21 Aralık 2012 Cuma

İADE-İ İTİBARLARIN AMACI İMRALI'YI AKLAMAK...

 İADE-İ İTİBARLARIN AMACI İMRALI'YI AKLAMAK...
RÖPORTAJ / 2012-12-21 08:21:14
Türkiye ve dünya gündemini gazetemiz Ortadoğu’ya değerlendiren MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 'İadeyi itibar sürecinin, yavaş yavaş ve önceki hamleleri tamamlayan adımlarla Kandil kadrolarını da dâhil ederek İmralı canisine kadar götürülmesi planlanıyor' dedi.

MHP Lideri Devlet Bahçeli, gazetemiz Ortadoğu’ya gündemi sarsacak açıklamalar yaptı.
“Öğrenci olayları, Meclis’te Cemevi tartışmaları, Adnan Menderes’e İade-i İtibar süreci, Bülent Arınç’ın ”Ben de olsam dağa çıkardım“ sözü, Başbakan’ın kuvvetler ayrılığından şikayet eden tutumu, İran Cumhurbaşkanı’nın Şeb-i Arus törenlerine gelmemesi, Patriot füzeleriyle ilgili sözleri, Suriye ve Kerkük’teki olaylar, Ergenekon Davası, Başbakan’ın Milliyetçilik’le ilgili sözleri ve Beşir Atalay’ın son açıklamalarını bütün yönleriyle Ortadoğu Gazetesi’ne değerlendiren MHP Lideri Bahçeli,  Türkiye üzerinde hesap yapanların yöneleceği ve istismar etmeyi düşüneceği en önemli kaynağın üniversite gençliği olduğunu söyledi ve uyardı.
İşte Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı  Devlet Bahçeli’nin, Ortadoğu Gazetesi’ne Verdiği Mülakat:
Efendim mülakatımıza, son zamanlarda üniversitelerdeki endişe verici olaylarla ilgili düşüncelerinizi alarak başlamak istiyorum.Size göre üniversitelerde neler oluyor? Eskiye mi dönüyoruz yoksa?
Teşekkür ederim. Önemli bir konuya temas ettiniz.
Bundan dolayı üzerinde hassasiyetle durulmalı. Üniversiteler toplumsal sistemin barometresidir. Düzgün işleyen, refah ve güvenlik içinde bulunan bir toplumda üniversiteler istikrar içinde bulunur.
Son yarım asırlık deneyimlerimiz üniversitelerdeki kaynamanın hayra alamet olmadığını gösteriyor. Bildik, tanıdık ve şablon haline gelen malum kısır döngü içinde bugüne kadar; önce sokaklar ve üniversiteler karışmış ve karıştırılmıştır. Arkasından ekonomik belirsizlikler körüklenmiş, krizin tetiğine basılmış ve işsizlikle yoksulluk çığ gibi insanımızın üzerine düşmüştür. Takip eden sürede siyaset alanı kangrene dönüşerek çatışma ve kavga üretmiş, rekabet yerine düşmanlık ve husumet duyguları kökleşmiştir. Ve en nihayetinde de, demokrasinin askıya alındığı, millet iradesine müdahale edildiği darbe dönemleri yaşanmıştır. Bu dört ayaklı döngü geçtiğimiz 50 yıla damgasını vurdu. Bunları hepimizi yaşadık. Elbette dış gelişmeleri, dış tesir ve telkinleri, bu karanlık çemberden soyutlamak doğru olmadığı gibi, söz konusu da değil. Türkiye üzerinde hesap yapanların yöneleceği ve istismar etmeyi düşüneceği en önemli kaynağın üniversite gençliği olduğu yaşadığımız ve ağır bedeller ödediğimiz tecrübelerimizle sabittir.
1970 ve 1980 döneminde dizginlerinden boşanan gerilim ortamının acı hatıraları tazeliğini hala korumaktadır. Türkiye 12 Eylül öncesi karşı saflarda toplanmanın, ikiye bölünmenin ve düşmanca tutumların ceremesini çok çekti. Bugün ülkemizi her seviyede yönetenlerin büyük bir bölümü bu kara döneme şahit oldular, Türkiye’nin uçurumun kenarına nasıl getirildiğini yaşayarak gördüler.
ÜNİVERSİTE OLAYLARI TESADÜF DEĞİL
-Gördüler de, sorumluluk kimde olacak?
Türkiye’mizin bir daha böyle bir kaos ve çatışma ortamına sürüklenmemesi iktidar ve muhalefetiyle hepimizin ortak görevi ve sorumluluğu olmalıdır. Bunun için çok dikkat etmeli ve hassasiyet içinde hareket etmeliyiz. Türk gençliği dinamik vasfıyla, heyecanlı ve duygusal yanıyla tahriklere, kışkırtmalara müsait bir haldedir. Bu nedenle saldırıların üniversitelerde gerçekleşmesi tesadüf görülmemelidir.
Milliyetçi-ülkücü öğrenciler hiçbir kavganın tarafı olmamalıdır ve olmayacaktır.Kavgalardan uzak duracaklar, okullarına ve derslerine yoğunlaşacaklardır. Üniversitelerde eğitim ve öğretim kaygısı olmayan, bir yolla içeri sızmış, bölücü terör örgütü ve değişik istihbarat gruplarının nam ve hesabına faaliyet göstererek etnik husumet dalgası oluşturmaya çalışanlara mutlaka dikkat etmek gerekmektedir. Yaşanan son müessif olaylar neticesinde; üniversite gençliğinin sağduyunun rehberliğinden, aklın yol göstericiliğinden ayrılmaması hayati bir önem taşımaktadır. YÖK Başkanı, rektörler, dekanlar ve öğretim üyeleri de bu konuda üzerlerine düşen sorumlulukları büyük bir dikkat ve itina ile yerine getirmelidir. Yandaş medyanın, üniversitelerdeki terör saldırılarını karşıt görüşlü öğrencilerin kavgası diyerek vermesi de ayrıca maksatlı, tek yanlı ve sübjektif yargılara dayalı yayıncılığın sonucudur. Üniversitelerde karşıt görüşlerin mücadelesi değil, etnik temelli bölücü teröristlerin saldırısı ve kırsaldan inerek eylem alanlarını üniversitelere taşımaları söz konusudur. Şunu da hiç kimse unutmamalıdır ki, teröristlere teslim edilecek, bayat tehditlere teslim olacak bir insanımız bile yoktur.
TBMM’YE CEMEVİ TARTIŞMALARI NEZAKETTEN YOKSUN 
- Gündemde öne çıkan konu başlıklardan birisi de TBMM merkezli Cemevi tartışmaları. Sizin Alevilerin sorunlarına yönelik samimi tutumunuz iyi biliniyor. Acaba Meclis’te Cemevi olsun, olmasın münakaşalarının neresindesiniz?  
Biz bu tartışmaların dışındayız. Ne var ki TBMM’nde Cemevi açılması konusunda karşılıklı bir şekilde süren hırpalayıcı diyalogları üzüntüyle izliyorum. Cemevi meselesi etrafında siyasi kaygıyla hareket eden, çıkar ve ikbal uman malum isimler yine zıt kutuplarda toplanmış durumda.Alevi İslam inancına mensup kardeşlerimizin hassas ve duyarlı olduğu konuları saygı ve nezaketten yoksun bir halde ele almak hiç tasvip etmediğimiz bir husustur. TBMM’nde Cemevi açılmasıyla ilgili müracaat hep kritik ve sorunlu konularda kendisini gösteren bir milletvekili tarafından yapıldı. Önem derecesi yüksek böylesine bir konuyu enine boyuna tartıştıktan sonra gündeme getirmek aslında daha doğruydu. TBMM’nin Cemevi’ni ibadet yeri kapsamında değerlendirmeyen yorumu ve arkasından konunun mahkemeye taşınması en başta Alevi kardeşlerimizi rencide etmiştir. Bizim Alevi İslam inancındaki kardeşlerimizle ilgili düşüncelerimiz nettir. Bugüne kadar da her düzey ve zeminde ifade edilmiştir. Özellikle 18 Kasım 2008 ve 24 Kasım 2009 tarihli grup konuşmalarım buna örnektir. Alevi İslam inancını benimseyen kardeşlerimizin inanç ve kültür temelli sorun ve beklentileri vardır. Şüphesiz bunları inkar edemeyiz.
Merak ediyorum, 2009’da başlatılan Alevi açılımı acaba hangi sonuca ulaştı?
-          Size göre?
Ulaşmadı ki hala sorunlar konuşuluyor, hala beklentiler devam ediyor.
TÜRK-İSLAM KÜLLİYELERİ OLUŞTURULMALI 
-          Peki, çözüm nasıl sağlanacak?
Var olan, her geçen gün de mesafe kaydeden sorunları milli bütünlük, toplumsal hoşgörü ve dayanışma ruhu ile çözmeliyiz. Artık aşılamayan ve marazi hal alan korku ve endişelerden kurtulmak gerekiyor. Klişelerden, içi boş suçlama ve polemiklerden, siyasi hesap ve kurnazlıklardan sıyrılmak icap ediyor. Karşılıklı anlama, anlaşılma, diyalog, saygı ve tolerans kanalları kurulmadıkça önümüze çıkarılan problemlerin üstesinden gelemeyiz. Alevi İslam inancına mensup kardeşlerimizin sorunları dürüst ve içtenlikle değerlendirmeye tabi tutulmalı ve mutlaka da çözülmelidir. Bu konu yeterince istismar edilmiş, haddinden fazla kanatılmıştır. Aleviliği siyasi rant aracı olarak görenler mutlaka kenara itilmeli, şahsi ikbal ve fırsat penceresi görenler dışlanmalıdır. Alevilik bir inancın, bir felsefenin, bir tefekkürün ve bir kültürün ifadesidir. Bunun için farklılıklar eksenine hapsedilmemeli, çıkmaz sokaklara sıkıştırılmamalıdır.
-          Alevilerin Diyanet İşleri Başkanlığı’yla ilgili sorunları var. Bunu nasıl görüyorsunuz? Daha doğru bir deyimle, yönetimde temsil edilmeleri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bize göre Alevi İslam inancını da bünyesinde temsil edecek şekilde Diyanet İşleri Başkanlığı’nda yapısal bir düzenlemeye gitmek gerekmektedir. Bundan daha tabii ne olabilir ki?  
-          Cemevleri hakkında ne diyeceksiniz?
Öteden beri savunduğumuz gibi, Alevi toplumunun hayatında çok önemli yeri olan cemevi gerçeği, siyasi kaygılardan uzak cami-cemevi karşıtlığına dönüştürülmeden kabul edilmelidir. Cemevi inanç ve kültür hayatımızın bir unsurudur. Cemevlerine devlet yardımı yapılmalı, genel bütçeden ödenek tahsis edilmelidir. Ülkemizin değişik yerlerinde Türk-İslam külliyeleri oluşturulmalıdır. Bunlardan birisi de İstanbul’da hayata geçirilebilir. Mesela Çamlıca ve Taksim’e cami yapımı için tahsis edilen alanların bir bölümüne cemevi de yapılabilir. Türk-İslam mimarisi ve estetiğine uygun olarak, bir tarafta cami, diğer tarafta cemevi inşasıyla kardeşliğe, toplumsal uzlaşma ve birliktelik ruhuna büyük katkılar sağlar.
MERHUM MENDERES’İN İADEİ İTİBARA İHTİYACI YOK
-          27 Mayıs Askeri Müdahalesinden sonra idam edilen merhum Başbakanlardan Adnan Menderes’le ilgili bir süreç başladı. Menderes’in Avukatı Burhan Apaydın TBMM’ne müracaat ederek iadeyi itibar talebinde bulundu. Bu gelişmeler hakkında fikrinizi alabilir miyim?
Önce bu itibar talebinde bulunanlar şu sorunun cevabını vermelidir: Merhum Başbakan Adnan Menderes itibarsız mıdır? Geçmişi bugüne taşıyıp yeni gerilimler icat etmek doğru olmamıştır. Merhum Menderes millete mal olmuştur.
Devlet ricali tarafından yıllardır hürmetle anılmaktadır. Siyasi partiler, hükümetler, başbakanlar anıt mezarı başında bulunmuşlardır. Merhum Menderes millet nezdinde itibarını, devlet katında hatırını ve saygınlığını hiç kaybetmemiştir. Siyasette itibarı alan da veren de yegâne makam millettir. Merhum Menderes bu açıdan yüksek bir takdir ve şükrana layık görülmüştür. İade itibarı talebinde bulunanların, en başta merhum Menderes’in manevi hatıralarına haksızlık yaptıklarını anlamalarında yarar vardır. Sanıyorum, bu konu üzerinden başka alanlara kapı aralanmak istenmektedir.
ASIL HEDEF KANDİL KADROLARI
-          Bir taraftan da Deniz Gezmiş’e iade itibarından bahsedilmesini nasıl görüyorsunuz?
Hatırıma Halit Ziya Uşaklıgil’in ” Bir Ölünün Defteri “ isimli eseri geldi. Konuşmalarımız, değerlendirmelerimiz, çekişmelerimiz hep geçmişe yönelik. Çünkü kapanmamış yaralar var. Bundan geçinmeyi hedefleyen istismarcılar ve fırsat avcıları işbaşında. Herkesin elinde geçmişin çetelesinin tutulduğu kara kaplı bir defter, alacaklı gibi oradan buraya durmadan koşuyorlar. Biraz evvel de söylediğim gibi, iade itibarlarının arkasında başka niyetler mevcuttur. Bu süreç eşkıya Rıza’yla başladı. Bu arada peşmerge başına da itibar iadesi amacıyla ayağına kırmızı halılar serildi, ağabeylik mertebesine çıkartıldı ve ülkemizde ” Türkiye seninle gurur duyuyor “ taltifiyle ağırlandı. Herhalde iadeyi itibar sürecinin, yavaş yavaş ve önceki hamleleri tamamlayan adımlarla Kandil kadrolarını da dâhil ederek İmralı canisine kadar götürülmesi planlanıyor. İade itibarlarıyla başka hedef ve hesaplara aracılık edenler, dikkat etsinler de, kendi itibar ve seviyelerinden mahrum kalmasınlar.
YARIN: ARINÇ DİLİNİN AYARINI KAÇIRDI...