4 Mart 2013 Pazartesi

Eski ülkücü


KÖŞE YAZILARI / 2013-03-04 09:47:22

Kurt, büyümekte olan yavrusuna hayatı öğretiyormuş. Bir tepeye çıkmışlar. Aşağıda yayılan koyun sürüsünü göstermiş ve anlatmış:
-Bak yavrum şu gördüklerin koyundur. Etleri çok lezzetlidir. Yakalaması da kolaydır.
Yavru kurt lafa girmiş ve çobanı göstererek, onun kim olduğunu ve ne yaptığını sormuş. Kurt, çobandan uzak durmasını, elindeki değneğin çok can yaktığını sıkı sıkı tembihlemiş.
Bu sırada yuvru kurdun dikkatini sürünün köpeği çekmiş.
-Şu bize benzeyen bir şey var orada, o ne yapıyor?
Kurt, derin bir of çekmiş ve anlatmış: Ah yavrum, bizi asıl perişan eden işte o bize benzeyip de bizden olmayandır.
Hazmettirme aracı
Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın eski ülkücü kimliğini öne çıkararak, İmralı canisi ile yapılan görüşmeleri ve yıkım sürecini savunma çabasını gazetelerden okuyunca, aklıma daha önce de yazdığım bu hikaye geldi.
Önce genel bir değerlendirme yapalım: Bu eski ülkücülük nasıl bir şeyse, AKP'nin sıkıştığı, ifşa olduğu, gerçek niyetini gizleme gereği hissettiği her yerde imdada yetişiyor. İstisnaları olsa da, "eski ülkücü" denilince veya biri kendisini böyle tanımlayınca anlıyoruz ki AKP sıkışmış ve acil olarak stepneye ihtiyaç duyuyor. Ve ne acıdır ki, eski ülkücülük AKP'nin hazmettirme aracına dönüşmüştür. 12 Eylül 1980'in yeni versiyonu olan 12 Eylül 2010 referandumu öncesinde yaşananlar hafızalardadır. Ne kadar etkili oldular bilinmez, ama bu kimliği kullanarak bu sürece destek verenlerin, bugün yaşananlar karşısında ne düşündüklerini, hangi ruh halinde olduklarını gerçekten merak ediyorum.
Ülkücünün eskisi yenisi olmaz
Kesin olan bir şey var ki, kendini "eski ülkücü" diye tanımlayanların, artık ülkücülükle uzaktan yakından bir ilgilerinin kalmadığıdır. Zira, ülkücünün eskisi yenisi olmaz. Bir insan ya ülkücüdür, ya değildir. Bu tespite itirazı olanlar, şu soruya da dürüstçe cevap vermek zorundadırlar. Ülkücülük yanlış bir şeyse, niye eskisi olmayı bile bir şeref sayıyor ve bunun üzerinden geçinmeye çalışıyorsunuz? Bu ne yaman çelişkidir ki, bu "eski ülkücüler" ne bu kimliklerinden vaz geçiyorlar, ne de stepne olmaktan kurtulabiliyorlar. Anlaşılan o ki, bu muhteremler hangi makama gelirlerse gelsinler, hangi partide olurlarsa olsunlar, çocuklarına, torunlarına bırakacakları en değerli, en şerefli şey "eski ülkücü" kimliğidir. Hatta, eski ülkücülük geçmişini vicdan muhasebesinin artı hanesine yazdıklarını ve bunda bir teselli aradıklarını söylemek de haksızlık olmayacaktır.
Büyük telaş
Bu genel değerlendirmeden sonra, gelelim sayın Çağlayan'ın söylediklerinden anladıklarımıza: İmralı canisi ile BDP'lilerin görüşme tutanaklarının sızması AKP-PKK işbirliğini bütün yönleriyle ifşa etmiştir. Türk milleti bu partinin nereden gelip nereye gittiğini artık anlamıştır. Bebek katili ile koalisyon kurmayı hazmettirmek neredeyse imkansızdır ve haliyle AKP büyük bir telaş içindedir. Bir şeyler yapmak gerekiyor. Her AKP'li elinde hangi güç, hangi imkan varsa seferber ediyor. O kadar ki, sayın başbakan bu yıkıma karşı çıkanları açık ve aleni şekilde tehdit etmiştir. Bu noktada eski ülkücülere yine iş düşüyor. Sayın Çağlayan'ın eski ülkücü kimliğini öne çıkararak söylediklerinin bizim için bundan başka bir önemi ve anlamı olamaz.
Köken siyasetini AKP yapıyor
Kendisi her ne kadar yıllarca söyleyemediğini iddia etse de, biz sayın Çağlayan'ın Kürt kökenli olduğunu zaten biliyorduk. Eski ülkücüyken de biliyorduk. Bilgiye çok kolay ulaşılan bir çağdayız. Sayın başbakan dahil, hükümetin bütün bakanlarının hangi kökenden oldukları internet sitelerinde ve gazetelerde çarşaf çarşaf yayınlanıyor. Bizim için kimin ne kökenden olduğunun hiçbir önemi ve değeri yok. Biz kökene değil yapılana bakarız. Köken siyaseti yapan, Türkiye'yi 36'ya ayrıştıran AKP'nin kendisidir. Hüseyin Çelik parti sözcüsü sıfatıyla basın toplantısı yapıyor ve yarım saat konuşuyor. Vermek istediği tek mesaj var. O da CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun kökenini ilan etmek.
Silahla olmadı, masa başında oluyor
Tam da sayın bakanın söylediği gibi Türkiye önemli bir dönemden geçiyor ki, artık var olma, yok olma noktasındayız. Sayın bakan bakanlar kurulunda yapılan görüşmelerden biliyor, biz de Türkiye'de yaşananlardan biliyoruz.
Sayın Başbakan büyük bir cesaret gösterdiği doğrudur. Gerçekten de ülkeyi bu kadar açık ve aleni şekilde lime lime etmek büyük cesarettir. Türkiye'nin barış sürecini sağlamasının ekonomik ve sosyal açıdan çok şey getireceği muhakkak da, bu yöntemle, bu gidişle ortada Türkiye kalır mı? Terör, bir partinin değil, tüm Türkiye'nin meselesidir. Nitekim, tüm Türkiye bir araya gelerek bu meseleyi çözmüş ve AKP'ye huzurlu bir ülke teslim etmişti. Terör durdu, ama AKP durmadı ve yola devam etti. Canlandırdı, büyüttü ve bu noktalara getirdi. Silahla olmayan, masa başında oluyor.
Türk milliyetçiliği
Şimdi gelinen noktada kafatasçı milliyetçiliğin ötesine geçmek lazımmış. Sayın bakan PKK ve BDP'yi kastediyor olmalı. Kafatası milliyetçileri Habur'da törenle karşılandı, Oslo'da masaya oturuldu, İmralı'da pazarlık yapıldı. Aksi halde ülkücülerin kafatasçı olmadıklarını, bir eski ülkücü olarak en iyi sayın bakan bilir.
Nitekim bugüne kadar ülkücülerin içinde kafatası milliyetçisi olanı hiç görmedik ve duymadık. Bunun ispatı bizzat sayın Çağlayan'dır. Aksi olsaydı hiçbir zaman ülkücü olamazdı. Eski bir ülkücü olarak milliyetçiliğe hala sahip çıkmak güzel de, "Türkiye milliyetçiliği" sözünden kastedilen nedir? Türkiye bir coğrafyanın adıdır. Coğrafyanın milliyetçiliği olmaz. Türkiye ismi Türk'ten geliyor. Dolayısı ile "Türk milliyetçiliği" bütün Türkiye'yi sahiplenmek ve kucaklamaktır. Sizi bilmem, ama bizim milliyetçiliğimiz dün böyleydi, bugün de böyle, yarın da böyle olacak.
ORHAN KARATAŞ