, ya da mücadeleden uzak duralım. Milliyetçi Hareket Partisinin bu manada milletimizin sağduyusuna inancı tamdır ve oradan alacağı güçle vatan ve millet aleyhine faaliyetlerin karşısında tavizsiz politikasını sürdürecektir. Vazifemiz evvela milletimizi tehlikelere karşı uyarmaktır.
Türkİye'nİn ülkesİ ve mİlletİyle bölünmezlİğİ polİtİkasIndan tavİzsİz tek lider SayIn Genel BaşkanImIzdIr
-         Anlaşılan MHP'nin Teşkilat Başkanı olarak teşkilatlarınızı yoğun bir çalışma temposuna sokacaksınız.
Şefkat Çetin- Evvela şunun idrakinde olmalıyız ki, bir iki kişinin gayretiyle sürdürülen yönetimlerin başarı şansı olamaz. Topyekûn bir takım çalışmasıyla ancak istenen neticeler alınabilir. Zaten Ülkücü Hareket de bu ihtiyaçla meydana gelmiş bir kadro hareketidir. Takımda her arkadaşımızın kendi alanıyla ilgili bilgisini, becerisini, samimiyetini sergileyeceği zaman bu zamandır. Bu zamanı iyi değerlendirmek zorunda olduğumuzu, bu zaman diliminde seçimlerde alacağımız başarının ülkenin aydınlık geleceğinin de bir nevi teminatı olduğunu tekraren hatırlatmaya gerek bile yoktur. Üstelik Türkiye'nin ülkesi ve milletiyle bölünmezliği politikasından tavizsiz tek liderin Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli olduğu ve MHP'nin milli bir merkez misyonunu tek başına yürüttüğü gerçeği gün gibi ortada durmakta iken, vakit durma ve eğlenme vakti değildir. Hareketin liderinin verdiği mesajların Türk milletine sağlıklı bir şekilde ulaştırılmasında teşkilatlarımıza önemli görevler düşmektedir.
Ülkenin milli meselelerinde görüşüne başvurulan, sözü ve eylemi toplumun her kesiminde merakla beklenen ve tavrına göre pek çok politikanın belirlendiği liderimizin sahip olduğu kadroların da liderleriyle birlikte ülkemizin aydınlık geleceğini hazırlama noktasında kendilerine olan özgüvenlerinin her zaman güçlü olması şarttır. Sadece teşkilatlarımız bünyesinde görev yapan arkadaşlarımızı değil, kendisini Ülkücü sıfatıyla tanımlayan bütün gönüldaşlarımızı utandıracak söz ve davranışlardan uzak duracak ve milli meselelerde tavizsiz duruşumuzla daima başlarını dik tutacakları çalışmalar yürüteceğiz. Tekrarlamakta fayda olduğunu düşünüyorum.
Milliyetçi Ülkücü Hareket, liderinden neferine kadar hâlihazırda Türkiye'nin bölünmez bütünlüğü noktasında tavizsiz tek büyük siyasi organizasyondur. Her türlü dayatmalar, siyasi, ticari, ahlaki ya da etnik hesaplar öteki partileri yoldan çıkarmış olsa da, MHP yolundan dönmeyecektir. Milliyetçi Hareketin liderinin oturup da küresel güçlerle BOP eşbaşkanlığı yapmayacağını, kürsüde millete vatan millet nutukları atarken Oslo'da teröristle pazarlığa oturmayacağını anlatmanın zamanı gelmiştir. Bu inançla yönetici kadrolarımızın önümüzdeki seçimlere hazırlıklı olmalarını, bilgi eksiği varsa tamamlamalarını, araç gereç eksikliklerini süratle gidermelerini ve hiçbir mazeretin başarıya alternatif olarak sunulamayacağını bilhassa belirtiyoruz.
Teşkilatlarımızın elbette ki işleri kolay değildir. Maddi imkânsızlıkların bu yarışta ne demek olduğunun farkındayız. Başta medya olmak üzere rakiplerimizin pek çok avantajını görmezden gelerek imkânsızın peşinde koşacağımızı düşünenlerin de olabileceğini biliyoruz. Ancak unutulmasın ki, insan faktörü her türlü maddiyatın ötesinde bir öneme sahiptir. Bazen bir inanmış insanın tek başına bütün insanlığı peşinden sürüklediği bir hakikattir. Ülkücüler de Türk milletinin inanmışları, yol göstericileri olacaktır. Türk insanına ulaşmak ve aydınlatmak için ev ev gezilecek, toplumun her kesiminin ilgisini çekecek alt yapıyı hazırlayarak zorlukların üstesinden gelinecektir.
Önümüzdeki birkaç yıl içerisinde yapılacak seçimleri sadece partiler arası ve hatta parti içi bir hesaplaşma olarak görmenin yanlış olacağını, milletimizle ilgili bir akıbetin tayininin yapılacağının idrak edilmesi gerektiğini evvela teşkilatlarımızın anlaması şarttır. Nasıl bir sorumluluk altında olduğumuzun bilinmesini ve eğer buna inanmayan veya başaramayacağını düşünenler var ise derhal kenara çekilerek Hareketin enerjisini ve zamanını boşa harcamamalarını tavsiye ediyoruz. Şu da unutulmamalıdır ki, biz seferle, yani çalışmakla yükümlü olduğumuzdan başka bir şey söylemiyoruz. Elbette ki emeklerimizin ve halis niyetlerimizin takdiri olarak zaferin takdiri Yüce Yaradan'a aittir. Teşkilatlarımıza, cefakâr Ülküdaşlarımıza çağrımız da, vaat edebileceğimiz de ancak bu kadar ve bu çerçeve içerisindedir.
Ülkücülük, Türkİye'nİn sorunlarInI çözecek formüldür
- Ülkücülük üzerine özel bir vurgu yapıyorsunuz. Sizce Türkiye'nin bunca sorununun üstesinden gelmek için Ülkücülük yeterliolabilecek midir?
Şefkat Çetin- Yıllar önce Ülkücü kavramı içerisinde toplumsal bütünlüğü sağlamış, bugünkü toplum mühendislerinin dahi akıl edemedikleri işi geçmişte başarmış bir hareketiz biz. Toplumsal birliği bütünlüğü sağlama becerisi gösteremeyen, tam aksine ayrıştırmaya, zenginliklerimizi başkalaştırarak bunlar arasına düşmanlıklar ekmeye çalışan iktidarların Türkiye'yi getirdiği manzaraya bakıldığında ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır.
Ülkücüyüm diyen hiçbir şahsa ne memleketi, ne inancı hiçbir zaman sorulmamıştır. Ülkücülük insanlarımızı bir ortak paydada buluşturarak aynı milli hedefe yürür hale getirmeyi başarmıştır. Bu yüzden mikro milliyetçiliği Ülkücülük kavramı içerisinde eritmeyi başarmış bir hareketiz. Bugüne kadar Ülkücüyüm diyene ne memleketi soruldu, ne mezhebi, ne de inancı. Ülkücüyüm demek devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olduğu idealini kabul etmiş insan olarak algılandı ve bu algı aslında hala insanlarımızın en temel ortak kabullerinden birisidir. Bunu Ülkücü Hareket yıllar boyunca başardı. Bugün cemaat örtüsü altında ya da alt kültür grupları ve etnik grup görünümünde toplumun fertleri arasında birinin diğerini dışlayıcı tavrından rahatsız olanlar, zamanında Ülkücünün değerini kavrayamadılar. Bu yüzden Ülkücülük 12 Eylül'de engellendi.
Küresel güçler toplumun bütünlüğünü sağlayan Ülkücü çimentosunu onun için yok etmek istedi. Ülkücülerin etkinliğini kırmak için Türk milliyetçiliği düşüncesini değişik isimler altında sulandırma girişimlerinin gerisinde hep Ülkücülüğün o birleştirici bütünleştirici özelliğini yok etme operasyonu vardır. Ülkücülük başka iklimlerden devşirilen tercüme ideolojilerden değildir. Tam aksine hava gibi, su gibi her zerresiyle bu topraklara aittir. Ülkücülük gerçekten de öyle bir formüldür ki, vatanımızın ihtiyacı olan huzuru, ötekileştirmeye karşı birlikteliği ve kardeşliği, her türlü düşkünlüğe ve ahlaksızlığa karşı eşrefi mahlûkat kabul ettiği insanlarımızın şereflice yaşamasını, Türk milletinin de öteki milletlerle hür ve eşit birlikteliğini hedeflemektedir. Milliyetçi Ülkücü Hareket'in Türkiye ve dünyaya nizam ve adalet veren ecdadın izinden yürümesini sağlayacak sır kesinlikle Ülkücülük formülünün içinde saklıdır. Ülkücüler ne zaman ki kendileri olmakta ısrar ederler ve yürekleri titretecek kararlılığa ulaşırlarsa Türkiye'nin sorunlarını çözecek güce kavuşacaklardır.
AKP ZENGİNLERİN HÜKÜMETİ
- Türkiye'nin sorunlarına gelecek olursak, gündem sürekli değişiyor ama malum temel meseleler hiç değişmiyor. 10. yılındaki hükümetin icraatlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şefkat Çetin- Muhalefetteki bir partiye değil de, sokaktaki vatandaşa tarafsız ve yönlendirme yapmaksızın hükümetle ilgili sorular sorsanız alacağınız cevapları size söyleyeyim. Bir kere hükümetin icraatlarının doğrudan hayatlarını kolaylaştırdığını, refah ve huzura kavuşmalarında etkileri olduğunu söyleyen insanları mumla ararsınız. Bu hükümet orta ve alt gelir gruplarına 10 yıl boyunca çay simit hesabı yaptırmaktan öte bir katkıda bulunabilmiş değildir.
AKP hükümeti açıkça görüldüğü üzere zenginlerin hükümetidir. Parası olan daha da zenginleşmiş, fakirlik ise orta sınıflara kadar uzanarak Türkiye'nin büyük çoğunluğunu oluşturur hale gelmiştir. Siyaset vasıtasıyla hiçbir dönemde bu kadar çok yeni zengin yaratılmamıştır. Türkiye'de işleri tıkırında giden, bürokraside yükselen, medyada, iş dünyasında at koşturan, kısacası hayatından memnun olanlar iktidar mensupları ve yandaşlarıdır.
Siyasetle ilgisi olmayan sıradan insanlara, esnafa, çiftçiye, ülkenin bel kemiği orta ölçekli işletmelere, emekliye, işçiye, memura sorun bakalım halinden memnun olan var mı? Bireysel sıkıntıların yanı sıra, ülkenin ekonomik fotoğrafında da iç karartan tablo alenen ortada duruyor. Hükümetin 10 yıl içerisinde ülkemizin borçlarını 150 milyar dolardan 600 milyar dolara taşıdığı, cari açığın, yani ülkemize giren dövizle çıkan dövizin arasındaki uçurumun korkunç rakamlara ulaştığı bir ekonominin sağlıklı olduğunu kimse söyleyemez.
Üstelik hükümetin Cumhuriyet tarihinin bu rekor borcunu yaparken, bir taraftan da memlekette özelleştirme adıyla satılmadık yer bırakmaması bize "bunca para nereye gitti?" sorusunu sorduruyor. AKP'nin teslimiyete varan politikalarıyla Körfez ülkelerinden ve okyanus ötesinden pompalanan sıcak paraların arasında bir paralellik kurmaktan kendimizi alamıyoruz. Yandaş müteahhitleri zengin eden oto yol ihalelerinin dışında memlekete yatırım amacıyla tek bir çivi çakmayan, suni tedbirlerle işsizliği gizleyen, köylüyü, esnafı bitiren, insanlarımıza iş imkânları sağlayacağına oyları karşılığında küçük yardımlarla onları bağımlı kılan, kişiliksizleştiren AKP iktidarının Osmanlı'nın Lale devrinden hiçbir farkı yoktur.
Sokaktaki gayrimemnun vatandaşın sayısının göründüğünden çok daha fazla olduğunu anlamak için ekonominin bu fotoğrafı yeterlidir. Kredi kartı ya da senet borçlarının rekor kırdığı, ekonomik sıkıntıların sayısız intiharlara yol açtığı ve dolayısıyla artık sosyal patlamalara dönüştüğü şu dönemde AKP hükümeti açısından başarı sayılabilecek asıl husus, bilhassa teslim aldığı medya sayesinde bu vahim tabloyu gizleyebilmesi, çizdiği pembe tablolarla Türk insanını aldatmadaki hüneridir. Bir tarafta saltanat hevesiyle ve padişah havasıyla dolaşan bir başbakan ve taifesi, öteki tarafta her geçen gün daha da kötü ekonomik şartlara mahkûm edilen kitleler Türkiye'nin en acı tablosudur.
TÜRKİYE'DE TAŞLAR BAĞLI KÖPEKLER SERBEST
- Sadece medyaya değil, toplumun düşünen bütün kesimlerine ya hükümete teslim olmak ya da linç edilmek dışında bir alternatifin bırakılmadığı olağanüstü bir dönem yaşıyoruz.
Şefkat Çetin- AKP hükümetinin günah galerisinde listenin başına yazılacak maddeler arasında, hiç şüphesiz terör ve bölücülüğe verilen tavizler gelir. Başbakanın daha İstanbul'a belediye başkanı olmadan önce, o dönemdeki partilerinin il başkanlığını yürüttüğü günlerden takıntılı olduğu Türkiye'deki etnik gruplar üzerindeki mesaisinin bugün geldiği nokta, üniter yapımızı tehdit eder boyuttadır. Bizzat Tayyip Erdoğan hükümetlerinin çalışmalarıyla Türkiye'nin alt kültür gruplarına etnik bilinç verilmeye ve bunlardan yeni milletler yaratılmaya çalışılmaktadır.
AKP zihniyeti, Türk adını da etnik bir gruba dönüştürülmeye çalışmakta, böylece devletimizin adından işleyişine kadar Türklüğü ait ne varsa bu değerlere hücum etmektedir. Hâlbuki Türk adı bir üst kimlik olarak bu topraklardaki bütün insanların ortak adıdır. Devlet-i Ebed Müddet felsefesiyle hareket etmesi gereken kamu görevlilerinin bir siyasi partinin militanı haline nasıl dönüştürülmesi ve asli görevlerini ifa edemez hale gelmeleriyle Türkiye'nin birlik ve bütünlüğünün devamı noktasında ciddi tehditlere karşı savunmasız bırakıldığına üzülerek şahit oluyoruz.
Çünkü toplumu bölen, ayrıştıran virüs bizzat devleti idare eden, bürokrasiye, iş ve sanat dünyasına, medyaya hükmeden AKP hükümetinden yayılmaktadır. Bu yüzden bütün kurumlar felç olmuş ve fonksiyonunu yitirmiş gözüküyor. Sadece toplumsal direnç merkezleri susturulmakla kalmadığına, bizzat ülkenin güvenliğinden sorumlu Türk silahlı kuvvetleri mensuplarının itibarsızlaştırıldığı ve etkisiz hale getirildiği, dağdan teslim aldıkları teröristlerin gizli tanıklığıyla mahkûm edildiği akıl almaz bir garabetler silsilesine şahit oluyoruz.
Hani Şirazlı Sadi'nin anlattığı bir hikâye vardır. Kış gününde yaklaştığı köyde köpeklerin hücumuna uğrayan yabancının kendisini savunmak için yerden almak istediği taşları buzlar arasından sökememesi üzerine söylediği "Nasıl bir yer burası, taşlar bağlı köpekler serbest" meseline taş çıkartan örnekler o kadar çoğaldı ki toplum bunları yadırgamaz hale geldi. Vatanı korumakla görevli askerlerimiz mahkûm, elindeki silahla devlet ve millet hayatına kast etmiş terörist baş tacı! Hükümetin Oslo'da PKK ile masaya oturduğu bilgisinin kamuoyunda deprem etkisi yaratması gerekirken, şimdi Meclis'te her gün bir Oslo adımı daha AKP'lilerin oylarıyla yasa haline dönüşüyor ama hiçbir tepki yok. PKK'nın bir numaralı bebek katilinin ve dağda ellerinde Mehmetlerimizin kanlarıyla dolaşan katiller sürüsünün otuz yıldır başaramadığını, Türkiye'nin AK Partisi, herkesten daha vatansever (!) Başbakanlarının talimatıyla ve yine hepsi birbirinden vatansever (!) vekillerinin parmak kaldırıp indirmesiyle yerine getiriyorlar.
Başbakan 10 yıl evvel sanki kaldırılmasına kendisi destek vermemiş gibi idamı yeniden getirmeye, teröristle kucaklaşan BDP'lilerin yargılanması için dokunulmazlıkları kaldırmaya yönelik sözler sarf ederek bildik tiyatrosunu yine ustaca oynuyor. Başbakanın eğer zerre samimiyeti varsa ve yüreği yetiyorsa derhal bu sözünü yerine getirerek idam meselesini Meclis'e getirmesini, MHP'nin idamın getirilmesini destekleyeceğini ilan ediyoruz. Ama Tayyip Erdoğan'ın böyle bir niyeti olmadığı, bunu sadece toplumdaki milliyetçi duyarlılığı suiistimal etmek için bir hile olarak kullandığı çok açıktır. Çünkü bir taraftan da hemen aynı günlerde bu bölücülerin ne kadar hayali varsa kendisi birer birer yerine getirmeye devam etmektedir. Dağdaki ve şehirdeki bölücüler anadilde savunma mı istedi, AKP'nin vekilleri Tayyip Erdoğan'ın bir işaretiyle derhal yasayı hazırlıyor. Başbakan sayesinde yayınlarını TRT, üniversitelerini YÖK çoktan kurdu zaten. Belediyeleri küçük birer devlet haline getirecek yasa AKP'nin Meclis'te jet hızıyla inip kalkan ellerinin onayıyla Köşk'e çıktı bile. Valileri halka seçtirecek düzenlemeyi de yaptıklarında bayrak dikme törenine Barzani'yi çağırmayı bile ihmal etmeyeceklerini biliyoruz. Bu şartlarda Tayyip Erdoğan'ınki sıradan bir Başkanlık hevesi değil, Türkiye'yi eyaletlere bölerek parçalama projesinde figüranlıktan başka bir anlam taşımıyor. Kendisi başkan olamayacak ama ektiği tohumların Türkiye'yi parçalanmaya kadar götürebilecek zararını bu millet ve devlet ödeyecek maalesef.
BÖLÜCÜ TERÖRÜN ÜSTESİNDEN ANCAK MHP GELİR
- Demokratik açılım adı altında bölücülüğe verilen tavizlerin terörü azaltmak yerine daha da artırdığını söyleyebilir miyiz?
Şefkat Çetin- Terörün çıkış sebebini ve hedefleri bellidir ve bunu Türkiye'de bilmeyen yoktur. Türkiye'deki bölücü terör, Büyük Türk milletine tarih boyu sürdürülen Haçlı Seferlerinin en sonuncusudur. Bu toprakları bizzat teslim almak için yaptıkları son çıkarmayı o en bitkin halimizde defetmeyi ve Sevr paçavrasını yırtmayı başarmış milletimiz, bu bölücü ihanet şebekesiyle yeniden dermansız bırakılmak, milli ve insani kaynaklarımız heba edilmek istenmektedir. Bunların niyeti sözde bir halkın ya da grubun haklarını elde etmek değil, küresel güçler için buradaki milli devleti teslim alınır hale getirmek, diz çöktürmektir.
Ellerindeki silahı almak yerine, hükümetin yaptığı gibi her istediklerini verirseniz, korkarız ki bu ihanet ateşini söndürmek gittikçe güç hale gelecektir. Milliyetçi Hareket Partisi'ne göre, teröristle ve hele de bölücülükle mücadelede verilecek her taviz sizi bir sonrakini vermeye götürecek ve bu işin sonu gelmeyecektir. MHP iktidarında uygulayacağımız tavizsiz bir politikayla ancak bu gidişatı durdurabiliriz. Teröre karşı sıfır toleransla birlikte bölgede yeniden devlet otoritesinin tesis edilmesi sağlandığında, orada yalnızlaştırılan, can ve mal güvenliğinden endişe eden insanlarımızın aslında devletine bağlı olduğu görülebilecektir.
Siz devlet olarak bırakın oradaki sıradan vatandaşları, kamu personelini ve güvenlik güçlerini dahi korumaktan aciz bir görüntü verirseniz, dağdan elinde silahla inen eşkıyanın ayağına Habur'da hâkim göndermek gibi rezaletlere imza atarsanız, terör de bitmez, desteği de eksik olmaz. Hükümet derhal açılım siyasetini bırakmalı ve bu topraklarda yaşayan insanlarımız arasına nifak ve düşmanlık tohumları ekmekten başka bir işe yaramayan alt kimliklere millet muamelesi yapma siyasetini terk etmelidir.
- Son günlerde Suriye'deki PKK uzantılarının artan etkinliğinin yanı sıra Barzani'nin Irak merkezi hükümetiyle karşı karşıya geldiğini görüyoruz. Bu gelişmeler karşısında Türkiye'nin bölgeyle ilgili doğru bir dış politika izlediğini düşünüyor musunuz?
Şefkat Çetin- Birinci Körfez savaşından bu yana Amerika'nın bölgede alt yapısını hazırlamaya başladığı Kürt bölgesi, ikinci bir İsrail olarak adım adım hayata geçiriliyor zaten. Irak'ta sona yaklaştıkları bu süreci şimdi Suriye'yle bir adım daha ileriye taşımaya çalışıyorlar. Barzani boyuna, cüssesine bakmadan Suriye'deki bu ayrılıkçıları desteklediğini her fırsatta ilan ediyor. Uluslararası kamuoyuna Suriye'deki muhalifler için Türkiye'den yardım gittiği sürekli pompalanırken, Barzani'nin sınırımızın bir adım ötesinde cirit atan bu ayrılıkçılara açıktan silah ve personel desteğinde bulunmasının üstü örtülüyor. Aynı Barzani'nin Türkiye'den devşirdiği sayısız genci eğitim bursu adıyla Irak'ın kuzeyinde dilediği gibi şekillendirdiğini de biliyoruz.
Arkasında Amerika ya da İsrail olsa bile bir aşiret reisinin dahi projesi, hedefi varken ve bunu tatbik etmeye çalışırken, aynı Barzani'yi büyük övgüler ve tezahüratlarla Kongrelerinde ağırlayarak alkış yağmuruna tutan AKP'lilerin koskoca Türk devletini düşürdükleri vizyonsuzluğu endişeyle takip ediyoruz. Kuzey Irak ile Irak Merkezi yönetimi arasındaki gerginlik Türkiye'yi doğrudan ilgilendiren hayati önemde bir konudur. Ama ne yazık ki AKP hükümeti, Barzani'ye dost, Irak'a düşmanlık üzerine politikalarını yürütüyor.
Yıllardır burnumuzun dibinde şekillenen bu ikinci İsrail'in aslında en büyük hamilerinden birisi ne yazık ki bizzat bizim AKP'li hükümetimizdir. Onların yarınlarda Suriye, İran ve Türkiye'den hak iddia edecekleri topraklar için yürüttükleri faaliyetleri sokaktaki vatandaş biliyor da, bizim kerameti kendinden menkul Dışişleri Bakanımız ve Başbakanımız bilmezden geliyor. Üstelik Kuzey Irak ve Merkezi hükümet çatışmasının bilinçli ve hesaplı bir plan dâhilinde Kerkük'ü de içine alacağı bu kadar belli iken, AKP hükümeti sürekli gayrı milli adımlarda ısrar ediyor. Suriye ve Irak meselesinin bizim güvenliğimiz için önemi açıkken, AKP dış politikasını bölgedeki mezhepler üzerinden yürütmeye, Türkmenleri dahi Alevi ve Sünni diye ayırarak şekillendirmeye çalışıyor. Türkiye'nin canını yakan terör belasının sona erdirilmesinin en birinci yolu, evvela bu bölgedeki bataklığın kurutulmasına yönelik politikaları belirlemek ve kararlılıkla uygulamaktan geçer. Bunun yolu da Türk devletinin dış politikasının Barzani'nin hamiliğinden ve mezhepçilikten biran evvel kurtarılmasına bağlı gibi gözüküyor.

- Kerkük konusunun sahipsiz bırakıldığı ile ilgili yaygın inanca ne diyeceksiniz?
BUGÜN KERKÜK'E SAHİP ÇIKAMAYANLAR YARIN DİYARBAKIR'I, ANKARA'YI, EDİRNE'Yİ KORUMAKTA ACZE DÜŞERLER
Şefkat Çetin- Hükümetin Filistin meselesindeki duyarlılığını ve çabalarını takdir etmekle birlikte, aynı hassasiyetin neden Kerkük'te gösterilmediğini de öğrenmek istiyoruz. Davutoğlu ve Erdoğan'ı Gazze'den Kerkük'e de davet ediyoruz. Barzani güçlerinin Kerkük'te Türkmenlerin mezarlarına, nüfus ve tapu kayıtlarına kadar talan edip yakıp yıkmalarına, kendi nüfuslarını taşıyarak Kerkük'ü sahiplenmeye kalkmalarına seyirci kalınması affedilemez.
Türkmenlerin Kerkük'ün ekseriyetini teşkil etmelerine rağmen şehir yönetiminde yüzde 32'yle temsil edilmelerine Türkiye'nin göz yumması büyük hatadır. Unutulmasın ki, bugün Kerkük'e sahip çıkamayanlar yarın Diyarbakır'ı, Ankara'yı, Edirne'yi korumakta acze düşerler. Ama ne yazık ki, Gazze'de gözyaşları döken Dışişleri Bakanının ve AKP heyetinin bırakın Kerkük'ü, Türkiye'de vatan için şehit düşen askerlerimiz için gözlerinde tek bir damla yaşa şahit olmadık.
MHP'nin Kerkük'lü soydaşlarımızla ilgili politikaları ise öteden beri bellidir. Türk milliyetçileri Türkmen kardeşlerimizi ateşe atacak, varlıklarını tehlikeye düşürecek her türlü girişimin karşısında durmaya devam edecektir. Milliyetçi Ülkücü Hareket Kerkük, Suriye ve Kıbrıs gibi hassas bölgelerle ilgili politikalarının devlet eliyle yürütülmesi için gerekli baskıyı kuracak ve kamuoyunu yönlendirecek girişimlerde bulunacaktır. Milliyetçi ve Ülkücü Hareket dinamik kadrolarıyla Türkiye'nin milli iktidarını tesis etmek, Türk ve İslam dünyasının sorunlarıyla yakından ilgilenmek amacıyla sahaya inmiştir ve emin adımlarla hedefine ulaşacaktır.
- Sayın Şefkat Çetin, gazetemize özel açıklamalarınız için teşekkür ediyor, çalışmalarınızda başarılar diliyoruz.
Şefkat Çetin- Ben de teşekkür ediyorum.